3 Kasım 2009 Salı

PENCEREYİ IŞIĞA AÇMAK

Işık ve karanlık zıt anlamlı ifadelerin geneli için kullanılabilecek anlam genişliğine sahip iki kavramdır. Genel olarak iyilik, hayır ve güzellikleri ışık temsil eder. Aydınlık temsil eder. Şerleri, melanetleri ve olumsuzlukları ise karanlık temsil eder.

Bu alem de soğuk-sıcak, gece-gündüz, yaz-kış, siyah-beyaz, sert-yumuşak ve erkek-dişi gibi madde alemi zıtlıklarının yanı sıra; iyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, emir-nehiy, kaybetmek-kazanmak, hayıt-şer, sevap-günah, iman-küfür gibi sayılarını çoğaltmanın mümkün olduğu zıtlıklar vardır. Bu zıtlıklar insanı maddi ve manevi boyutlarda, birçok açıdan ilgilendiren zıtlıklardır. Her toplumdaki böyle zıtlıkların ve kavramların genellikle hayatımıza şekil ve anlam kazandırmada etkilerini görmek mümkündür.

Yaratılan alem içindeki benzerlik ve zıtlıkların arasındaki anlamlı ilişkilerin varlığı kendini hemen fark ettirmektedir. Bu anlamlı ilişki ‘gündüz geceye, bende sana muhtacım’ gibi dizelerde bile kendini göstermiştir.

Işık sadece dünyamızı gecenin karanlığından çıkaran güneş ve benzeri anlamlara gelmez. Aynı zamanda, insanın aklını aydınlığa çıkaran, bilgisini ve gönlünü aydınlatan iman nuru anlamına da gelmektedir. Buradan bakıldığında ışığın karanlıkla mücadelesi sadece maddi bir mücadele olmayıp, hayatın her alanını kapsayan bir mücadele halini almaktadır.

Işıkla karanlığın mücadelesi ezelden beri sürmektedir. Zulüm ve adalet, hak ve batıl, iyi ve kötülerin mücadelesi tarih boyunca hep süre gelmiştir. İnsanlık tarihi boyunca ışığın, aydınlığın ve gelişmeni temsilcileri ile karanlığın ve kötülerin mücadelesi süre gelmiştir. Sonsuza kadarda sürüp gidecektir.

Dini anlamda bakıldığında ışık; her şeyin yüce Allah tarafından yaratıldığını; onu kudreti, bilgisi ve emriyle hareket ettiği gibi unsurların bilinçli olarak ve irademizle kabulünü temsil eder. Karanlık ise; bahsedilen iman esaslarının bilinçli olarak reddi anlamına gelen küfrü temsil etmektedir. Bazen imana ve ışığa yaklaşsa da; doğrudan ve güzellikten yana, hayır ve iyilikten yana davranışlarda bulunsa da; görünüşte inanıyormuş gibi yapan münafıklarda vardır. Onların durumu ise geceleyin ateş yakan insanların durumu gibidir.

Işığın; gecenin karanlığında varlık alemini aydınlattığı gibi, ilim ve kültür de insanları cehaletin karanlığından kurtarır. Bilgi insanı ebedi aydınlığa, imana ve dolayısıyla kurtuluşa götüren unsurlardan biridir. Yani bilgi ve kültür insanı ilahi ve ebedi kurtuluşa götürmelidir. Bu çerçevede üzerinde durulması gereken konu şu olmalıdır. Bilginin üretilmesi ve elde edilmesi kadar, kullanılması ve elde edilen bilgiden faydalanılması da bir o kadar önemlidir.

Bütün bu çağın imkanlarına rağmen, maddenin, para ve malın ötesine geçemeyip, her şeyi bunlardan ibaret saymak akıllıca olmayacaktır. Penceremizi imana, aydınlığa, gelişmeye, geleceğe, üretime ve değişime kapamak kendimizi karanlığa mahkum etmek olacaktır. Kendi yürüyeceğimiz yollara dikenler koymak, engeller koymak olacaktır.

Vücudunda herhangi bir arızası olan yada zihinsel faaliyetlerinde kısıtlılık bulunan kişilere engelli diyoruz. Bize göre; asıl engellilik kalbin penceresini imana ve her türlü gelişmeye kapamaktır. Oysa mesele pencereyi ışığa açmaktır. Gelişmeye ve doğrulara kulak vermektir. Aydınlığa ve huzura giden yolda yürümeye çalışmaktır.

Işığın karanlıkları söküp attığı gibi, manevi anlamda penceresini ışığa açanların kalbindeki perdeleri söker atar. İnançsızlık ve cehalet oraya yol bulamaz. Ama ilahi ışığa ve aydınlığa penceresini tam anlamıyla açamayanlar, ne kadar bilgili olsalar da, onları hakiki anlamda kurtuluşa götürmediği için aldanmış olacaklardır. Tıpkı gece ateş yakıp, sönünce yine karanlıkta kalmaları gibi olacaktır. İmam hatip lisesi mezunu hatta ilahiyat mezunu olup; ezan olunca cami dibindeki kahveden kalkıp namaza gitmeyenleri, gidemeyenleri bilgileri ne kadar aydınlatmıştır. Bizce bunu sorgulamaları gerekmektedir.

Güneş bütün dünyaya doğar, ama ışığı penceresinin perdesini açanlar görebilir. Gerçek bilgi ve ilahi vahiyde bütün insanlığa tebliğ edilir, Onunda akıl ve kalp gözünü açanlar farkına varabilir. İdrak edebilir. Aksi takdirde; Allah’ım fayda vermeyen ilimden ve kurtuluşa götürmeyen imandan sana sığınırım demekten başka bir ifade ve dua aklımıza gelmemektedir.

Güneşe doğru dönerek yürüyenlerin gölgeleri arkadan gelir, güneşe sırtını dönerek yürüyenler ise ancak ve ancak gölgelerini takip ederler.

Sonuç olarak ‘‘Pencereyi ışığa açmak’’ aslında bir düşünce şeklini, bir davranış şeklini, maddi ve manevi değerler karşısındaki bir duruşu, davranışı ve bakışı temsil etmektedir.





Feyzullah Kırca

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder