30 Ağustos 2013 Cuma

BAŞBAKANA HALKIN SORULARI

Bu yazımızda sayın başbakana hitaben halkın sorunlarından bir kaçına değinmek istedim. Bu yazımızı, başka sorunları da kapsayan şekilde başbakanımıza Bimer sistemin üzerinden istek ve öneri olarak yazdığımız için, bunların bir kaçının da buradaki köşemizde yayınlanmasında herhangi bir sakınca görmediğimizin bildirmesini isteriz.

Sayın Başbakanım sizi çok seviyorum. Rabbim ülkemizin başından eksik etmesin. Ülkemiz için her şeyin en iyisini yapmaya çalıştığınızdan hiç kuşkum yok, hatta bundan adım gibi de eminim. Düşüncem asla size muhalefet etmek değildir. Halkın ağzında gevelediği, sizin ve hükümetinizin hakkında olumsuz olarak dile getirdikleri bazı konuları bilmenizi istedim. Herhangi bir vatandaş olarak benim de, bazı konulardaki görüş ve düşüncelerimi sizinde bilmenizi istiyorum.

1. Terörle mücadeleden taviz vermeden insan hakları çerçevesinde çözüm arayışlarınızı sonuna kadar destekliyorum. Gördüğüm kadarıyla içinden çıkıp geldiğiniz parti elemanları ve malum iki ana muhalefete gönül verenler bu sorunu çözüp halktan puan almanızdan korkuyorlar. Sanırım onun için gizlilik olmasın da, süreci daha kolay baltalayalım istiyorlar.

2.Hazine arazileri satıldı, hem de öncelik işgal edenlere verilerek, onlarda en azından başkaları da ihaleye girebiliyordu. Ama 2/b ler için aynı şey söz konusu değil. Hem işgal ediyorlar, işgal edilen yerler ellerinden alınmadığına şükretmiyorlar. Birde nerdeyse bedavaya alacaklar. Kul hakkı diye kamuya ait hazine arazisini işgal etmeyenler iki kere cezalandırılıyor.

3.öğretmen vs atamaları torpil sonucu, eş durumu tayinleri sonucu, merkezler de yığılma köy ve mezralarda öğretmen açığı oluşuyor. Garibanları gönderiyorlar köylere, torpili olmayanları gönderiyorlar. Birçok öğretmen ve diğer kamu da görev yapan bazı memurlar işe bile gitmeden para alıyor. Bu eş durumundan mazeret üreterek merkezlerdeki merkezi yığılmaları önlemeniz gerek. Torpili önlemeniz gerek. Eş durumu tayinleri aynı illere yapılsa bile, il içindeki ihtiyaç olan köylere ve mezra ilçelere gidip gelmeliler. Yoksa köyler, mezralar öğretmen açığı, görevli memur açığı çekerken merkezde yığılmalar devam eder.

4. Çiftçinin sorunları hakkında konuşulanları da bilmek istersiniz. Eti vatandaşa ucuza yedirebilmek için ithal etin önü açılıyor. Ama samanı ve yemi ucuzlatmak için zamanında hiç bir şey yapılmadı söylentileri buralarda dolaşmakta. Zamanında saman ithali söylentisi bile yapılsa, saman fiyatları bu kadar artmazdı. Zenginler stok yapıp köylü vatandaşı zor durumda bırakmazdı deniyor. Destek değil, biz hayvancılığın yapılabilmesi için yem ve saman fiyatlarını düşürseler yeter deniyor. Zaten destek birliklere üye olmadan alınmıyor. Devletin verdiği desteğin yarıya yakınını birlikler ve bankalar kesiyor deniyor. Görevli memurlar görevini doğru dürüst yapmıyor çoğu yerde. 40 koyunu olan, haksız yere fazla destek almak için 120 koyun gösteriyor. Ekilen arazilere ne ekildiği ve kaç dönüm olduğu doğru dürüst kontrol edilmiyor, adamına göre hareket ediliyor. Birlikler bilgileri zamanında güncelleyip girmiyor. Bir bakıyorsun adamın kestirdiği ineği Diyarbakır da görünüyor. Bir bakıyorsun denizlide görünüyor. Bunlar destekleme alma girişiminin neticesinde yapılan usulsüzlüklerin neticesi olarak söylenmekte ve dillendirilmektedir.

5..Hayvan kestirmek bile daha masraflı ve zahmetli hale geldi. Kepsut ilçesinde 2- 3 tane mezbaha varken. Dursunbey de doğru dürüst mezbaha yok. Köylü hayvanını kestirebilmek için Dursunbey’e götürecek, akşamı buluyor izinleri alması, ertesi günü Kepsut mezbahasına götürecek. Gitti iki günü ve üstüne dünya kadar araba masrafı. Şahsen benim hayvanım yok, çiftçi de değilim. Ama bunlar halkın sorunları. İlçe yetkilileri sizinle Balıkesir’de görüşmüşler, keşke bunları dile getirselerdi. Sanırım sadece üniversite istemişler. O da lazım tabi…

6.Son olarak; geçenlerde bazı bakanları değiştirdiniz. Halk diyor ki; değişmesi gereken bakan tarım bakanıydı. Kırsal kesimi bitirdi diyorlar.

Sadece bilmesini istediğimiz konuları yazmaya çalıştığımız yazımızın sonunda, başta başbakanımız olmak üzere ülke meselelerine ve halkın sorunlarına kafa yoran herkese selam, saygı ve sevgilerimizle...

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

15 Ağustos 2013 Perşembe

RAMAZANI İDRAK EDERKEN





Zamanın bir yerinde, belki de ömrümüzün kalan son deminde rabbim nasip etti. Yüce Allah bu yılda ramazanı dolu dolu yaşamak ve kendisine ibadet ve itaatte bulunma fırsatını bizlere bahşetti. Kim bilir belki de bu dünyadaki son ramazanımızdır. Bir daha ki ramazanı görmeyiz belki de.

Allah insanların istifadesine bütün mahlûkatı yaratmış ve onlardan yararlanıp hayatını kolaylaştırsın ve kendisine ibadet edilsin ve kulluk vazifesi yerine getirilsin ister.  İnsan sahip olduğu şeylerden ihtiyaç duyduğu şeylerin yapılmasını ve onlardan faydalanmayı nasıl isterse; Allah da ihtiyacı olmadığı halde kulundan kendisine sevgiyi, saygıyı ve kulluk vazifesinin yerine getirilmesini bekler.

Yaratılmış olan her şey Allah’a itaat eder. Yıldızlar bir düzen içinde kendilerine verilen görevi yerine getirir ve çarpışmadan hızla dönerler. Kar ve yağmur tanelerini yere düşerken çarpışmadan düşüren yüce Allah’tır.  Envai çeşit bitkiyi, yabani ve evcil hayvanı insanın istifadesine hizmet ettiren yine yüce Allah’tır. Her şey ona ibadet eder, onun emrine itaat eder. İnsanında kendisine itaat etmesini bekler. Diğer mahlûkattan farklı olarak da bu itaati yapıp yapmayacağını görmek için; insanların ve tabi bir de cinlerin cüz-i iradelerini kendi ellerine vermiştir. Peygamberler gönderip neyin yapılmasını istediğini ve neyin yapılmasını istemediğini bildirerek; bunlara göre yaşamanın sonucunda cennet ile ödülün ve cehennem azabın olduğunu haber vermiştir.
Gelelim konumuza; ne mutlu ki rabbim bizleri İslamiyet ile şereflendirmiştir. İslam üzere yaşama gayreti içinde ömrümüze devam ederken, üç aylar ve onların içinde yer alan mübarek gecelerin ardından yine mübarek ramazan ayına ulaşmış bulunuyoruz.  Ramazan ayının hicri takvim ile miladi takvim arasındaki 11 günlük farktan dolayı, her yıl 11 gün önce gelerek 33 yılda devri daim yapan ramazan ayı bu yıllarda yaz aylarına denk gelmektedir.

Haliyle yaz aylarında havalar sıcak oluyor ve tabiî ki günlerin oruçlu geçecek olan kısmı uzun oluyor.  Böyle olunca açlığa ve susuzluğa dayanmak zor oluyor. İş güç ve dünyalık nimetler peşinde koşarken namaz ve diğer ibadetlere ayıracak vaktimizin olmadığını düşünebiliyoruz. Oysa namaz için ayıracağımız vakit 24 saatin yaklaşık bir saati kadardır. Cemaatle kılacak olsak bu belki iki saate ancak çıkar. Hiç ölmeyecekmiş gibi çalışan insanın yarın ölecekmiş gibi de ahret için çalışması gereken insanı düşününce bu zaman devede kulak gibi kalır. Yine oruçta 12 ayda bir ay olduğu hesap edilecek olursa, bir aylık ramazan da devede kula kalır.
Şeytan ve en büyük düşmanımız olan nefsimiz bizlere ibadeti zor gösterir. Oyun ve eğlenceye, dünyalık heveslere yönlendirir. Helalleri bırakıp haramlara tevessül etmeye özendirir. Hayat yolu elbette zorludur. Her adımda, yapacağımız her güzel işte karşımıza birçok zorluklar çıkacaktır. İrade sahibi insan "Ben Allah'ın izniyle bu işi başaracağım" diye azmederse o zorluğu aşar. Bizden önce nice insanlar bu yolda zorlukları aşarak kulluk vazifesini yerine getirmeyi başarmıştır. Niceleri de gafilce yaşayarak; rabbimizin elçileri vasıtasıyla uyardığı halde, kendi sonunu hazırlamıştır.

Ramazan ayında insanların oruç tutmamak için bir takım bahaneler üreterek; şekerim var, tansiyonum var gibi bir takım mazeretler ileri sürüyorlar. Hâlbuki onlardan daha ileri derece de rahatsız olan ve aynı şikâyetleri olan birçok kişi Allah rızası için orucunu tutmakta olduğunu görüyoruz. Elbette sağlık önemlidir. Sağlık tehlikesi baş göstermiş ise oruç ertelenebilir. Şekerim var deyip orucunu tutmayana bakıyoruz, zararlı olduğunu bildiği halde balı, lokumu, envai çeşit tatlıyı gördüğünde bırakmıyor başkası da yesin.
Hele bir sigara var tiryakiliği var ki; vücuduna onlarca zararı varken içmekte diretiyorlar ve bırakamıyorum martavalıyla kendilerini kandırmaya devam ediyorlar. Onlar sigarayı bırakmasa da, sigara zaten onları hiç beklemedikleri bir anda bir yerde bırakacak, o da ayrı bir konudur. Sigara içmek için direttiğinin üçte biri kadar oruç tutmak için diretse bir ay, orucunu tutarak hem Allahın emrini yerine getirecek, hem de sıhhat bulacak. Orucunda ve namazında Müslüman bir doktorun muayenesi sonucu ileri derece tespit edilmiş bir rahatsızlık varsa zaten oruç tutulmayabilir. Dinimiz bu ruhsatı vermiş, önce sağlık demiştir.

Mesela bende mide rahatsızlığı ülser var. Birçok yemek dokunuyor. Kursağım kızıyor. Bağırsaklarım yanıyor. Yediğim yemek boğazıma yukarı kaynayıp geliyor. Allaha şükürler olsun orucumu bırakmadım, bırakmıyorum, oruç tuttuğum için de ölmedim, ölmüyorum. Çok ciddi bir tehlike olursa zaten bozup, sonra iade etmek, güne gün oruç tutmak suretiyle ödeme şansımız var.

Namaz aynı şekil de; insanlar eğilip kalkamıyorum, elbisemin ütüsü bozuluyor, zamanım yok, elimde yara var, kolumda sargı var, ayakta duramıyorum, vb gibi bir sürü mazeret ileri sürerler. Top oynamaya, kahvehane de sabahlara kadar sohbet etmeye, maddi bir çıkar için saatlerce bankada vs ayakta sıra beklemeye gelince durabiliyor ayakta, namaza gelince duramıyor insanlar.

Cennet ucuz değil, cehennem lüzumsuz değildir. Ramazan'da açlığı susuzluğu yorgunluğu yaşıyoruz. Zorluklarına göğüs germeden, çilesini çekmeden cennete hemen giriverecek değiliz. Çilesini çekmediğimiz hiçbir şey bizim değildir. Oruç tutmanın da elbette zorluğu olacak. Açlık hissedeceğiz, susuzluk hissedeceğiz ki; Allah rızası için tuttuğumuz orucun ve zorluğuna katlandığımız diğer ibadetlerin mükâfatını umalım. Oruç tutmanın çilesi varsa Allah için o çileyi çekmek biz Müslümanlar için en büyük saadettir. Özgürlüğün en güzeli İslamiyet'e esir olmak, onun emirlerine ve yasaklarına uygun yaşamaktır.

Çünkü İslamiyet de başkalarını düşünme vardır. Diğerlerini kendimize tercih etme vardır. Müslim olsun veya olmasın başkalarının haklarını gasp etmek yasaktır. İslamiyet de sevgi, saygı ve hoşgörü çerçevesinde barış ve huzur içinde yardımlaşarak yaşamak vardır.

Bu sebeple dini ve İslami duyguları artan insanlar Ramazanda daha yumuşak huylu olur. Kavgalar, hak gaspları, zulümler, hakaretler en aza iner. Müslümanlar arasındaki yardımlaşma hareketleri artar. Meyhaneler kumarhaneler içkili lokantaların çoğu bu ayda kapatılır ya da dini duygular davranışlar bu ayda daha belirgin hale geldiği için insanların çoğu oralardan elini ayağı çeker. Topluma diğer zamanlardakine göre; daha bir huzur gelir.

İslamiyet'i her zaman bu aydaki gibi yaşamaya çalışsak, insanların iyiliğine olanları emreden, kötülüğüne olanları yasaklayan yüce Allahın emirlerine uygun yaşamaya çalışsak; nasıl bir sosyal hayat ortaya çıkacak onun örneği bu ayda görülür.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey