24 Mart 2013 Pazar

ALLAH'A İTAAT ETMEK



İtaat emirlere uyma ve yasaklardan uzak durma anlamına gelmektedir. Büyüğe saygı, buyruklarına uyma, isteklerini yerine getirme, sözlerini dinleme anlamına gelmektedir. Kelime olarak boyun eğme, rızası istikametinde davranma anlamlarını taşır.

İtâatsizlik ise, serkeşlik ve muhalefet anlamina gelir. Önceleri karsi çiktigi kimseye, bilahare itaat edecegini bildirmeye de "arz-i itaat" denir. Bu manada, itaat edene muti', kendisine itaat olunana da mutâ' denilmektedir.

Gerek itaat, gerekse adem-i itaat(emri dinlememek), insanlarin fitratinda bulunan ve biribirine zit fakat ayni derecede lüzumlu olan özelliklerdir. Bu özellikleri sayesindedir ki insanlar, bir otoriteye baglanabiliyor, devlet kurabiliyor ve birlikte hareket edebiliyorlar.

Toplu halde yasayan insanlar, iliskilerini saglikli yürütebilmesi, huzur ve güven içinde yasayabilmeleri için, bir takim düzenlemelerin varligina baglidir. Söz konusu düzenlemeler olmadan, ne fertlerin ne de toplumlarin huzur ve güven içinde mutlu bir hayat sürmeleri kabil degildir. Ancak, mevcut otoriteye itâat edilmedigi sürece, ister yazili kanunlar seklinde olsun, ister yasayan örf ve âdetler tarzinda olsun, bu düzenlemelerin hiçbir yarari olmaz. O halde itâat mutlaka gereklidir.

Kime itaat etmek gerekir, ya da kimlere itaat edilmelidir, sorusuna gelince... Elbette itaata kim lâyiksa öncelikle ona itaat etmek, kime boyun egmek gerekiyorsa ona boyun egmek ve kimin emrini yerine getirmek gerekliyse onun emrini yerine getirmek icap eder.

Buna göre; kendisine itaat edilmesi gereken en büyük otorite, süphesiz ki, tüm alemlerin Rabbi olan Allah'tir. O'na itaat her itâattan önce gelir, O'nun buyrugu tüm buyruklardan üstündür. Kendisinden baskasina itaat, ancak O'nun izniyle ve müsaade ettigi ölçüde caizdir.

Kur'an-i Kerim'de söyle buyrulur: "Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden olan ulû'lemre (buyruk sahiplerine) itaat ediniz. Eger bir hususta anlasmazliga düserseniz -Allah'a ve ahiret gününe inaniyorsaniz- onu Allah'a ve Rasule götürün. Bu, hem daha hayirli hem de neticede daha iyidir." (en-Nisâ, 4/59)

Baska bir ayet-i celilede, mirasla ilgili hükümler sayildiktan sonra: "Bunlar Allah'in sinirlaridir. Kim Allah'a ve O'nun Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden irmaklar akan cennetlere koyacaktir; orada devamli kalicidirlar. Iste büyük kurtulus budur." (en-Nisâ, 4/13) buyurulur. Allah kendisinin ve peygamberinin emrine ters düşmemek kaydıyla; ulül emre, anne-babaya da itaati emreder. Allahın emirlerini yapmasına engel olmayacaksa; yani emirlerini yapmamayı, yasaklarını çiğnemeyi emretmiyorlarsa anne-babaya itaat etmek de allahın emridir.

İnsanlar asker olur üstlerinin emirlerine uyarlar, işçi olur işverenin emirlerine uyar, evlat olur babalarının emirlerine uyar, memur olur amirlerinin emirlerine uyar. Kul olup bizleri yoktan var ederek, bize amirlerin ve diğer kendisine uyduğumuz üstlerin verdiğinin çok daha fazlasını veren yüce yaratıcıya uymakta zaaf gösteririz.

Bu konuda şöyle bir hikâye anlatılır:
Bir asker, namaz kılan diğer askere ‘Arkadaş kaçıncı asırda yaşıyoruz? Niçin kendini zahmete sokup her gün, günde 5 defa namaz kılıyorsun?’ diye sorar. Namaz kılan asker, tam o sırada uzaktan görünen teğmeni gösterir ve ‘Şu insan niçin yanından geçerken toplanıyor, selam veriyor ve bütün emirlerine itaat ediyorsun. ''yat'' derse yatıyor, 'kalk' dese kalkıyor, sürün derse sürünüyorsun? O da senin gibi iki ayağı, iki eli ve bir başı olan bir insan değil mi?' diye karşı bir soru sorar.

Diğer asker cevap verir: 'Evet! O da benim gibi bir insan; ama rütbesi var, omuzun da yıldızı var' diye cevap verir.

Namaz kılan askerin sözleri can alıcı noktaya temas etmeye yöneliktir. ‘Ey arkadaş! Sen omuzun da bir tane yıldızı var diye, senin gibi bir insana itaat ediyorsun da ben, yerdeki kumlar adedince yıldızları olan ve hepsini gökyüzünde tespih taneleri gibi kudret eliyle çeviren Allah’a niçin itaat etmeyeyim? Ben niçin namaz kılıp onun emrini yerine getirmeyeyim’ diye sözü bağlar. Diğer asker şaşkın şaşkın baka kalır.
Bir başka ayeti Kerimede; “Mü’min erkekler ve Mü’min kadınlar birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler. İşte Allah’ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tövbe Suresi,71)

Bu ayette Allah, tüm müminlerin birbirlerinin dostu ve yardımcısı olduğunu, kadın ve erkek tüm müminlerin iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmakla yükümlü olduklarını bildirmektedir. İman edenlerin en önemli ibadetlerinden biri tebliğdir, yani insanları doğru yola çağırmak, iyiliği tavsiye edip kötülükten sakındırmak, onları Kuran ahlakına davet etmektir. Bu ibadet, müminlerin günlük hayatlarının ayrılmaz bir parçasıdır. Müminler, sözleriyle ve davranışlarıyla birbirlerine örnek olurlar. Birbirlerine hakkı tavsiye ederler.

"Yüzleri ateste evrilip çevrildigi gün; keske Allah'a itaat etseydik, peygambere de itaat etseydik, derler" (el-Ahzab, 33/66). Ayeti kerimede haber verilen ve keşke itaat etseydik ya da bir başka ayetteki azaba ve cezaya maruz kalacağımıza keşke toprak olsaydık diyeceğimiz gün gelmeden itaat edip, müslümanca yaşayan kullardan olmayı rabbim cümlemize nasip eylesin.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

3 Mart 2013 Pazar

DİNİN OLMAZSA OLMAZI


Her din kötülüğü yenmek, iyiliği egemen kılmak için gelir. Bunun için din, bireylerin güzel ahlaklı olmalarını ister. Bireyleri ahlaklı olan toplumlar da ahlaken yücelirler. Bu bakımdan dindar olmak güzel ahlaklı olmayı gerekli kılar. İslamiyet’in bütün buyrukları, öğütleri ve ortaya koyduğu kurallar; insanın kötü davranışlardan kurtulmasını, güzelliklerin ve faydalı olan şeylerin yapılmasını ve yaşanmasını amaçlar. Güzel huylarla bezenmek için kişinin içgüdülerine yani nefsine ve nefsinin kötü isteklerine hâkim olması gerekir. Bunun yolu ise iradeyi güçlendirmektir. İslam dini, insana, kendisini kolayca kontrol altına alabilmenin yollarını göstermiştir. Güzel ahlaklı olabilmek için öncelikle kuvvetli bir imana sahip olmalı, özümüzle sözümüz bir olmalıdır. Yalan söylememeli, olduğumuzdan farklı görünmeye çalışmamalıyız. Bundan dolayı Kuran'da "Ey inananlar! Yapmadığınız şeyi niçin yaptığınızı söylüyorsunuz?"(Saff suresi 2.Ayet) buyrulmaktadır. Güzel ahlak peygamberimizin ahlakıdır. Güzel ahlak, insana verilen nimetlerin en iyisidir. Güzel ahlaklı olmak için ise, Müslüman dinin emirlerine, ahlak ve görgü kurallarına uygun hareket etmelidir. Çünkü dinimiz dindar olmanın güzel ahlaklı olmamızı önemle bizden ister. Rabbim kendisiyle birlikte peygambere de uymamızı emretmiştir. Peygamberimiz ise; ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.’ Diyerek güzel ahlakın önemini ortaya koymuştur. Hz Aişe tarafından ise; onun hayatının ve ahlakının Kuran olduğu, Kuran ahlakı olduğu ortaya konmuştur. Anlaşılıyor ki; kuru kuruya bir iman bir işe yaramıyor. Kuran kuralları ve kuran ahlakı hayata geçirilmeli, İslam’ın ve Müslümanlığın gerekleri yerine getirilmelidir. Dinin gereği olan güzel ahlaka uygun hareket ettiğimizde; başta kendimize ve diğer insanlara faydalı olan şeyleri yaparız. Kendimizin ve toplumun zararına olan işlerden uzak dururuz. Haksızlık ve zulümlerin önüne geçmiş oluruz. Onun için din; ahlaklı olmamız yolunda bizleri teşvik eder. Çünkü dindar bir insan için ahlak kuralları aynı zamanda Allah'ın buyruklarıdır. Bu sebepten dindar insan, ahlaki görevlerini yaparken aynı zamanda sevap da kazanır. Böylece Allah’ın rızasını kazanır ve cenneti hak eder. Ahlak kurallarının çiğnemesi halinde de; inandığımızı söylesek bile, günah işleriz ve cehennem azabıyla karşı karşıya kalırız. Böylece kendi ellerimizle kendimize hem dünya da hem de ahrette zulüm etmiş oluruz. Böylece din inançlı insanlarda Allahın rızasını umarak, cehennemden uzak olup, cennetini dileyenlerde, kuvvetli bir ahlaki yaptırım gücü sağlar. Din aynı zamanda peygamber vasıtasıyla insanlara canlı, güzel ahlaklı bir insan örneği ve örnek bir model ortaya koyarak, onun hayatında bizlere yaşanmış bir model hayatı örnek gösterir. İnsanlar güzel ahlaklı insanın nasıl olması gerektiğini peygamberlerin davranışlarından kolayca öğrenebilir. Güzel ahlaklı olabilmek için her konuda peygamberimizi örnek almak, insana büyük bir kolaylık sağlar. O model hayatlar iyi öğrenilip, güzel uygulanırsa, toplumda huzur ve saadet dolu yaşamına devam eder. İnsanlar dinin ve güzel ahlakın gereğini değil de; nefislerinin ve şeytani vesveselerin kötü emellerini uygulamaya koyarlarsa, dünyada ve toplumda o huzuru bulmak mümkün olmayacaktır. Her taraf kan ve gözyaşı, acımasızlık, hırsızlık, haksızlık, talan, vicdansızlıklar, orantısız savaşlar ve neticesinde sivil ölümler eksik olmayacaktır. Rabbim dünya da herkesin vicdanını kaybetmesine izin vermesin. Adil, hoşgörülü, ahlaki duyarlılıkların kaybolmadığı bir dünyada huzur dolu bir şekilde yaşamayı insanlığa tüm diğer canlılara nasip eylesin. İyiyle kötünün mücadelesinde, iyileri ve iyiliği muzaffer kılsın. İyilerin azınlıkta kaldığı dünyada, iyiler örnek alınsın. İyilerin muhabbeti dinlensin ve iyilerin sözü kale alınsın. Böyle gelmiş böyle gider. Bu dünyayı ben mi? ya da biz mi düzelteceğiz? Deyip kötülüğe benzin dökmekten, oh ne güzel oluyor deyip seyretmekten, bir şey yapacak cesareti bulamama çaresizliğinden alıkoysun. Kötülüğe dur deyip, iyiliğe bir mum yakmak için hiçbir zaman geç değildir. Haydi, mutlu ve huzurlu bir geleceğe buyurun. Allahın razı olduğu bir yaşamın yolunu göstermek için, yakmaya ve yol göstermeye bir mumunuz var mı? Haksızlık ve yanlışlar karşısında susan dilsiz şeytandır diyen peygamberimizin sözünü hatırlayın ve umutlu bir gelecek için; tek başına bir kişi kalmış olsak dahi, önce kendimize ve sonra tüm insanlığa mum yakıp güzellikleri gösterelim. O yöne yürüyelim. Bu geç kalınmışlıkta yürümek yetmez. Hiç vakit kaybetmeden koşalım. Feyzullah Kırca Akbaşlar Köyü / Dursunbey