25 Ocak 2010 Pazartesi

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE 14




Tövbesi peşin vazgeçişlere kucak açan kullar olduk. Hiçbir daktilonun ağlamadığı gibi her satır atlayışında, tövbeleri edip edip döner olduk tövbelerimizden. Sanki laf olsun diye tövbe eder olduk. Tövbe bir daha bilerek günah işlememek üzere yapılır ki bilmez olduk, aklımıza getirmez olduk.


Ama atlamak istediğimiz ve görmezden gelmek istediğimiz her ayrıntıda, her harama gömülüşümüzde iflasa uğrar yeniden göz pınarlarımız.

Dünyalık menfaat ve bireysel keyiflerimizin devamı için başkalarına verdiğimiz rahatsızlık ve huzursuzlukları görmezden gelmemizde bile sızlamaz vicdanlarımız. Varsın olsun kapalı alanda sigara içmek yasak. Varsın büyük günah olsun dedi kodu, iftira ve hasetlik yapmak. Yeter ki biz kızdığımız kişileri şöyle bir şeytanın gönlünü yaparcasına suçlayıp eleştiriverelim. Yeter ki biz sigaramızı şöyle keyifle içelim, rahatsız olursa içmeyenler oluversinler. Dumanımıza boğuluversinler. Ümmetin olduğunu söyleyen bizler bu haldeyiz gül yüzlü sevgili sulatanım!


Hak etmediğimiz köşe ve masa başlarını, kazanmak için iş mekanlarını hak edenlerin elinden almak için olmadık yollara baş vurur insanlar. Bir seferlik yola getirilmeye çalışılır zamanlar. Hem almak için rüşvet haram ama yan cebime koy diyen insanlar, hem de vermek için hak etmediğini rüşvet vermekten çekinmeyen insanlar var. Onun için enseye kaymış gözlere rüşvet verilir umutlar ileriyi de görsün diye. Haram ve günah olduğu bilinse de.


Varsın erken bitsin gün, kıyamete giden terminaller dolsun taşsın biz şimdi bulgur pilavı yemenin hesabındayız. İsterse birileri son durakta pirinç pilavı yesin hiç bitmeyecek hesabından bizim açtığımız. Gül yüzlü sultanım ebediyet yolcusu kalmasın diyen inci tanesi kelamlarına kapatırlar kapıları


Faiz haram bunu da çok iyi bilir gafil insanlar, ama dünya nimetlerinden yararlanmak için kredi alırlar, günah ve haram yoldan mal sahibi olur gafil insanlar. Biraz para sahibi olsa hacıyız biz diyen ağalar, riba haram bilirler ama paraya para kazandırıyoruz derler. Oysa sultanım ‘faiz’i alan da veren de lanetlenmiştir’ diye söylediğini de bilirler.


İçki, zina ve hırsızlıkta da durum pek bundan farklı değil gül yüzlü sevgili sultanım. Oğullarının sünnet cemiyetini yada düğününü bahane eder, İçki içer sana ümmet olduğunu söyleyen kullar. Tövbe eder eder döneriz dedim ya sultanım, biz su içer gibi tövbe ederiz. tövbemizin ne anlama gediğinin idrakında bile değiliz.


Müslüman’ız deriz ya onun için olsa gerek, yeşil beyaz özlemler çıkar gelir zihnimizin kenar mahallelerinden belki Cuma akşamlarında, belki de gelmez bile o yeşil beyaz özlemlerimiz ramazandan önce de. Perşembe gününü Cuma’ya bağlayan gece yatsı namazlarında tövbe istiğfar eder de bizde katılırız belki yeşil beyaz duygulardan ve pişmanlık tövbesi bir daha yapmamak üzere yapılır anlamadan, yine de katılırız tövbeye ve tövbe ya rabbi, şefaat ya rasülallah deriz. Ama tövbemiz camiden çıkıp birkaç adımlık kahveye yada mahaldeki evimize gidinceye kadar sürer çoğu zaman. Nasıl olsa yine tövbe ederiz. Yine tövbe ederiz. Yine tövbe ederiz. Nasıl olsa tövbe bizim oyuncağımız sanırız gül yüzlü sevgili.


Nefsimize kurban etmek yerine umutlarımızı, artık israf olmasın tövbelerimiz, mundar olmasın dualarımız, artık gafil olmasın ruhlarımız ve hayatlarımız. Bilirim harfleri toparlamak kadar kolay değil hatıra enkazını yola getirmek. Yüzümüz olmasa da şefaatini diler bizim gafletten uyanıp hidayete ermemiz için yardımını bekleriz.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey


16 Ocak 2010 Cumartesi

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE 13




               Bu gece dudaklarımdan dökülen her kelimede yine sen varsın. Bomboş caddelerde yürürken senin adını haykırıyorum bu fani dünyadaki her türlü yolunu şaşırmış ve senin ahlakından bihaber insanlığın umursamazlığına inat. Sana hasret gecelerimde sana olan sevdamı kalbimin en ücra köşelerine yazıyorum. Sena olan özlemimi ve hasretimi yazıyorum haddim olmayarak. Yağmurun yağıyor gönlümün sensizlikle yanan her yerine. Yağsın ki saklasın sensizliğimde döktüğüm gözyaşlarımı saklasın. Senin güzel ahlakından, örnek yaşamından uzak yaşadığım hayatımı saklasın.


                 Bu gece yine yağmur yağıyor. Senin örnek ahlakından uzak yaşadığım anlarda çok üşüyorum. Üşüyorum sensiz kaldığım saatlerde. Sevdamı, umudumu, geleceğe ait hayallerimi ve gönlümü serinleten bir sel gibi kalbime akıttım. Bu gece ve yağmur yağan her gece yağmurla beraber gözyaşlarım yağıyor ve ismini yazıyor sensizliğin acısı ile kıvranan kaldırımlara. Ve dahi yağmurun yağmadığı gecelerde de kazınır senin aşkınla yanan gönüllere gül yüzlü sevgili Muhammed Mustafa (s.a.v.) yazılır.

                Gözlerimin içine bir hayalde olsa, bir kez değseydi insanlığı sevgiyle kucaklayan gözlerin. Tebessümünden bir gül açsaydı gül yüzünde, hayalde olsa, rüya da olsa bir bakışın şu fani dünyadaki kısacık bir ömre değmez miydi? İsmini kazıdığım kaldırımlar yaşanmaz oldu tıpkı senden önceki cehalet döneminde olduğu gibi ahlaksızlık dolmuş. Allahın kitabı Kuran’ın emri doğrultusunda tebliğ ettiğin düsturlardan uzaklaşıldı. Her türlü yalan, hırsızlık, kul hakkı yemek, kamu malı yemek, zina ve hayasızlık aldı başını gidiyor. Dünyanın her bir metrekaresine sen yağıyorsun. Senin örnek ahlakının ve senin hayatında yaşam bulan Kuran ahlakının yaşam kareleri can bulmaya çalışıyor. İsmini kazıdığım kaldırımlara sen yağarken, sana sevda ile ve kurtuluş ümidiyle yanan gönüller seni, örnek yaşamını ve kurtuluş yolunu anlatıyor. Kalbi mühürlü olanlar bundan bihaber kalmaya devam ediyor. Bense seni arıyorum çekinmeden ve Allah korkusundan yoksunca günah işlenen kaldırımlarda.


                 Sen güneşsin insanlığı Allah’ın insanlığa mesajı olan ilahi Vahyi Kuran ışığıyla ve örnek yaşamınla aydınlatan. Peşinde ise milyarlarca ümmetiz, seni takip eden birer gezegen. Senden öğrendim yaşama hakkı vardır karıncayı bile ezemem. Üç günden fazla dargın bizden değildir buyuruyorsun, onun için kimseyle küs duramam. Bütün Müslümanlar benim kardeşim, ben kimsenin arkasından kötülüğüne ve hoşlanmayacağı şekilde konuşamam. Konuşursam eğer; gül yüzlü sevgili sultanım senin şefaatini umamam.


                Beyhude geçen ömrüm seninle, insanlığa gösterdiğin kurtuluş ışığı ile huzur bulsun. Aşkına susayan, sevgin ve özleminle yanan divane gönlüm senin pınarlarından huzur ve ümit dolsun. Düşen yaprak misali yere düşerek kuruyup soluğumda, sırra kadem basıp omuzlarda gözlerden uzaklaşıp gittiğimde, öldü de kurtulduk, şu hayra yaramaz sıradan adamdan derlerse arkamdan komşularım, ben ne yaparım gül yüzlü sevgili sultanım. Vay benim halime o zaman. Şefaat eyle Allah’ın kutlu elçisi sevgili sultanım.


               Boynuzlu koyunun boynuzsuz koyuna hakkını vereceği gün, mizan terazisi kurulduğunda benim halim nice olur. Sen günah karsın, kevser suyundan içemezsin denirse halim nice olur.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey


4 Ocak 2010 Pazartesi

MÜSLÜMAN HER ALANDA ÇOK ÇALIŞMALI



Dünyanın doğu batı ekseninde ayrışması konulu bir yazı okumuştum. Sanki savaşın sebebi Müslümanlar demek isteniyor gibi bir intibaa kapıldım. Yok yok hakikaten açıkça öyle diyordu. Müslümanlar savaşıyor ve birbirini yiyor. Dünyanın öbür tarafı yani Hırıstiyan ve Yahudi alemi refah içinde yaşıyor deniyordu.

Yunan medeniyetini kullanarak Avrupa ve Amerika aleminin sürekli yükseldiğinden dem vururken, Müslümanların ise Müslümanlık sayesinde, yada sanki Müslümanlığın öngörüleriyle savaşıyor, öyle ki o yazı da bunu Müslüman oldukları için yapıyorlar gibi aksettirilmiş olduğuna şahit oldum. Belki de bana öyle gelmiştir. Ancak bence bilinmesi gereken İslam’ın tüm insanlığa karşı kini, nefreti, şiddeti ve savaşı öngörmemiştir. Daima huzuru, barışı ve imanlı olsun olmasın herkese hoşgörü ve adaleti emretmiştir.

Oysa bence o yazı da bahsedilenin tam tersine Müslümanların karşısına yunan mitolojisi doktrinleri ile gelişip güçlendiği beyan edilen güçlerin oynadıkları oyunlarla ve Müslümanların kendilerini koruma içgüdüsüyle ve istihbari olarak yönlendirmesiyle çoğu zamanda zorlamasıyla savaştırılıyor gibi geliyor bana. Tabi sütten çıkmış ak kaşık değil tabi. Allah Kuran Kerimde Ayetlerde Yahudi ve hırıstıyanların bin bir çeşit oyunları vardır. Onlara karşı, onların oyunlarına karşı uyanık olun derken Müslümanlar uykuya dalıp Kuran’a uygun olarak yaşamaktan uzaklaştı. Müslüman çalışkandır, ‘hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için’ (Hz Muhammed) çalışmayı emrederken Müslümanlar kendi topraklarında çıkan petrol ve doğal gaz gibi kaynakları hazırdan yemenin kolaylığına kaçtılar.

Kur’an ve onun tebliğ edip örnek uygulayıcısı Hz Muhammed’in öğretileri yaşamı doğrultusunda Müslümanların çalışıp üretmesini isterken. Yahudi ve Hırıstıyanların İslamiyet’i engellemek ve geri bırakmak için yapacakları oyunlara karşı uyanık olunmasını öğütlerken, Müslümanlar Saadeti Asriye dönemi ve Osmanlı İmparatorlu dönemi dışında bunu başaracak çalışma azmi, cesaret ve özgüveni kendilerinde bulamamışlardır.

Önce istihbarat işleri ve her türlü maddi ve illegal silahlı gücü kullanarak halkları yönlendirip Müslüman ve hatta Müslüman olmayan ülkelerdeki yönetimlere müdahale etmek suretiyle onların izni ve bilgisi dışında görev yapamaz hale getiriyorlar. Halklar kahrolsun şer güçler, Müslüman’lara uzanan eller kırılsın demeleri, ülke liderleri koltuklarını kaybetmek korkusuyla ses çıkaramadıkları için bir işe yaramıyor.

Müslümanların koruyucusu olarak ortaya çıktıklarını söyleyen örgütleri de Müslümanlardan önce onlar kendileri kurup yanlarına yerleştirdikleri istihbarat elemanı ve Usame bin ladin gibi yöneticilerle kendi menfaatleri doğrultusunda kullanıyorlar. Sonrada işleri bitince Saddam Hüseyin gibi işleri bitince onu ve daha önce İran ile savaşırken kullanması için verdikleri kimyasal silahları bahane ederek ülkesinin başına çöreklenip petrol ve diğer kaynaklara sahip olmak için hunharca saldırdıkları gibi yapıyorlar.

Uyanık Müslüman masum sivil halka saldırmaz, kendisine açıkça saldırmayan kimseye silah ve bomba atmaz. Cihat etmek bahanesiyle masumların, bir şeyden habersiz kendi işinde ve gücünde olan insanlara saldırıda bulunmaz. Canlı bomba olup onların üzerine yürümez. Kendisine böyle bir şey söyleniyorsa, yada buna zorlanıyorsa bilmelidir ki bu sadece o emri veren kötü emellilerin işine yarar. Bu bir iman mucadelesi değil, tam da bahsetmeye çalıştığımız güçlerin oyununa gelme meselesidir. Hem kötü emellerine ve şeytanlıklarını yapma, hem de İslam’ı terör üreten bir dinmiş gibi gösterme meselesidir.
Bu oyunları bozmak için öncelikle Allah’ın verdiği canı o dilemedikten ve izin vermedikten sonra hiç kimse ve hiçbir güç alamaz bilincine hakim olmak lazımdır. Eşini, çoluğunu, çocuğunu ve seni tehdit ettiklerinde dahi ölümden ve sevdiklerinin öldürülmesinden dem vurulsa bile ülke için, halkların menfaati için doğruluktan ve doğruları yapmaktan geri durmamak lazımdır. Ülkem kaybedeceğine ben kaybedeyim, ülkem kaybedeceğine biz kaybedelim diyebilmek gerekmektedir.

Müslümanlığın da en önemli emirlerinden olan doğruluk, dürüstlük, hak ve adalet, barış ve hoşgörü gibi erdemleri en güzel şekilde uygulamak lazımdır. Halklara baskı, zulüm, hak ve adalete uygun olmayan davranış ve yönetim biçimlerinden uzaklaşmak lazımdır. Özellikle önemli görevlerde bulunan ve ülkenin geleceği için karar verecek ve iş yapacak kişilerin özel hayatlarına dikkat etmeleri gerekir. Yediğine, içtiğine, kazandığına, harcadığına ve uçkuruna dikkat etmelidir. Özel hayatındaki bu dile getirmeye çalıştığımız konuları ülkemizde ve Müslüman toprağında kendi halklarımıza karşı tehdit unsuru olarak kullanılabilir. Tahminimiz odur ki bu şekilde açık yakalayıp halkına açıklarım ve iktidarını kaybedesin gibi tehditler etkili olmuştur.

Bu dile getirdiğimiz konular sökmez ise, işe yaramaz ise terör olayları ile kol bükme ve bizim istediğimiz kararı vermesen, yapma dediğimizi yaparsan daha böyle çok terör baskını ve patlayan bomba görürsün gibi tehditler bu güne kadar hep işe yaramıştır.

Sonuç olarak Müslümanların savaşan ve birbirlerini kıran, ya da her düşman gördüklerine saldıranlar olarak ifade edilmesini kabül etmek olası değildir. Ancak bahsetmeye çalıştığımız sebeplerle güçsüz bırakılıp, öncelikle İslam’dan koparılıp, parçalar halinde ırk ve toplumlara bölüm birbirlerine düşman olarak çatıştırıldıkları doğrudur.

Allah c.c. Kuranı Kerimde ‘Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider, başınıza bir kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah onları kendi amelleriyle kuşatmıştır’.(Ali İmran 120) Yine ‘Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar’.(Nisa Suresi 42) Yani Münafıklar Allahın dinini engellemek için sürekli oyun kurarlar. Allah ise onların oyunlarını başlarına geçirir. Allah oyun kuranların en büyüğü ve güçlüsüdür. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar.


Hiçbir şey yapmadan, yapılması gerekeni yapmadan biz Müslüman’ız Allah bize yardım eder inanışı ve beklentisi de doğru ve haklı bir beklenti ve bekleyiş değildir. Asıl olan Müslümanların çalışması, üretmesi, Kur’an-a ve rasülüllah’ın sünnetine sımsıkı sarılması ve her türlü oyuna karşı uyanık olması, buna mükabil bu oyunlara tedbir alması gerekmektedir. Allah o zaman, yani biz Müslümanlar her konu da gerekeni yapıp tedbir aldıktan sonra, yani devemizi sağlam kazığa bağladıktan sonra her türlü yardımı sağlayacaktır. Onların oyunlarını başlarına çevirecektir.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey



3 Ocak 2010 Pazar

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE -12



Cehalet ve karanlığa gark olmuş dünyamıza bir saadet güneşi gibi doğdun. Kurumuş toprakların su ile yeşerdiği gibi ey nebiyi muhterem senin gelmen ile insanlık aleminin maneviyatı yeniden hayat buldu. Kalplere yerleştirdiğin iman ışığı sayesinde cehaletin yerini ilim, zumlun yerini hak ve adalet, kin, nefret ve düşmanlığın yerini sevgi ve hoşgörü, acımasızlığın yerini şefkat ve merhamet duyguları aldı. İslam kardeşliği olarak tarif ettiğin kardeşlik oluşumu sayesinde toplumlar barış ve huzura, birlik ve beraberliğe kavuştu.


Doğruluk ve dürüstlüğün en güzel örneği, en azgın düşmanları tarafından bile doğruluk ve güvenilirliğin için güvenilir Muhammed anlamına gelen ‘‘Muhammed-ül Emin’’ adı verilen saadet güneşimiz sensin. Kurtuluşun doğrulukta olduğunu ve doğruların kıyamet gününde peygamberlerle beraber olacağını müjdeleyen gül yüzlü sevgili sultanımızsın sen bizim.


Susayan kediye eliyle su içiren, yoksulları ve ihtiyaç sahiplerini kendisinden bile çok düşünen, açları doyurup kendisi aç kalacak kadar kalbi insan sevgisi ile dopdolu olan, tüm canlılara karşı kalbi şefkat ve yardım duygusuyla çarpan cömertliğin örneği gül yüzlü sevgili. Dilencilerden nefret ettiğin halde kendisine bir şey istendiğinde ise verecek bir şeyi olduğu halde geri çevirmezdin. Bir meclise gittiğinde boş bulunduğun yere otururdun. Ayaklarını başkalarına karşı uzatmaktan beri olan, başakları konuşurken asla sözünü kesmeyen, konuştuğu zaman yumuşak konuşan, kısa ve öz olarak konuşan alçak gönüllü gül yüzlü sevgili sultanım ben sana hasretim. Ben seni özlemle anarım.


Bir bineğe bindiği zaman yanındaki kişinin yaya yürümesini hoş görmeyip, hicret esnasında deveye Hz Ebu Bekir ile eşit mesafede değişerek bindin. Misafirliğe gittiğin evden dönüşte ev sahibi sana binek verdi. Yanında da evin çocuğunu deveyi geri getirsin diye gönderdiğinde giderken onun yürümesine izin vermeyip yanına bindirdin.

Gördüğü kusurları kimsenin yüzüne vurmayıp ‘bazılarınız şöyle yapıyor, şöyle söylüyor, hal bu ki bunlar doğru değildir’ gibi umumi olarak söylenmiş sözlerle kimseyi kırmadan uyarılarını yapacak ve nasihat edecek kadar incelik ve nezaket sahibi bir kişiliğe sahiptin sen gül yüzlü sevgili.

Bakışların baharlar düşürürdü gözlerinin baktığı yerlere. Oysa ay tutuktu, güneşi batık ve mumu çalınmıştı geleceğe dair umutlarımızın sen karanlık dünyamıza gelmezden önce. Gerçeklerin farkında değiliz ve hala ziyanda olduğumuzun farkında değiliz. Müslüman olduğumuzu söyleyip dolaşırız yeryüzünde de bizim Müslümanlığımız senin getirdiğin İslam’dan bambaşka bir hal aldı. Nefislerimiz ve şeytan sanki bizi esir aldı.


Oysa dünya malının neticesi birkaç metre kefenlik bezden ibaret, Eğer senin örnek yaşamına benzer yaşanmış bir hayat yoksa. Amel defterimize yazılmış Salih amellerimiz yoksa. Bunu bile bile bedenlerimizi her türlü zorluğa itiyoruz. Şeytana ve nefs-i emarelerimize aldanıp günah batağına itiyoruz. Senin ümmetin olmaktan dem vururken, ya Rasülallah bize şefaat eyle, biz nereye gidiyoruz.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey