11 Kasım 2009 Çarşamba

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİ-1


Öyle birini sevdim ki; gün onunla başlardı. Hayat onu tanıyınca başladı. Onu öğrenince başladı. Onun hayatını hayatıma örnek alınca başladı. Gözlerim uykudan uyandığında ilk onu yaratan yaratıcının adını terennüm eder dudağım. Yüreğim ve aklım onun için hicretinde söylenen şiiri söyler sesli ve sessiz olarak. ‘Ay doğdu üzerimize veda tepelerinden. Şükür gerekti bize hakka davetinden. Sen güneşsin. Sen aysın. Sen nur üstüne nursun. Ve sonrasında ey kutlu elçi sana söz verdik. Doğruluktan ayrılmayacağız. Sen ey esenlik yıldızı, senin sevginle dopdoluyuz’ der dudağım.



Ağaçlar, yaseminler, yediverenler, günebakan çiçekleri, sümbüller, zambaklar ve asıl güller onun kokusunu sunar benliğimize. Gül yüzlü sevgilinin kokusunu sunar kırmızı, mor, pembe, mavi, sarı ve beyaz güller hayata.



Gün yine onunla biter. Güneş guruba yürürken sanki bir an önce kavuşmak ister gibi gül yüzlü sevgiliye. Daha mı hızlı gider ne? Bizim için onu ve bizi yaratan yüce varlık alternatifsiz sevgilidirler. Ve o bizim için alternatifi olmayan sevgilidir. Biz onu severiz. O da biz sever. Biz girmeyince cennete girmem diyecek kadar o da bizi sever. Biz onu öyle sevdik ki; sevgimizde çünkü yok, fakat yok, ama ve maalesef yok.



O bizim için yağmurda gök kuşağımız, baharda ve kışta sevdamız, hastalık ve darlıkta dayanağımız, gözyaşlarımız da incimizdir. Öyle birine tutulduk ki; aramak için uzaklara gitmeyecek kadar yakınımızdadır. Ne zaman aşktan yana, sevgiliden yana bir söz duysak kalbimiz çıldırmışçasına onun için gümbürder.



O’nun estirdiği sevgi iki cihanı sarıp sarmalar. O’ nunla karanlıklar aydınlığa kavuşur. O varken hayatımızda, onun sevgisi varken hayatımızda ümitsizlik pılını pırtısını toplayıp gider. O’nun ile zorluklar kolay olur.



Öyle birine sevdalandık ki; ölümün ayak seslerini ve hatta kıyametin ayak seslerini duysak bile umurumuzda olmaz. Ölüm ve kıyamet bizim için vuslattır. O’na kavuşmaktır. Öyle birine mübtela olduk ki; o kalbimizden çıkacak olsa, ruhumuz bedenimizden sökülür gibi olur. Zifiri karanlıklar içinde kalıverir benliğimiz. O’nun adının geçmediği söz sukuttur bizim için. Onu ölesiye ve öylesine çok seviyoruz ki; canımızı da, yolumuzu da, gönlümüzü de O’nun yoluna döşedik.



O kalbimizden ve gönlümüzden çıktığı gün, bittiğimiz gündür. O gül yüzlü sevgili hayatımızdan çıktığı gün iflas ettiğimiz gündür. O öyle değerli ve önemli bir sevgilidir ki; dünya ay teşrif ettiğinde Mecusilerin bin yıldır yanmakta olan ateşi söndü. O fani hayata merhaba dedi diye Kisra Sarayı’nın on dört sütunu yerlerde sürünmüştür. O gül sevgili, cehalet içinde yüzen insanlığa kurtuluşu göstermek için dünyaya ilk gülümseyişini sunduğu gün Semave vadisinin suyu yeni dünyaya gelen gül yüzlü sevgiliyi görmrk istercesine taşarak etrafı basmıştır.



O’nun doğumu ile birlikte karanlık dünyamızı sabah sabahtan önce bembeyaz bir nur kaplamıştır. O gün dünya erkenden, imsak vaktinden önce sabaha kavuşmuştur. O’nun ile dünya huzur bulmuştur. O’nun gelmesiyle küçücük kız çocukları diri diri toprağa gömülmekten kurtulmuştur. O’nun gelmesiyle canlılar eziyet görmekten kurtulmuştur. O’nun gelmesiyle kurtuluş yolunu bulmuştur insanlar ve cinler.



Ey gül yüzlü sevgili! Bir daha yol göster bize. İnsanlar yine azgınlıkta ileri gidiyorlar. Aydınlık diye diye karanlığa gidiyorlar. Medeniyet ve uygarlık diye diye şeytanın peşine gidip, şeytanı mutlu ediyorlar. Azgınlıkta şeytanı bile solda sıfır bırakıyorlar. Senin getirdiğin hakikat ve kurtuluş yolu Kuran’a ve senin sünnetlerine on dört asır öncesinin safsataları diyorlar.



Hasretimiz var gül kokuna ey sevgili! Hasretimiz var gül yüzüne ey sevgili! Kurtar bizi kaybetmiş kullar olmaktan ey sevgili! Bir kez daha yol göster bize ey sevgili! Ve selam sana ey Allahın kutlu elçisi!



Feyzullah KIRCA

Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder