23 Mart 2012 Cuma

SEBEBİNİ BİLİYOR MUYDUNUZ?


Peygamberimiz Yemeğe Tuz ile Başlardı:

Peygamberimiz sofraya oturduğu zaman yemeğe başlamadan önce parmağıyla tuza banarak parmağını yalardı. Ondan sonra yemek yemeğe başlardı. Bu artık faydası ilim adamlarınca biliniyor. Ama bin dört yüz yıl önce bunu yapmasının mutlaka bir sebebi vardı.

►Çünkü yemeğe tuz ile başlanırsa beyin tarafından gönderilen bir uyarı sayesinde, midede mukus denilen sindirimi kolaylaştırıcı bir tabaka oluşturduğunu ve midenin sindirime hazırlıksız yakalanması önleniyordu. Banıp yalayarak mideye gönderilen tuz, mideye hazır ol yemek geliyor diye haber veriyordu.

Dizlerinin Üzerine Sağ Ayağını Dikerek Otururdu:

Yemek için oturduğunda, çoğu zaman, dizlerinin üzerine otururdu. Namaz kılan bir kimsenin oturduğu gibi otururdu. Ancak şu farkla ki sağ ayağını diker, sol ayağının üzerine otururdu. “Ben sadece bir kulum! Kulun yediği gibi yer, kulun oturduğu gibi otururum” derdi. Ama bin dört yüz yıl önce bunu yapmasının mutlaka bir sebebi vardı.

►Yemek yerken yerde oturarak sol ayağı katlayıp sağ ayağı karna çekerek oturularak yenildiğinde, su ile doldurulmuş balon şeklinde olan midenin çıkış kısmının kapanması sağlanmaktadır. Böylece çıkış kısmı kapatarak yenilen gıdanın tam sindirilmeden bağırsaklara kaçmasını önleyeceğini ve mide dolunca da doygunluk hissi vererek çok fazla aşırı yemek yenmeden sofradan kalkılacağı gerçeğidir.
Yemeği Sıcak Yemezdi:
Ateşte pişerek yenmesi gereken sıcak yemekleri, yedikten sonra bedendeki bu organlara zarar vermeyecek derecede soğuduktan sonra yerdi. Ama bin dört yüz yıl önce bunu yapmasının mutlaka bir sebebi vardı.

► Tahmin edileceği üzere sıcak yemek iç organları yakar ve içinden geçtiği bağırsaklara zarar verir. Hz. Peygamber (sav) sıcak yemeği yemezdi. “Çok sıcak yemekte bereket yoktur. Allah Teâlâ bize ateşi yedirmemiştir. Bu bakımdan yemeği soğutunuz da yiyiniz” demiştir.
Suyu Oturarak Ve Üç Yudumda İçerdi:

Hz. Peygamber suyu üç nefeste içerdi ve her nefesin başında bir besmele çekmek üzere üç defa besmele çekmiş olurdu ve her içişin sonunda “Elhamdülillah” demek suretiyle üç defa hamt ederdi. Suyu damaklarında eme eme ve tada tada içerdi. Ama bin dört yüz yıl önce bunu yapmasının mutlaka bir sebebi vardı.

►Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su, dil ve ağız bölgesinde daha fazla duraksadığından tükürük bezleri için gerekli olan suyun emilimini artırıp anti bakteriyel ve antioksidan etkiye sahip tükürüğün salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunmaktadır. Yemek yerken su içildiğinde içilen su yenilen gıdaların sindirilmesine, gerekli vitaminlerin emilmesine yardım etmektedir. Aynı zamanda mideye doygunluk hissi vererek az yemek yemeğe vesile olmaktadır.

Kalan Suya Nefesini Vermezdi Ve Önce Sağındakine İkram Ederdi:

Hz. Peygamber (sav) içtiği sudan arta kalanı sağında bulunan kimseye verirdi. Gerek yemek kabına, gerekse su kabına nefesini alıp vermezdi. Ağzını kaptan çekerek nefesini verirdi. Ama bin dört yüz yıl önce bunu yapmasının mutlaka bir sebebi vardı.

► Ancak İslam dini her konuda olduğu gibi günlük hayatta da ölçü getirmiş ve şeytana ve kâfirlere aykırı olarak sağ tarafın kullanılmasını hoş görmüştür. Çünkü şeytan hep sol eli ile iş yapıp soldan işe başlamaktadır. İmam-ı Nevevi Hazretleri buyuruyor ki: “Mübarek, şerefli ve temiz işleri yaparken sağdan başlamak müstehaptır. Bunlara Sünen-i zevaid denir. Tekili Sünnet-i zaidedir. Ayakkabı, gömlek giyerken, saç tararken, misvak kullanırken, tırnak keserken, el, ayak yıkarken, mescide girerken, helâdan çıkarken, sadaka verirken, yemek yerken, su içerken sağdan başlanır. Bunların zıddı olanları yaparken, mesela ayakkabı çıkarırken, taharetlenirken, sümkürürken soldan başlamak müstehaptır.”

Bu husustaki hadis-i şeriflerden birkaçı şöyle:

“Sağ elle yiyip için, sağ elle alıp verin; çünkü şeytan, sol eliyle yiyip içer, sol eliyle alıp verir.” (İbni Mace) “Ayakkabınızı giyerken sağdan, çıkarırken soldan başlayın!” (Buhari)

Sağ kavramı güzel şeylerin, sol kavramı ise, kötü şeylerin bir sembolüdür. Örneğin; Allah’ın kudreti için sol değil, sağ ifadesi kullanılır. “Ama onlar, Allah’ın kudret ve azametini hakkıyla takdir edemediler, O’na lâyık tazimi göstermediler. Hâlbuki bütün bir dünya kıyamet günü O’nun avucunda, gökler âlemi de bükülmüş olarak sağ elinin içindedir. Böyle bir azamet ve hâkimiyet sahibi olan Allah, onların uydurdukları ortaklardan yücedir, münezzehtir”(Zümer, 39/67)

Yine ameli kötü kimsenin amel defterleri soldan sol eline, iyi kimsenin amel defteri ise sağdan sağ eline verilir. Evrenin bütün unsurları ki hepsi de güzel ve harika bir ilahî sanat eseridir ve sağdan sola hareket etmektedir. Atomlardan yıldızlara, güneşten bütün diğer sistemlere kadar her şey bu mümtaz kanuna bağlıdır.

İnsanın amellerini yazan “kiramen kâtibin” meleklerinden iyilikleri yazan sağ omuzda ve amir durumunda, kötülükleri yazan ise sol omuzda ve memur durumundadır. Kâbe tavaf edilirken, sağdan sola hareket edilir. Cami gibi kulluk görevinin yapıldığı güzel bir mekâna girerken sağ ayak ile tuvalete girerken sol ayak ile girilir. Çünkü kalp krizi vs durumlarında, genellikle sol ayak daha zayıf olduğu için yıkılma onun bulunduğu yere gerçekleşir. Yıkılma olayı sağ ayağın bulunduğu temiz yere olsun diye; pis olan tuvalet ve banyo gibi yerlere yıkılmamak için, dinimiz sağ ayakla başlamayı tavsiye etmiştir.

Bir de tuvalete ve banyoya girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayağımız düşmeyi engelleyerek vücudu dengeler. Acaba peygamberimiz ta o günden, günümüzde fayans ve kalebodurların banyolara ve tuvaletlere döşeneceğini biliyor olabilir mi? Ya da birisi kalbine ilham ediyor olabilir mi?

►Su ve yemek kabına nefes vermemesi olayına gelelim. Bugün artık bilinmektedir ki; nezle, grip, zatüre, bronşit, verem, suçiçeği, boğmaca, menenjit gibi pek çok hastalık ağızdan çıkan nefes ve solunum yoluyla yayılmaktadır. İşte peygamberimiz de birçok hastalığa davetiye çıkarmamak ve solunum yoluyla yayılması muhtemel hastalıklara tedbir almak amacını burada görmek mümkündür.

Banyodan Sonra Ayaklarına Soğuk Su Dökerdi:

Banyoda gusül abdestini alıp çıkarken ayaklarına soğuk su dökerdi. Ama bin dört yüz yıl önce bunu yapmasının mutlaka bir sebebi vardı.

► Banyo yaptıktan sonra ayaklara soğuk su dökmenin kan dolaşımını hızlandırıp sıcak sudan dolayı genleşmiş olan damarların içindeki kanın aktivasyonunu artırarak tansiyon düşüklüğünü önlediğini ve savunma mekanizmasını güçlendirmektedir.

Ayakta Küçük İdrar İhtiyacını Gidermezdi Ve Sıkışık Vaziyette Beklemezdi:

Ayakta idrar gidermezdi, bunun o gün hemen akla gelebilecek sebebi ilk üzerine idrar sıçramasından kaçınmasıdır. Doğrudur namaz kılacak kişinin üzerine, sıvı pisliğin toplamı avuç içi ayası kadar olursa namaza engeldir. Bu yüzden buna dikkat etmek lazımdır. Ancak bin dört yüz yıl önce peygamberimizin bunu yapmasının mutlaka başka bir sebebi daha vardı.

►İdrar kesesi denilen mesane, böbreklerde kandan süzülen idrarın toplandığı torba şeklindeki bir uzvumuzdur. Mesanenin arka kısmında, böbrekten idrarı getiren kanalların açıldığı bir çift deliğin haricinde, ön orta kısmında idrarın dışarı atıldığı, diğer bir delik vardır. Bu üç deliğin meydana getirdiği üçgen seklindeki saha, mesanenin arkaya ve aşağıya bakan yüzüdür. Bu yüz çoğunlukla gençlerde düz veya hafif çukur olup, yaşlandıkça çukurluk artar.
Eğer mesane sık sık ve uzun süre idrarla dolu kalırsa, elastikiyeti zamanla azalır hatta kaybolabilir. İdrar boşaltılmasında idrarın kendi ağırlığı rol oynadığı gibi mesane duvarının kasılma gücü, tonusu ve elastikiyeti önemli unsurlardandır.
Yaşlılıkta, tonus ve elastikiyetin azalması ayrıca ayakta idrar boşaltma (bevletme) neticesinde mesanenin arka kısmında devamlı bir miktar idrar kalmaktadır. Bu idrar birikintisi ise çeşitli mikroorganizmaların çoğalmasına müsait bir zemin hazırlamaktadır.

İdrar oturularak yapılırsa mesanenin daha iyi boşalması sağlanır, bu tür idrar birikintileri de azaltılır. Kalan idrar birikintisiyle sürekli temas hâlinde olan mesane içi hücrelerinde yıpranma ve dejenere olma diğer bölgelere nazaran çok daha fazladır. Sürekli tahribat ise ileri safhalarda ciddi neticeler doğurabilir.
Neticede, oturarak idrar yapma ve mesanenin dolmadan boşaltılması hastalıkların önlenmesinde ehemmiyet arz ettiği gibi, hastalık hâlinde bol su içmekle idrarı seyreltmek ve idrar akımını arttırarak mikroorganizmaların çoğalmasını ve böylece hastalıkların meydana gelmesini engeller.

Abdest Alırken Suyu Yüzüne Çarpmaz Ve Güzelce Ovardı:

Abdest alırken suyu yüze çarparak yıkamak mekruhtur. Bu yüzden suyu yüzüne çarparak yıkamazdı. Yüzünü yıkarken güzelce ovardı. Evet, abdest alırken yüzde ve diğer yıkanması farz olan organlarda kuru yer kalmaması esastır. Bunun için yüzün de yıkanırken iyice ovulması ve suyun her noktaya temas etmesi lazım. Ancak bin dört yüz yıl önce peygamberimizin bunu yapmasının mutlaka başka bir sebebi daha vardı.

►Bugün bilinmektedir ki; abdest alınırken veya normalde bir durumda yüzü suyla yıkarken, özellikle soğuk su ile ovma sonucu kılcal damarlar harekete geçmektedir.

Misvak Kullanırdı Ve Dişlerini Temizlerdi:

Peygamberimiz diş temizliğine büyük önem verirdi. Hemen her abdest alırken mutlaka misvak kullanırdı. Bin dört yüz yıl önce peygamberimizin bunu yapmasının mutlaka başka bir sebebi daha vardı.
►Ağız temizliğinin genel beden temizliği içinde ayrı ve önemli bir yeri vardır. Ağzımızın ve burada bulunan dil, diş gibi azamızın tertemiz olması lâzımdır. Ağız temizliği deyince birinci derecede akla diş sağlığı ve diş temizliği gelir. Çünkü dişler, hem beslenmede, hem de konuşmada büyük rol oynarlar. Diş sağlığı konusunda dikkat edilecek en mühim husus; dişleri temiz tutmak, aşırı sıcak ve aşırı soğuk, fazla sert yiyecek ve içeceklerden sakınmaktır. Çünkü bunlar, dişleri zedeler, çizer ve diş minelerini çatlatarak diş çürümelerine sebebiyet verir. Çünkü bir dişin ise göz, karaciğer, kalp, mide, sindirim sistemi, idrar torbası ve mafsallar başta olmak üzere vücudun pek çok yerinde önemli hastalıklara sebep olduğu günümüzde tıbben sabittir.
Diş temizliği ve bakımı konusunda Resûlüllah Efendimiz hassas ve itinalı davranmışlardır. Ümmetine de bu ciddi konu üzerinde sık sık ikazlarda bulunmuşlardır. Burada bazılarını zikredelim: “Eğer ümmetime güç gelmeyecek olsaydı, onlara her abdest vaktinde ağızlarını ve dişlerini temizlemelerini emrederdim.” “Misvak ağzı temizler, Allah’ın rızasını kazandırır.” “Dört şey peygamberlerin sünnetlerindendir: Sünnet olmak, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek ve evlenmek...” “Sararmış dişlerle huzuruma gelmeyiniz. Misvak kullanınız.”
Resûlüllah Efendimiz diş temizliğini misvak ile yaparlardı. Misvak ise Arabistan’da bulunan Erak ağacının dalından yapılan bir çeşit fırçadır. Üzerinde yapılan tıbbî tahliller sonucu, misvakın pek çok faydaları bulunduğu, diş sağlığı için en elverişli madde olduğu anlaşılmıştır. Bugün diş temizliğinde kullanılan diş fırçaları da, misvak yerini tutar. Ancak bu fırçaların kıldan olanı değil de naylondan olanları tercih edilmelidir.

İnsanı cemiyet içinde müşkül durumda bırakan bir husus da, ağız kokusudur. Ağız kokusunun meydana gelmesinde, bakımsız ve çürük dişlerin rolü büyüktür. Dişlerin temizliğine ve sağlığa dikkat edilirse, bu büyük rahatsızlık da önlenmiş olur.
Uyurken Sağına Yatarak Uyurdu:

Uyuduğu zaman sağ yanı üzerine yatarak uyurdu. Her güzel işimizde sağ ile başlamanın, sağı tercih etmenin efdal olması ve solu şeytanın kullandığını gibi hakikatleri bir yana bırakalım. Peygamberimizin bin dört yüz yıl önce bunu yapmasının mutlaka başka bir sebebi daha vardı.

►Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat çalışması sağlanmaktadır. Böylece kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette sabah kalkılması sağlanmış olunmaktadır.

Gece Teheccüt Namazı Kılardı:

Gece kalkarak herkes uyurken Allah rızası için bazen ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Ve şöyle demiştir: “Gece namazına devam ediniz. Zira bu sizden önceki salihlerin ibadetidir. Çünkü gece ibadeti, Allah'a yakınlık günahlara kefaret olup insanı bedeni hastalıklardan korur ve günahlardan uzaklaştırır.” (Tirmizi, Deavât, 101) “Geceleyin kalkıp namaz kılan, hanımını da kaldıran, kalkmazsa yüzüne su serperek uyandıran kimseye Allah rahmet etsin. Aynı şekilde geceleyin kalkıp namaz kılan, kocasını da uyandıran, uyanmazsa yüzüne su serperek uykusunu kaçıran kadına da Allah rahmet etsin.” (Ebû Dâvud, Tatavvu, 18, Vitir, 13)

Kuran-ı kerimdeki: “Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile Teheccüt namazı kıl, Yakındır ki Rabbin seni bir makam-ı mahmuda eriştire.” (el-İsrâ/17, 79) ayeti kerimenin emrine uymanın yanında bu ayetin Peygamberimize bin dört yüz yıl önce inmesinin ve rabbimizin “gece namazı kıl!” demesinin mutlaka başka bir sebebi daha vardı.

►Kesintisiz uyunan uzun gece uykularının, damarlarda vazodilatasyona neden olduğunu, uyku ortalarında kalkıp el yüz yıkamanın (ör: abdest almak) az yorucu egzersizler yapmanın (ör: Teheccüt namazı kılmanın) vazodilatasyonu engellediğini ve insanın daha zinde kalkabilmesini sağlamasıdır.

►Bütün bunların, 1400 kusur sene evvel Peygamberimiz (sav) in yaptığı ve ümmeti için de tavsiye ettiği bizler için faydalı iş ve davranışlar ve sünnet-i seniyyeler olduğunu biliyor muydunuz?

Rabbim biz kullarına emrettiği hiçbir şeyi bize zulüm olsun diye emretmediğini ve hepsinde bizler için çeşitli faydalar olduğunu hatırlayacak olursak; bunların da peygamberimiz tarafından sebepsiz yapılmadığı idrak etmemiz daha kolay olacaktır. Aynı şekilde yasaklarda da bize faydalı olan hiçbir şeyi de rabbimizin yasaklamadığını ve sadece zararlı olan nimet ve işlerin yasaklandığını da unutmadan hatırlayalım.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

13 Mart 2012 Salı

BİZDE SİZE ACIYORUZ


Bir bölük asker kışla içinde temel betonu atılmış binanın üzerinde Cuma namazı kılarken çekilmiş fotoğrafı facebookta paylaşılmış, resim üzerine yorumlar yapılmış. Vay efendim açıkta asker açık hedef olarak namaz kılar mı? Bu çağda bu zihniyetle hala namaz kılanlara acıyorum diyenler de cabacı. Artık bırakın namazı ilim ve bilim de ilerleyelim. El alem aya gidiyor, biz hala yaya diyerek namazı buna engelmiş gibi gösterenler ve görenler de öbür yanda eleştirilerini yapıyorlardı.
Bu resmin üzerine ve benzer düşüncelerle şeytanı memnun etmek için yapılan yorumlara bizimde söyleyeceklerimiz vardı söyledik. Bakalım neler söyledik onlara bakmadan önce dinimiz askerde ve yani savaşta namaz kılma konusunda ne söylüyor ona bakalım.
Kur’an da savaş esnasında namazın şöyle kılınacağı ifade edilip, anlatılmaktadır: “Savaşta mü’minler arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle birlikte namaza dursunlar ve silâhlarını da yanlarına alsınlar. Onlar secde ettikten sonra geri çekilip düşmana karşı dursunlar ve yerlerine henüz namaza durmamış olan diğer topluluk gelsin. Onlar da tedbirli şekilde ve silâhlarını yanlarına alarak seninle beraber namaz kılsınlar.” (Nisa Suresi, 102)
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer suresi, 12) Başka bir üstünlük aracı olan, Allah’tan korkmak (takva) konusunda da şöyle der: “Allah’ın kulları arasında O’ndan en çok bilginler korkar.”(Fatır suresi, 28)“Biz onlara delillerimizi gerek dış dünyada, gerek kendi öz varlıklarında göstereceğiz.” (Fussilet Suresi, 41/53)
Sevgili peygamberimiz de bilim (ilim) konusunda şöyle buyurur: “İlim ve hikmet, Mü’minin yitiğidir. Her nerede bulursa alır.”

“Dünyayı isteyen ilme sarılsın, âhireti isteyen ilme sarılsın, hem dünyayı hem âhireti isteyen yine ilme sarılsın.”(Tac, İlim)

“İlim aramak her Müslüman’a farzdır.” “İlim Çin’de olsa bile alınız.”(Feyz ül Kadir, İlim)
Görüldüğü gibi O rabbim ki; namaz kılmayı, zekât vermeyi emrettiği gibi, kâinatı bütün üniteleriyle gözlemlemeyi, Allah’ın yerde ve gökte yarattığı sanat eserleri üzerinde inceleme ve araştırma yapmayı da teşvik etmiştir.
İlk beş ayetiyle ilk vahyini biz insanoğluna ulaştıran yüceler yücesi rabbim Alak Suresinde şöyle buyuruyor: “1,2- Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı "alak" dan yarattı. 3- Oku! Senin Rabbin en cömert olandır. 4,5- O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir. 6,7- Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder. 8- Şüphesiz dönüş ancak Rabbinedir. 9,10- Sen, namaz kıldığında kulu (bundan) engelleyeni gördün mü? 11,12- Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidayet üzere ise; ya da takvayı (Allah'a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa!? 13- Ne dersin engelleyen, Peygamberi yalanlamış ve yüz çevirmişse! 14- O Allah'ın, her şeyi gördüğünü bilmiyor mu? 15- Hayır! Andolsun, eğer vazgeçmezse, muhakkak onu perçeminden; o yalancı, günahkâr perçeminden yakalarız. 17- Haydi, taraftarlarını çağırsın. 18- Biz de zebanileri çağıracağız. 19- Hayır! Sakın sen ona uyma; secde et ve Rabbine yaklaş” buyurmaktadır.
Evet, şimdi gelelim bizim söyleyeceklerimize;
İslam’ın okumayı, ilimi ve bilimi teşvik eden, hatta emreden bu ayetlerinden sonra hala evet İslam bizi geri bırakmıştır demek mümkün mü? Geri kalmışlığın sebebi birilerinin dini öğrenip yaşamamızı engellemek için her türlü yola başvurup, bizi imandan ve kurandan ayırmak için çalışıp çabalaması olmasın.
“Bırakın bu işleri, ilime bilime yatırım yapın âlem aya gidiyor. Siz namazla uğraşıyorsunuz, teröristlere açık hedef oluyorsunuz. Zaten askerler böyle ölüyor” demiş bir arkadaş.
Cevabımız:

Bilime yatırım yaptınız da yapmayın mı dedik. Elbette her alanda en ileri sevide olmalıyız. Ama birilerinin derdi ilimde bilimde ileri gitmek yerine, demir ağlarla ördük deyip, demiri bile görmemiş ve izine çıkmış, balık avına gitmişler. İzinde gittikleri balık avında ise; namaz kılanları ve Allah diyenleri avlamış balık yerine. Arap devletleri diyorsun ama onların başındakiler de hep Siyonist uşağı ve hala onlardan kurtulabilmiş değiller. Böl parçala yönet taktiğine kurban edilmişler. Aralarına nifak sokula sokula parçalanıyorlar. Ordularında imanlı ve Allah diyen olmasın, olursa ve gerektiği gibi çalışıp savaşır, Allah ta yardım eder geçmişte olduğu gibi demektedirler. Önce imanı ve ibadeti elimizden almayı, hiç olmazsa ihlâsı elimizden almayı istemişler ve İslam’ın öğütlediği birlik inancını, kardeşlik inancını elimizden almayı başarmışlar. Yardımcıları da var zaten hep olduğu gibi içimizde. Ebu Cehiller, Ebu Lehep’ler her devirde artarak, devam ediyorlar görevlerine. Allah onlara hidayet versin.
“Size acıyorum başka ne diyeyim” demiş.
Cevabımız;

Asıl biz sizin gibi düşünen ve şeytanın askerleri olmaya devam edenlere acıyoruz. Acınacak halde olup, bize acıdığını söyleyenlere gerçekten acıyoruz.
Ebu cehil ve yandaşları da Hz Muhammed'e ve Müslümanlara acıyordu. Hatta acımakla kalmayıp eziyet ve hakaretler ediyorlardı. Birçok Müslüman’ı öldürüp, Peygamberimizi de öldürmeye kalkıyorlardı. Öz vatanı olan Mekke’den çıkarıp, hicret etmesine sebep olmuşlardı. Kaybeden kendisi oldu. Kaybeden müşrikler ve münafıklar oldu.
Yukarda meallerini verdiğimiz ayetlerinde ifade ettiği gibi askerde namaz nöbetleşe kılınır. Bir bölük namaz kılarken diğerleri nöbet tutar. Onlar kılarken de diğerleri nöbet tutar. Açık söylemeliyim ki; asıl acınacak olanlar Allah’ın dininden uzak olup, hayvanlar gibi zevk ve sefalarının peşinde koşanlardır. Hayvanlarda onu idrak edecek akıl yok. İnsan kendisindeki var olan aklıyla hakikati bulamayıp, diğer insanların tümünün de kendisi gibi olmasını bekleyen, hatta bu yolda tüm imkânlarıyla savaşan ve şeytana hizmet eden insanlara rabbim hidayet versin. Başka diyecek bir şey bulamıyorum. Ancak bu mücadelenin âhirete kadar devam edeceğini de biliyorum.
Rabbimin verdiği akıl nimetini kullanarak iyi kötüden, yararlıyı zararlıdan, güzeli çirkinden, siyahı aktan ayırt edebilmeyi, La ilahe illallah Muhammed rasülüllah cümlesini gönülden ve dilden söyleyebilmeyi ve bizlere bu cümlenin gerektirdiği hayatı yaşayabilmeyi nasip eylesin.
Rabbim bu cümlenin henüz sırrına mazhar olamayanlara, iş işten geçmeden hidayet versin diyorum.
Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey