25 Mart 2014 Salı

AİLE İÇİ İLETİŞİM

Geçen şubat ayında diyanet işleri başkanlığı ile aileden sorumlu bakanlığın birlikte yürüttüğü aile içi şiddet ve fertler arasındaki hak ihlalleri ilçemizde 25-30 ar kişilik guruplar halinde bildiğimiz konuları bilgilendirme semineri yapıldı. Buradan hareketle aile içinde yaşanan şiddet ve geçimsizliğe dayalı huzursuzlukların önlenmesi bakımından üç kelam etmenin iyi olacağı kanaatindeyim.
Aile içi şiddet üzerinde duracağımıza ve aileyi de ilk olarak kadın ve erkek oluşturduğuna göre, birbirlerine göre nedir onu ifade etmeye çalışalım. Bir kuşu uçuran iki kanadıdır her biri. O iki kanattan biri olmazsa, işlevini yapamazsa ya da yapmaz ise uçamaz aile.
Kadın ve erkek; insan gerçeğinin iki farklı, ancak birbirini tamamlayan iki ayı parçasıdır.
Bir elmanın iki yarısıdır kadın ve erkek. Aralarında dikey değil, döngüsel ve bütünleyici bir ilişki vardır. Farklılıklarıyla birbirlerini yeni anlam dünyalarına taşırlar. Birbirlerinin kusurlarını ve eksiklerini örterek; iyi niyetli bir şekilde fedakârlık ve öz veride bulunarak diğergamlı davranarak bütünlüğü korurlar. 
“Kadın, dört şeyi için nikâhlanır: Malı, nesebi, güzelliği ve dini için. Sen, dindar olanı tercih et ki ellerin toprağa değsin (fakirlikten kurtulasın)” (Buhari-nikâh 15; Müslim 1466; Ebu Davut 2047; nesei -nikah)
Peygamber efendimiz hadisi şerifte de görüldüğü gibi, bir kişi dört özelliği için özelliği için tercih edilir buyurmaktadır. 
Evlenmek isteyen erkeğin; dini ve ahlaki yaşantıya bakması lazımdır. Nesebine ve aile efradına bakması lazım; çünkü insanda yüzde yüz olmasa bile, soya çekmek ırsidir. Bir de evleneceğimiz kişi kendisi iyi olsa bile ailesi ve akrabaları söz ve eylemleriyle huzur bozabilirler.  Onun için; bakire, nesebi yani soyu ve geçmişi belli bir aileden ve dindar olanını seçilmesi mendubtur.
Ayrıca nefsini koruyabilmesi için, gözün dışarıda kalmamsı için, güzel olanını tercih etmesi lazımdır. Faziletli, takva ve şerefli olanı tercih ideal olanıdır. Fakat bunlar, nikâhın şartları olmayıp, müstehab ve efdal olanıdır. Bu seçme olayı tabii ki sadece erkeğe has mahsus bir iş olmayıp, karşılıklı icap kabule dayalı olması gereken bir iştir. Yani erkek, hoşuna giden kadını seçme yetkisine sahip olduğu gibi, kadın da razı olacağı ve hoşuna giden erkeği seçme hakkına sahiptir.
Seçme işi yapılıp aile teşekkül ettikten sonra karşılıklı hakların teslim edilmesi ve sorumlulukların yerine getirilmesi gerekmektedir. Bu konuda şöyle bir olay anlatılır. Babanın biri güzel kızına kendisini üç kişinin istediğini ve onların; hiç herif, yarım herif ve tam herif olduklarını söylemiş. O ne demek baba, hiç herif, yarım herif de ne oluyor deyince. Kızım: ‘hiç herif; uzun yol şoförü veya uzakta çalışıp ailesine aylar sonra dönebilecek erkek. Yarım herif; her gece evine gelse bile yorgun argın gelip karnını doyurur doyurmaz uyuyan erkek. Tam herif de ihtiyacın olduğun da yanında bulabileceğin erkektir kızım’ diye anlatır. Eşler olarak karşılıklı işlerimiz olsa bile, bizi tamamlayan ve diğer yarımız olarak kabul ettiğimiz eşlerimizin makul ve yerinde isteklerini ve arzularını yerine getirmeyi öncelikli görev olarak algılamalı ve yerine getirmeliyiz.
Kıyamet gününde cevabı zor soruların başında nefis, mal, aile, komşu ve hayvan hakları ile ilgili olacaktır. ‘Kişinin öncelikli imtihanı ailesi, malı, nefsi, çocuğu ve komşusu iledir.’ (Buhari-mevakitu-s salât 4)
Onun için şiddet ve hak ihlallerine dikkat etmeliyiz. Diyanet işleri başkanı Prof. Dk. Mehmet Görmez: ‘Hak ihlalleri hakkın gayretine dokunan en büyük günahlardandır’ diyor. Bunların en kötüsü de açık ve gizli hak ihlallerinin görmezden gelinmesi, karı koca arasında olur deyip normal karşılamaktır. Babası değil mi, kocası değimli? Sever de, döver de demektir. Ya da boş ver, bana ne, karışıp da başıma iş almayayım diyerek yapılan nemelazımcılıktır. 
Onun için her hangi bir aile içi veya insanlar arasında şiddet veya taciz olayıyla karşılaştığımızda; çok yönlü yaklaşmalıyız. Doğru ve yerinde bir dini rehberlik yapmalıyız. Kendimizi dini rehberlik yapacak düzeyde ve konumda görmüyorsak ayıptır günahtır diyerek olayı önlemeye çalışmalıyız. İdari ve tıbbi mercilere haber vererek müdahale edilmesini sağlamalıyız.
Eğer ailenin tekrar bir araya gelmesi ve kavgalıların barışması mümkün görülmüyorsa daha fazla şiddet ve hak ihlali yaşanmaması için savcılık ve mahkeme kanalıyla ayrılmaları dertlerine çare aranmalıdır.
Ama unutmamak ve hiç hatırdan çıkarmamak lazım ki; zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı var. Er veya geç her haklının her hakkını, hak sahibine dünya da ve ebedi ahiret yurdunda teslim edecektir. 

Feyzullah kırca