30 Mayıs 2011 Pazartesi

PEYGAMBERİMİZİN MERHAMETİ


Dinimizin önemli tavsiyelerinden biri olan; en önemli erdemlerin başında gelen ve müminlerin en önemli ahlaki özelliklerinden birisi de şefkatli olmak, merhamet ve hoşgörü sahibi olmaktır. Tüm diğer İslami ve ahlaki erdemlerde bizlere örnek olan, önder olan, Hz peygamberimiz bu konuda da yine bizlere en güzel örnektir.

Tüm evrene bir rahmet vesilesi olarak gönderilen sevgili peygamberimizin Hz Muhammed (s.a.v.) in şefkati ve merhameti de evrenseldi. Yaratılmışların içinde Allah’ı Teala’nın isimleriyle vasıflandırılmak sadece onun mazhar olduğu bir ayrıcalıktır. Çünkü onun özelliklerinden bahsederken bizlere tövbe suresindeki 128. ayette: “And olsun ki; size içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona çok ağır gelir. O sizlere karşı çok düşkündür. Bütün müminlere de çok şefkatli ve merhametlidir.” buyurmaktadır.

Âlemlerin rabbi tarafından eğitilerek terbiye edilen bir şefkat ve merhametin yaşayan canlı örneği ve öğreticisi olan bu yüce Resul’ün insanlığa yönelik tavsiyelerinden birisi şöyledir: “ merhametli olana Allah da merhamet eder. Siz yeryüzündekilere merhamet gösterin ki, göktekiler de size merhamet etsinler. (Tirmizi, Birr 16) Şefkat ve merhametiyle tüm evreni kuşatacak şekilde engin bir görüş ve öğretiye sahip olan peygamberimizin hayatından sizlere örnekler sunmaya çalışayım.

Bir keresinde kendisine zulüm ve eziyet edenlere onlara lanet ve beddua etmesi telkin edildiğinde: “hayır, ben lanet okumak için değil, âlemlere rahmet olmak için gönderildim.” (Müslim, Birr 87) demiştir. Bu şekilde Cenab-ı Hak tarafından kendisine bahşedilen sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörü dolu yüreğiyle insanlık için bir hayat düsturu olduğunu göstermiştir.

İnsanlığa kutlu tebliğini yapmak, kendisine inanacak müminlere ulaşmak ve Taif yakınlarından imanı destek almak düşüncesiyle gittiği Taif yolculuğunda manevi oğlu Zeyd Bin Haris’e ile birlikte; İslam dinini tebliği esnasında taşlanmıştı. Taşlardan bir bahçeye sığınmış ve bu esnada da dişi kırılmıştı. Yorgun bitkin bir halde bahçeye saklandıktan sonra rabbine şöyle yalvarıyordu. “ Allah’ım! Güçsüzlüğümü, çaresizliğimi, insanlar tarafından hor ve hakir görülüşümü sana arz ediyorum. Ey merhametlilerin en merhametlisi!... Herkesin zayıf görüp üzerine yüklendiği çaresizlerin rabbi sensin… Eğer bana karşı bir gazabın söz konusu değilse, belalara ve çektiğim sıkıntılara aldırmam. Ancak senin rahmetin bunları da göstermeyecek kadar geniştir…” (İbni Hişam cilt 2, sayfa 68) diye dua etmiştir.

Buradaki sığındığı bağda Addas tarafından kendilerine üzüm ikram edildi. Onun imanına vesile olduktan sonra, Taif’te karşılaştığı muameleden dolayı gönlü buruk ve üzgün bir şekilde Mekke’ye dönmek için yola çıktığında Cebrail (a.s) gelerek şöyle dedi: “Allah, insanların senin hakkında söylediklerini işitmiştir. Onların seni korumaya yanaşmadıklarını da biliyor. Sana dağların sevk ve idaresinden sorumlu şu meleği gönderdi. Ne istersen emrine amadedir.” dedi.

O melek ise; peygamberimize selam vererek şöyle dedi: “Ey Muhammed! Evet, ben bunun için buradayım. Sen istersen eğer, şu iki yalçın dağı üzerlerine çöktürüp onları helak ederim. Sen emredersen eğer, bunu hemen yaparım…” deyince; şefkati ve merhameti eşsiz olan ve engin bir hoşgörüye sahip olan, sevgili peygamberimiz Hz Muhammed şöyle cevap verdi: “Hayır! Bunu kesinlikle istemem… Ben rabbimden onların neslinden gelecek insanlardan, sadece Allah’a ibadet eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan bir nesil çıkarmasını diliyorum.” (Buhari, Bed’ül halk, 7) temennisinde bulunmuştur.

Peygamberimizin örnek hayatından, onun merhamet ve engin hoşgörüsüyle ilgili pek çok örnek bulmak mümkündür. Bunları çoğaltıp sıralamak yerine, burada kısa ve öz tavsiyelerimizle merhamet duygusunu geliştirip yerleştirmek için şunları söyleyebiliriz. Gerek insanlara karşı, gerek hayvanlara karşı, gerek bitkilere karşı merhametli davranarak hem peygamberimizin örnek hayatına uygun olarak yaşayalım. Onun hayatını hayatımıza tatbik ederek rabbimizin rızasını kazanmayı öncelikli hedef edinerek, başkalarına da örnek olalım ve güzellikleri tavsiye edelim. Kötülük, kin, husumet, zulüm ve eziyet gibi dinimizce hoş görülmeyen davranışlardan uzak olmalıyız. İnsan, hayvan, bitki ve hatta cansız varlıklara karşı her türlü zarar vermekten kaçınarak, sevgi çerçevesinde merhametli ve hoşgörülü davranarak, başta yüce Allah’ın hoşnutlunun yanında, peygamberimizin ve yaratığı diğer tüm varlıklarının da hoşnutluğunu kazanmalıyız.

Bir yetimin başını okşamak, susuz kalmış bir kediye ya da köpeğe ayak kabınla su içirmek, av hayvanlarından avlanırken aşırı gitmeden, birle yetinmeyip üç, beş, yedi ve sekiz tavşan vs vurma gibi davranışlardan uzak durmak gerekir. Avlanma yaparken de merhametli ve kanaatli olmak, onlarında bir canı olduğunu bilmek gerekir.

Anne karnındaki ceninleri çeşitli bahanelerle öldürmemek, ahlaki çöküntü içinde bırakarak evlatların ana-baba, eş ve sevgili gibi yakınlarına varıncaya kadar eziyet ve katline yol açmamak gerekir. İslam fıtratıyla doğan bebeklerin, büyüdükçe rabbiyle arasına duvarlar örmeden, yaratıcısından uzaklaşmamasını sağlayacak bir eğitimle eğitmek gerekir.

Yani kısaca bu yazıya son verirken şunları da söylemekte yarar var. Merhamet ve hoşgörü gibi bahse konu güzelliklerin yanında İslam dinini ve Müslümanlığı eksiksiz ve en güzel bir şekilde yaşama gayretinde olmalıyız. Cenneti hak etmek, cehennem ateşinden uzak olmak hedefimiz olmalı… Ancak bundan daha güzeli, rabbimizin rızasını kazanmak olduğunu bilmeliyiz. Allah’ın rızasını kazandıktan sonra, zaten cennete girmek hak olacaktır.

Biliriz rabbim ölümü, bize ne uzak, ne yakın
Gelen her bir fani canlı, er geç göçüp gider bakın

Ölümsüzlüğü tatsak ki, cehennem yakarsa yaksın
Yüce rabbimiz razıysa, o ölüm bize ne yapsın

Son olarak Erdem Beyazıt ta şöyle diyor bir beytinde:

“Ölüm bize ne uzak bize ne yakın ölüm,
Ölümsüzlüğü tattık bize ne yapsın ölüm” Erdem Beyazıt

Rabbim cümlemizi sevgi, merhamet, hoşgörü ve haklara saygıdan yoksun bırakmasın. Ve cümlemizden razı olsun. Amin!...

Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

23 Mayıs 2011 Pazartesi

ŞAMPİYON FENERBAHÇE

ŞAMPİYON FENERBAHÇE


















Türkiye sportoto Süper liginin şampiyonu Fenerbahçe oldu.



Bütün takımlar karşı takım Trabzonspor şampiyon olsun isterken, bir diğer takımın tüm diğer takımlara karşı mücadele verip hem ikili, hemde genel averaja göre de olsa fark atıp şampiyonda olsa; bu bir şampiyonuktur. Üçüncü kez aynı durumda üzüntü yaşamadan şampiyon olduğumuz ve oyun oyun deyip oyun oynayanların oyununu bozduğumuz için tüm FB camiasını kutluyorum.

18 şampiyonluğumuz hayırlı olsun.

FB ile oynarken 11 sarı kart, 1-2 kırmızı kart görüp, bir okadarı da gösterilmeyen kartlık faul yapan takımların tıngır mıngır faul bile yapmadan 2 sıfır gibi 3 sıfır gibi yenliveren takılara da selam olsun.

Eskişehir takımına özel bir teşekkür gönderiyorum. Adam gibi oynayıp, ellerinden geleni yaparak oynayıp berabere kalarak bizim şampiyonluğumuza yol açtıkları için selam olsun.

ŞAMPİYON FENERBAHÇE

Hem gönüllerinde, hem gerçeklerinde şampiyonu ŞAMPİYON FENERBAHÇE!

Beşi bir yerde diye adlandırılan futbol, basket(erkek-bayan), valeybol(erkek-bayan) olmak üzere beş dalda şampiyonluk gelmek üzere. kalan bir şampiyonluğu da basketbol erkeklerden bekliyoruz.

Diğer dokuz branşta amator ve alt liglerde gelen şampiyonluk, ikincilikler ve avrupa da şampiyonluklar, gelen madalyalar. Yek başına bir futbol değil. her dalda, her aşamada gümbür gümbür gelen bir fenerbahçe....

Aslında dini konularda sizlerle buluşmayı genel olarak hedeflemekteyken, dini konularda bir kaç kelam etmek düşüncesindeyken; bugün kü bu yazımda da Fenerbahçeli olarak Fenerbahçenin şampiyonluğu ile ilgili bir şeyler söylemek ve bu şampiyonluğu kutlamak istedim.

ŞAMPİYON FENERBAHÇE diyorum ve bir kez daha tüm etrikalara rağmen zor kazanılmış bu değerli şampiyonluktan dolayı kutluyorum Fenerbahçe'yi ve Fenerbahçe camiasını...

Allahın selamı üzerineze olsun değerli kardeşlerim.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey