23 Kasım 2010 Salı

BİR RÜYA GÖRDÜM HAYIR EYLE ALLAHIM!















Allahım sen her şeye kadirsin. yaratanda, yarattıklarını görüp gözetende sensin. Sınav eden de, dilersen sınavı kazanmamızı sağlayacak olan da sensin.

Bize hata yaptıran iradeleri ve eksiğiyle fazlasıyla aklımızı bize veren de, bize bazı şeyleri unutturanda, hatırlatan da sensin.

Yakup aleyhisselama diline kadar dert verip sonra sağlığa kavuşturanda sensin.

Dünyaya gelmemizi sağlayanda, oradan geri alacak olan da sensin. Orada bir takım bağlara bahçelere girmemizi, ve hatta gönüllere girmemizi sağlayanda sensin. Dünya da bize gerek hata, gerek yanlışlıkla ve gerek dikkatsizliğimiz sebebiyle, günah işlediğimizde bizi affedip bağışlayacak olanda sensin. Hatamızın bir şekilde farkına vardırıp o yanlışımızdan döndürecek olan da sensin.

Her nereye gireceksek, hangi topluma ve oluşuma dahil olacaksak bize hayırlı olanı nasip eyle. Sen buyuruyorsun ''sizin hayır bildiklerinizden şer, şer bildiklerinizden hayır çıkabilir'' diye... Allah'ım bize sonuçların her zaman en hayırlısını eyle.

Her ne sebeble olursa olsun. İster dikkatsizliğimiz sebebiyle, ister unutkanlığımız sebeiyle olsun, ister nefsimize uyarak hataya düşmemiş sebebiyle olsun. Hatalarımızdan tövbe ettik, ediyoruz; bizleri affeyle Allah'ım.

Biz kullar her ne şekilde olursa olsun, birbirimize karşı hata ettiğimizde, yanlış bir davranışa girdiğimizde hemen birbirimizin imiğine çullanırız. sen ki o kadar merhametlisin ki, beklersin. bekletirsin kiramen katibin meleklerini hatalarımızı hemen yazmamaları için. Dersin ki; belki döner pişman olur tövbe eder. Ben de o günahı defteri karalanmadan, pislenmeden affederim. onun için sevapları yazarken acele ettirisin de, gunahlar konusunda ettirmezsin.

Ya rabbim sen ne kadar merhametlisin.
Ya rabbim sen ne kadar merhametlisin.
Ya rabbim sen ne kadar merhametlisin.

Ya rabbim biz gunahkar kullarına merhamet eyle. Biz gunahkar kullarını affeyle. Bizleri hataya vesile olan unutkanlıklardan uzak eyle.

Bulunduğumuz her türlü mekan bize hayırlıysa orada daim eyle. Değilse bizi oradan da, oralardan da uzak eyle...

Bu gece bir ruya gördüm. Hayır mı şer mi bilmiyorum. Allahım! Sen bana hayır eyle..
Rüyamın içeriği şöyle:

İçi güllerle, bin bir çeşit çiçeklerle dolu bir saray vardı rüyamda. Bende o sayarda bir askermişim. Baktım ki bir sofra da oturmuş ağalar ziyafete katılacaklar, bende katılayım dedim. Dahası bir yemek pişerken herkes birer kaşık tuz şeker katacaktı. Demesem iyi ya, bende bir kaşık katayım dedim. Hay demez olaydım.

Olmaz demelerini bekliyordum, olmaz diyecek oldular...

Sebeb sormaya fırsat kalmadan, benim evimin anahtarı diye cebimde taşıdığım onların sarayının anahtarıymış, meğer.

Üç kişi vardı orada, özellikle de üç kişi
İlk ikisi erkekti de, sonraki birisi dişi
İlki de sonuncuyu da yüce rabbimdir yaratan
Yine de canlar sağ olsun, bir anda ben kapı dışı...

Üzerine bu benim ki, bu sarayın ki diye yazmayı unutmuşmuyum mu ne? Bir üstelik. Ne işim vardı bilmem ki anahtarla diye, kendi kendime sayıklarken, bu nasıl olur, bunu nasıl cebime koymuşum diye sayıklarken. ruyadan uyandım.

Kulluğu verende sen
Rüya gösterende sen,

Ey ulular ulusu Allahım!
Bu rüyamın sonucunu benim için hayır eyle Allahım.


AMİİİİİN.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

10 Kasım 2010 Çarşamba

ATATÜRK' Ü MİNNETLE ANIYORUM VE ANLIYORUM
















Büyük önder ataturk'ü Ölum yıl donumunde özlemle anıyorum. Hic olmadığı kadar sahip cıkıldıgının mujdesini gönderiyorum.

Ataturk'ü sevmek demek leylek gibi adını sayıklamak degil,marşlarla avunmak hiç degil, onun gosterdigi yolda çalışmak, üretmek, halka hizmet etmektir. Hakkın ve halkın yanında yer almak ve sorunlarını halının altına süpürmek demek değil, ivedilikle çözmek demektir.


İlkelerine sahip cıkmak gerek ama bu tek tip insan isteyip, dinsizlik demek degil. Allahı ve peygamberini bir kenara bırakmak demek degildir.

Ünlü bir siyasetcini dediği gibi;
'Sen kuran-ı bırak o ulvi bir deger', onu kaldır yukseğe ama konuşma da onu. Kimse Kuran Ve din bişey oldugunu hatırlamasın demek mi istiyor? Tabi anlamadım onu tam olarak.

Kuranı görmezden gelip herkesi sadece lafta kuru kuruya bir dine zorlamak hiç degildir.

Allah bizi yaratmış ama Haşa; yaşamımıza karışamaz, ama biz diger insanların yaşamına istediğimiz gibi karışırız demek hiç değildir.

Sevmediklerimizi düsman ilan edip hatta dövmek ve hatta öldürmek demek degil. suc varsa kanunlar onunde cezasını verip, sevgi ve hoş görüyle birlik içinde yaşamak demektir.

O halde ne demek atatür ü anlamak? Okuyalım şairimizi bakalım neymiş bilelim;

Siz beni halâ anlayamadınız .

Ve anlamayacaksınız çağlarca da...
Hep tutturmuş "Yıl 1919, Mayıs'ın 19'u" diyorsunuz.
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz .
Mustafa Kemâl'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Bırakın o altın yaprağı artık,
bırakın rahat etsin anılarda şehitler.
Siz bana, neler yaptınız ondan haber verin.
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin ?
Mustafa Kemâl'i anlamak yerinde saymak değil.
Mustafa Kemâl'in ülküsü, sadece söz değil.

Bana, muştular getirin bir daha,
uygar uluslara eşit yeni buluşlardan..
Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı ?
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı ?
Mustafa Kemâl'i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Halâ, o, acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
halâ oturmuş, 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz .
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın !
Uluslar, fethine çıkıyor, uzak dünyaların..
Mustafa Kemâl'i anlamak gözboyamak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil..

Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız ;
laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil.
Bilim ağartsın saçlarınızı.. Kitaplar..
Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar...
Mustafa Kemâl'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü..
Görüyorum ki, halâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş,
birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken.
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen ?
Mustafa Kemâl'i anlamak itişmek değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla.
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla.
Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister,
paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter !
Mustafa Kemâl'i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil...''

Teşekkürler duygulara tercüman olduğun için Sayın Halim Yağcıoğlu

Üzgünüz degerli devlet adamı ve buyuk Ataturk'ümüzün ölüm yıl dönümü olması dolayısıyla. Ataturk'ü anlayan türk nesli olmamız temennisiyle tüm Turk ulusuyla üzüntümü paylaşıyorum.

Herkese selam ve sevgiler sunuyorum.

RUHUN ŞAD OLSUN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜM!


Feyzullah Kırca
Akbaslar Köyü / Dursunbey

29 Haziran 2010 Salı

KONUŞARAK YÜRÜMEYEN PEYNİR GEMİSİ

Efendim bölünüyormuşuz. Bölünme tehlikesiyle karşı karşıyaymışız. Harita çizmişler, bizi bölmek için, Türkiye'de kürt devleti kurmak için her şeyi yapıyorlarmış.

Taviz vermeyelim aman yüz verdikçe yüz daha isterler. Belki isterler ama sonuçta vatandaşa halklarını eşit dağıtmazsan, çeteden terörden korumazsan, koruyamazsan, fikrini söyleyeni hak diyenin başını koparmayı politika olarak görürsen, sorununu meselesini halının altına süpürürsen belki de isterler.

İstanbul’daki ya da İzmir’deki Kürt, Laz, Çerkez vs huzur ve güvenliğin olmadığı, ekonomik şartların iyi olmadığı Kürt devleti kursan bile oraya döner mi? Yada bir başka soru Almanya da ve diğer Avrupa ülkelerinde çalışıp ekonomik şartları iyi olan insanlar Türkiye’ye döner mi? Huzur ve rahat, adam gibi yaşam nerdeyse orada yaşamak ister.

Yani bu iş harita çizmekle olmaz, bölünme bekleyenlerin oyunu bozuldu arkadaş. Bölünüyoruz diye bağırmakla bölünme olmaz hiç merak etmesin kimse. Hiçte böyle bir şey beklemesin.

Borun pazarı geçti. Artık yol Niğde yerine birlik ve beraberliğe gider, birileri ısrarla aksini söylemeye çalışsa da. Açılımdan geri adım ve olağan üstü hal istese de yol gider çoklukta birliğe,

Yoklukta birliğe dönüş yok artık. Efendim duymuyor musun bilmem kim ayna vs neler söylüyor?

Duyuyorum, duyuyoruz arkadaş hukuk devletinde yargı da var.

Konuşsun kim konuşacaksa konuşsun. Kimler neler konuştu bu ülke de.

Kimler neler hesap etti yapmak için bu ülke de.

Dilin kemiği yok nasıl olsa. Suç oluşunca adalet işler ben hiç merak etmiyorum.

Balkanlarda Osmanlıya yapılanları ya da orta doğuda Osmanlıya oynanan kalleşliklerden dem vuranlar var, o da ayrı bir muamma aslında. Şimdi Kürt halkına yapılan Türk’e oynanan oyun o zaman da onlarla oynanmış. Bildiğim kadarıyla.

Onlar oyun oynamış, oynuyor, hesaplar yapmış boşa çıkaramamışsak, doğru politikaları değil de bizi karıştırmak ve kötü emelleri olan başta İngilizlerin, Abd ve İsrail,… vs planları doğrultusunda davranmışız. Hala birileri bunu istiyor maalesef. Ezelim başlarını gafillerin demişiz. Demeye devam etmek istiyoruz. Dersek, dersen hala aynı oyunun gafletinde olursan, senden uzaklaşanları daha da uzaklaştırırsın. Kendine düşman edersin. Yargı görevini yapsın, silah alıp kurşun sıkana emniyet güçleri gereğini yapsın. Bırakın gitsinler, öyle böyle deyip göz yummasın. Birileri kötü emelleri için.

600 yıl ya da en azından 500 yıl ülkene ve imparatorluğa sadık kalan balkanlar veya Araplar neden acaba ondan sonra sana düşman oldu. Neden kuyunu kazıp arkadan vurdu.

Rum diyarıyken Osmanlının adaletine sığınan memleketler ve evlatları neden onca zamandan sonra sana düşman olur. Onu düşünürsek. Niçin OHAL olmaması, niçin açılımdan geri adım atılmaması gerektiğini anlarız belki.

Ama gördüğüm kadarıyla dert bu değil, bazılarının derdi nemalarının kesiliyor olması,

Vesayetlerin devam etmesi olduğu gayet açık şekilde görünüyor.

Selamlar canım kardeşlerim.

Feyzullah Kırca

20 Haziran 2010 Pazar

TERÖRE LANET, BOYUN EĞMEDEN DEVAM ET
















NE İŞİN VAR FİLİSTİNDE

Önce kendi ülkendeki terörü bitir,

DEMİŞ BİRİSİ;

Efendi terör zaten onun için oluyor bilmez misin?
Zulme giden tekere çomak soktuğun içindir görmez misin?

Bu işin başı Filistin de kuyruğu o gördüğün efendi,
Siyon devleti için bilmez misin daha ne canlar ödendi
Filistin bu işin ta kendi, bu meselenin ta kendi
Otuz sene kırk sene bunun için domuza kaç, tazıya tut dendi
Herkes bunları biliyor da bazılarının işine gelmiyor efendi


HÜKÜMETE VURARAK İSRAİL VE YANDAŞLARININ EKMEĞİNE YAĞ SÜRMEKTEN BAHSETMİŞ BİRİSİ;

Zaten onlar ortak çalışıyor ve bunu bilinçli yapıyor çoğu.
Yoksa onlarda biliyor hiç bir iktidar kendi döneminde terör olsun istemez, kendi ayağına kurşun sıkmak istemez.

AMA AKILLI İKTİDAR DA ONLARIN EKMEĞİNE YAĞ SÜRMEZ.
ONLARIN İSTEDİĞİ OHAL, AÇILIMDAN GERİ ADIM, TÜRKİYENİN DEĞİL AMERİKA VE İSRAİLİN POLİTİKALARINI ÖNEMSEME GİBİ YANLIŞLARA DÜŞMEZ.

DÜŞERSE ÖNCEKİLER GİBİ ÖNCE KENDİ DÜŞER. Bunu bilir. Elinden geldiği kadar önlemini alır. Gerekeni yapabildiği kadar yapar. Gerisini Allah a bırakır. dün terör 12 KİŞİYİ ALDI HUNHARCA, TRAFİK 35-40 KİŞİYİ ALDI AYNI GÜN.

KOL BÜKMELERE GÖZ YUMUP ONLARIN İSTEĞİNE BOYUN EĞERSEK ÜLKE OLARAK ÖLÜMÜN EŞİĞİNE GELMİŞ GİBİ OLURUZ. BİLİNÇ BU HAKİKAR BU.

İSRAİL GİBİ OLMAKTAN TAŞ ÜSTÜNDE TAŞ BIRAKMAMAKTAN DEM VURMUŞ BİRİSİ;

Biz İsrail olamayız canım.
Biz çocuk, yaşlı kadın ve sivil e kurşun sıkamayız canım.
Bizim ecdadımız bize böyle göstermedi canım.
Asırlardır ne şehitler verdik, savaş alnında bile yaralı düşman askerine ölümü göze alıp su verdik, yarasını sardık savaşa kaldığımız yerden devam dedik. Canım.
biz İsrail gibi olursak ondan bir farkımız kalmaz. o zaman ortada hak ve haklılık diye bir şey kalmaz. Kan ve gözyaşı üzerine bina olmaz, hele devlet hiç olmaz.
silahla bir yere girmek, almak belki kolaydır, ama orada kalmak zordur.
bunu bilmeden yaşarsan işin zordur.

Bir şeyi unutuyoruz bunları yazarken aynı evden çıkan 5 6 evladın yarısının pkk adına, diğer yarısının da onlara karşı asker olup vatan korumaya çalışırken öldüğünü. Çocukların zorla dağa çıkarılıp kandırılıp kullanıldığını, üniversiteye okumaya giden çocuklarını anne babaların dağda bulduklarını
unutuyoruz.

Bu işin kökünde bin bir türlü hile ve oyunlarıyla kendi emellerine gençlerimizi alet eden İsrail ve içte ve dıştaki YANDAŞLARINI UNUTUYORUZ.

Bunu biliyoruz ve devletimize de birliğimize de bir şey olmaması için her zaman kinden çok birlik, beraberlik, hoşgörü, eğitim diyoruz. Her zamankinden daha çok açılım, daha çok demokrasi ve Ergenekon vari yapılara son diyoruz. Herkesin yaptığının yanına kar kaldığı OHAL uygulamalarına asla diyoruz.

kanunlar çerçevesinde, istihbarat ağlarının etkili kullanıldığı bir mücadele istiyoruz. Yapamayan vali, kaymakam vs nasıl görevden alınıyorsa; teröre göz yuman, hatası olan, başarısız olan asker ve komutanda alınsın diyoruz.

11 eylül de kan gövdeyi götürürken 12 eylül de ne oldu da her yer sütliman oldu bunu hala bilmek istiyoruz.
biz aslında biliyoruz artık çok iyi biliyoruz. Bu soruyu bilerek soruyoruz.
Avrupa birliği vs ire hiç olmadığı kadar umurumuzda değil ülke olarak,
halkın huzuru ve yaşam standardı için yapılan yapılıyor bunu görüyoruz.
haklar verilir kanunsuzluklar için mücadele sürer, sürecek. Birilerinin işine gelmese de.

AL SANA AÇILIM DEMİŞ BİRİSİ;

Açılım dünkü mesele sanki 30 -40 bin şehit vermedik ondan önce.
Özal geldi İsrail politikalarından çıkacak oldu terör,
Tansu çiller gelir biraz ne nasıl diyecek olur terör
menderes gelmiştir sonunda başı gitmiştir.
Şimdi yine siz ne yapıyorsunuz denmiştir İsrail’e, içteki yandaşlarına yine terör. Sanki açılım denmeseydi terör olmuyordu.

Yapmayın arkadaşlar yapmayın, birilerini sevmemeye hakımız vardır.
Rakip görmeye de hakkımız vardır.
Terörden medet umarak, vs vs değil. Hakça kurallar içinde kalarak. Gerçekleri görerek.

BİRİSİ DE ŞİİR YAZMIŞ VE;
‘Biz İsterSek AteŞi KüL DikeNi GüL GeCeyi Gün £deRiz.
Biz İsteRSek, BaŞı BeDendeN KaLßi YeRindeN AgaCı KöküNden SökeRiz.
Biz İsterSek, MeSkeni ALem ALemi KraL KraLı SoytaRı £deRiz.
Biz İsterSek, Zamanı ALır GüneŞi BatıRıR KıyaMeti KoPaRıR GideRiz…...Biz kimmiyiz 100 lerce asır dünyay...a hükmetmiş ecdadın TORUNLARIYIZ! !

Nê MutLu Türküm Diyene!’

DEMİŞ ANTOLOJİ DE BİRİSİ;


türkün işi kıyamet koparmak değil sevgi ve hoşgörüyle herkesi kuşatmak,
koruyup kollamak kimsesizi garibi gurabayı, zulümden zalimleri kurtarmak
baş kaldıranı, zorba olanı teslim oluncaya kadar yaşlı, sivil, kadın, çoluk çocuk ayrımı yaparak kurşun sıkmayana dokunmamaktır.
sıkana da dünyayı zindan etmektir türkün işi.

selam ve sevgiler

16 Mart 2010 Salı

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE -20

Rahmet yağmurlarını yağdırmayı istemeyi hatırlatırsın eni düşündükçe gönlümüze, ilahi aşk ateşini yeniden alevlendirirsin mühürlü kalplerimizde, seninle yeşile ve beyaza bir özlem doğar yeniden sinelerimizde. Rahmete bir özlem doğar, kararan kalplerimizde, seninle yeniden. İnsanlığı kurtuluşa çağıran tebessüm ve güler yüzle, nefret ettirmeyip sevdirerek anlatan eşsiz anlatımınla berraklaşan kalplerden bir bir sökülür mühürler.


Sen ey gül yüzlü sevgili. Gönlümün saraylarına sığdıramadığım, gönül dalımdan koparmaktan korktuğum, yaratanımın ufukların hayal tehayyülünden uzak olan kocaman deryalarında; şu küçücük kalbimin içinde sevgini taşıyacak kadar manevi aşka sahiptir.


Asr-ı saadet döneminde yaşayan ve sana kayıtsız şartsız uyan sahabeden değilim, kokladığın güllerden soluduğun havadan, yediğin mübarek hurmalardan, bebekliğinde içtiğin sütten değilim, bindiğin develerden hiç değilim, avuçladığın çöldeki kumlardan dahi değilim. Ümmetim dediğin insanlardan ve kardeşim dediğin kardeşlerden olmaktır tek hedefim. Sünneti seniyyene uymak isteyen, kevserin başında seninle birlikte olup, yüzü ak ve gönlü pak olan kullardan olmak isteyenim.


Yüzü ay gibi parlayan gül yüzlü sultanım; sana kurban benlik, sana hayran bu boynu bükük benlik. Varlığın nurdur, sözün Kur’andır. Seninle var olduğunun bilincine erdi yolunu şaşıran insanlık. Minicik bir kuzunun annesini bulduğundaki sevinci gibi sevindi seninle müşerref olan insanlık.


Senin gösterdiğin şekilde bakarız biz afaklara. Şimdilik bize saklı ve sadece bize bildirdiğin kadar bildiğimiz hedeflere senin anlattığın gibi bakarız ve idrak ederiz ulaşılası hedefimizi. Vuslat günü, Mevlana’nın tabiri ile düğün günü olarak bakarız biz kafirlerin son oluş diye baktığı ölüm anına.


Onun için uyandırma telaşındayız pas tutan yanlarımızı, kötülük ve malayani ile kirlenen gönüllerimizi. Nefsi emarem ve şeytanı aleyhi la’ne kanatlarımızı kırıp senin yolundan gelmemize engel olmak ister. Gül yüzlü sevgili sar kanayan kanatlarımızı, yaralarımıza merhem ol. Tut yüreklerimizin ellerinden ki; biz bizdeki bizleri görebilelim. Senin bizi sevdiğini hissedebilelim. Senin vuslatın uğruna yollar aşan Abdulkadir Geylani olabilelim.


Bir olmaya, kul olmaya senin peşinden senin gibi koşamasak da, uçamasak da, yol almaya devam edebilelim. Sendeleyerek de olsa, sürünerek de olsa, senin izinde ve senin yolunda yollanmaya devam edebilelim. Dallarımızı kırmaya, iman ve ibadet çiçeklerimizi kopartmaya kimselerin gücü yetmesin. Bizi arşı alanın gölgesine giden yoldan kimse geri döndüremesin, medet ey gül yüzlü sultanım.


Ben bugün beden kafesinde olmuşum, aldatan ve fani heveslerin peşine gark olmuşum. Günah batağında seni unutmuşluğumda kaybolmuşum. Can o güzel yüzüne vurgun neyleyeyim gül yüzlü sevgili. Gönül ve kulak tatlı dilinden dökülen tatlı sözüne tutkun neyleyeyim? Varlığın ayıbından kurtarırsa beni inan yoksulluğun kölesi olurum senin elindekini muhtaçlara dağıtıp aç yattığın gibi.


Dedim artık seni de bildim, senin tebliğlerinle rabbimi de bildim, bilgiden yana bir eksiğim yok. Canımda gönlümde sır incileriyle doldu derken, şu dünyanın sırrına ermişim az çok derken, bilgiden yana bir eksiğim yok derken, aklım geldi başıma birde baktım ömür geçip giderken, hiçbir şey bildiğim yokmuş meğersem. Yardım eyle, şefaat eyle biz ümmetine gül yüzlü sevgili. Ümmetim de bize hak etmesek de gül yüzlü sevgili sultanım.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE -19



Gönül penceremizi açamadık tam olarak senin ufkunda, gönül aynamızda kendimiz ve kibrimiz var, onu aşıp yol alamadık senin peşinde. Halbuki biliriz eşin ve benzerin yok insanlık alemin de. Kin ve nefret yok senin sevgi ve şefkat dolu, hoşgörü ve affedicilik kaplı yüreğinde.


Kişilere, duruma, yere ve zamana göre değil; her yerde ve her zaman doğruluk ve dürüstlük üzere olun dersin. Bu emir ve tavsiyelerine uyanları, doğru ve dürüst olanları, hakkı ve hukuku savunanları kovuyorlar dokuz köyden. Tıpkı seni öz yurdun, öz vatanın ve öz ilin Mekke’den kovdukları gibi gül yüzlü sevgili.


Balıkları değil Halık’ı düşünerek doğruluktan ve doğruları söylemekten asla çekinmedi ve vazgeçmedin. Hayatın boyunca herkesin yardımına koşmuş, her şeyini insanlarla paylaşmış, isteyene istediğini vermiş ve hiç kimseye yüz çevirmemiş bir peygambersin. Dini terbiyeden ve kuran ahlakından aldığın ahlaki olgunluk ve şuur ile bize örnek oldun. Bizi de örnek olduğun İslam dini ve kuran ahlakıyla müşerref kıldın. Her acılı günümüzde birlik olmayı, acıları ve kederleri paylaşmayı, yaraları sarmayı başararak bu alanda bize eşsiz örnekler verdin.


Kurumuş gönüllerde gül açtıran gül yüzlü sevgili. Bilal Habeşi’ye kızgın çöllerde kızgın kumlara yatırılıp büyük taşlara göğüs gerdiren imanı öğreten gül yüzlü sevgili. Gönlünden çıkan nura bütün gönülleri tavaf ettiren Allah’ın kutlu elçisi! İki yönlü bir hayatın bir bilinmezden öte, yüce Rabbimize gittiğimizi nakşettin kalplerimize ve gönüllerimize. Bilirim biz görmezden gelsek de; bize ilahi hakikati hatırlatır her şey. Biz görmezlikten gelsek de; hayatın bir köşesinde, her anında bir uyarıcı ve bir hatırlatıcı hep vardır olmuştur ve olacaktır.


Bilinmezde değildir hakikat ve ilahi gerçekler artık hele de sen gelip bize tebliğ ettikten sonra Allahtan aldıklarını. Kokusunu alamayacağımız kadar uzak olsa da, hayal edemeyeceğimiz kadar yakındır bize ölüm denen gerçek. Belki bir yağmur damlası yere düşemeden, belki dimağımızdaki hayal yontusunu bitiremeden, yüreği yaralı bir kuşun feryadını dindiremeden kopup geleceğiz belki hayattan.


Bunu derken endişeli ve tasalıyız ümit var olsak ta, unuturuz çoğu zaman umut eden en derindeki mutena yeri. Aslında biliriz sen söyledin dibine kadar günah batağına saplansak ta, af ve mağfiret ümidiyle yalvarmalı yüce yaratana. Sen bize dost oldun, bizi görmeden ta 1400 yıl öncesinden. Paylaştın sevgini, yolladın yüreğini ve ümmetim diye diye vuslata erdin.


Gül yüzlü sevgili sultanım! Hissettik ve duyduk dostluğunu, sevdiğimizi söyledik seni. Dost olduğumuzu söyledik bizde sana. Dostluk denen mefhum; tek bir ruhun iki ayrı bedende dirilmesi ya da iki ayrı kişinin tek bir bedende atar gibi atmasıdır kalplerin. Karşılığı olmadan verilir mi hiç sevgi? Ama bizim seni, senin sevgine layık olup olamayacağımızı düşünmeden verdin tüm ümmetine sevgini.


Gül yüzlü sevgili sultanım eder misin hak etmesek de bize en muhtaç olduğumuz kıyamet günü hesap anında şefaatini. Rabbimin rızasını ve senin şefaatini hak edemezsem; karınca olup keşke senin mübarek ravzan ve Kabe-i Mükerreme’yi ziyaret etmek için yolda ölebilseydim derim. Köstebek olup yerin altındaki her yerde seni arar olsaydım derim. Sorumluluğu olmayan bir göçmen kuş olup diyar diyar ararken, nefesimi verebilseydim derim.

Ama son pişmanlık fayda etmez ki, bilirim gül yüzlü sevgili. Boşa geçen zaman geri gelmez ki, kaybedilmiş imtihanın tekrarı olmaz ki. Dünya için ahret alınır belki, ahret için dünya alınmaz ki gül yüzlü sevgili.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

11 Şubat 2010 Perşembe

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE -18


Adaletin en büyük temsilcisi, sevgi ve hoşgörü serveri, edep ve tevazu sahibi, fazilet ve kerem sahibi önderim. Sen yaratılanların en şereflisiyken, yaratılanların en alçak gönüllüsü olan Allahın kutlu elçisi önderim. Aslında her şey çok açık ama biz göremiyoruz. Hep edilmiş iman, hep tehir edilmiş ibadetlerimiz, borç batağındayız.


Din fakiri ulemalarız biz, okuma ve yazma diye derdimiz yok bizim. Zaten biz doğuştan her şeyi biliyoruz, biz ilim ve tasavvuf konusun da yıllarını vermiş alimlere bile ders ve fetva verecek düzeyde alim ve bilgili görürüz kendimizi. Cehalet beynimizde ur olmuş. Gazete, kitap ve bulsak imzamızı atarız biz üzerine, ne gerek var okumaya. Alim görsek bırak saygıyı ve sevgiyi, hemen taşlarız. Taşlayamazsak bir güzel sözlerimizle haşlarız. Orta da hiçbir şey yokken, biz senin geçmişini biliriz deyip susturmaya ve hatalarımızı örtbas etmeye çalışırız.


Düşündüm dün gece, önceki gece, gecelerde ve gündüzlerde; acep ansızın çıkıp gelsen hazır mıyız seni evlerimizde misafir etmeye. Görsen yaşantımızı kabul eder misin bizi ümmetliğine. Okuduğumuz gazeteleri, seyrettiğimiz dizileri görsen, konuştuğumuz muhabbetleri dinlesen gelsen bile kalır mısın evlerimizde. Bizim evlerimizde senin ahlakının binde biri belki de ancak yaşanıyor, en iyi yaşanan evde olduğunu görsen kabül eder misin bizi ümmetliğine.


Sevda hoşgörü ve ikliminin en güzel mevsimini, en azılı düşmanlarını bile af edebilmenin insanlık dolu örneğini yaşarak örnek olan, hasretinle ve özleminle yanıp tutuşmakta olduğum gül yüzlü sevili. Anlatamam çaresizliğimi. Çaresizliğimizi, bulamayacağız belki de ertelenmiş amellerimizi icra edemeyeceğiz. Hatalarımızdan geri dönüp, af dileme, Allah’ın ve senin emirlerini yaşama imkanı ve zamanı bulamayacağız belki. Bize dua eyle de saadete erelim. Hidayete gelelim.


Sen her zaman düşüncelere gark olan sevgili peygamberim. Sen Peygamber iken, Allahın en sevgili kuluyken, sabahlara kadar namaz kılan ve Rabbine dua eden peygamberim, her şeyden gafil, hafta da bir Cuma namazı kılmakla Müslüman olduğunu düşünen bizleri ümmetliğine kabül eder misin? Daima hüzün içinde geçen ömrüne nispet, sevk sefa içinde yaşayan bizlere; bir defa bile kahkaha ile gülmeyip sadece tebessüm ve güler yüz gösteren gül yüzüne nispet, kocaman ağızlarımızı sonuna kadar açıp katıla katıla gülen bizlere de şefaat eder misin?


Günah kar gözlerimi yumsam, hülyana dalsam tebessüm eden yüzünle bana tebessüm eder misin? Küçük ölüm olan uykuya dalıp rüyana yatsam, rüyama gelip merhaba ümmetim deyip, selam sana ya Muhammed Mustafa peygamberim, selam ev halkına ve sahabe-i kiram hazretlerine desem, selamımı alır mısın?


Bize bizden daha çok değer verip, bizden daha çok merhamet eden gül yüzlü sevgili sultanım. Ümmetim girmeyince cennete girmem dediğini bildiğimiz gül yüzlü sevgili sultanım. Biz sana ümmet olmaya layık olmasak ta, bizleri ümmetliğine kabul eyle, bize şefaat eyle.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü /Dursunbey

HAMALIN HİKAYESİ



Zengin bir adam şu mal ve dünyalık heveslerin peşinde koşanlara bir ders vereyim demiş olmalı ki. Bir gün ikindi sonrasında cenaze namazı kılınmakta olan bir cenazenin başında, bu mevta ile kabirde bir gece sabaha kadar kim kalırsa malımın üçte birini vereceğim demiş. Buna teklifi kabul etmeye kimse cesaret edememiş. Orada ki cemaatin arasından bir hamal korksa da baya bir yüklü mal veya para vadiadini duyunca ben dururum demiş. Dünyalık mal sevdasına bunu kabul etmiş. Noter çağırıp kayıt altına almışlar malımın üçte biri olan şu kadar malı vereceğim diye imzalamış adam şartnameyi.


Sonra cenazeyle birlikte hamalı da gömmüşler cenazenin yanına, tabi havalandırma için gerekli tedbiri de almışlar. Münker-Nekir melekleri gelmişler sorgu için. Demişler ölü zaten bizim. O bir yere gidemez. Biz önce canlıdan başlayalım sorguya demişler.


Başlamışlar sorguya; sen kimsin, dinin ne, kitabın, peygamberin, kıblen neresi derken; sen ne iş yaparsın demişler. Demiş hamal, hamallık yaparım. Malının şükrünü eda ettin mi? demişler. Malım yok tu ki; demiş. Ben insanların taşınacak mallarını taşıyarak, akşama kadar çalışıp sabaha kadar yiyorduk. Neyle taşıyordun o malları demişler. Urganım vardı o urganla taşıyordum demiş hamal.


Neyle ve nerden aldın o urganı diye esas sorgu başlamış ve sabaha kadar devam etmiş. Urganın hesabını verinceye kadar sabah olmuş. Sabah komşular gelmişler ve mezarı açmışlar. Hamal mezardan çıktığı gibi son surat kaçmaya başlamış. Ya gel nereye gidiyorsun söz verdiğimiz üzere vaat ettiğimiz malı vereceğiz demişler. Hamal yok demiş, yok istemem. Ben sabaha kadar bir urganın hesabını veremedim. Sizin o bana vereceğiniz malın hesabını hiç veremem demiş kaçmaya devam etmiş.


Kazandığımız malın zekat’ını, öşür’ünü vermiyoruz. Fakirler bizimle mi kazandı diyoruz. Borcumuz olduğunda hiç ödemeyi düşünmüyoruz. Alacağını isteyince, alacaklıya kızıyoruz. Alacağımız olduğu zaman yakasına yapışıyoruz ama. Bu da yetmiyor, gasp ediyoruz gücümüz yeten adamın malını. Bu da yetmiyor, çalıyoruz diğer insanların paralarını ve mallarını.


Şunu unutmayın sevgili kardeşim. Allah günahları affederim bana dua edin, benden af dileyin buyurur. Doğrudur ama birde kul hakkı ile bana gelmeyin. Kul kendi hakkını helal etmedikçe ben bir şey yapamam buyuruyor. Kul hakkı kula ödenecek. Hakkı gasp edilen ve üzerinizde hakkı olan kişilerden helallik alınacak. Sonra Allahtan af ve bağışlanma dilenecek. Tamam, Allah rahim ve rahmandır. Dua edip, af dileyip kendimizi ve günahlarımızı belki affettirebileceğiz. Ya kul, ya kul affeder mi hakkını, hakkın bize en çok lazım olduğu yerde? Kula yaptığımız saygısızlıkları yapma deyip durduğu halde yaparsak affeder mi? Hiç zannetmiyorum.


Hele bu hak kamu hakkı ise vergi kaçağı, arazi gasp etme, elektrik parasını ödemeyip topluma ödetme, kaçak elektrik kullanma, vs. gibi. Acaba hak sahipleri haklarını helal eder mi? Tüyü bitmedik yetimleri nerde bulup helalleşeceksin. Hangi biriyle helalleşeceksin. Allah üzerimizde Kul hakkı olmadan ve mümin olarak öbür aleme iltihak etmeyi cümlemize nasip eylesin.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

8 Şubat 2010 Pazartesi

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE -17


Ey adı güzel kendi güzel gül yüzlü sevgili. Yanında bir toz zerresi kadar olamadığımız, yolu güzel, kendi güzel Nur yüzlü sevgili. Gözlerinde cenneti saklayan, ayak değdirdiğin yerler cennet ve gül kokan sevgili nebiyi muhterem.


Yaratanın en güzel eseri, sen doğmayacak olsaydın alemleri yaratmazdım dediği, var oluşunun şerefine bütün bir alemi hediye ettiği, Allahın Habib-i Kibriya’sı ve kainatın gözbebeği. Tekmil meleklerin gıbta ile baktığı halk edilenlerin en hayırlısı. Sana salat ve selam olsun ey iki cihan güneşi. Senden şefaat dilenenlerin en sefiliyim ben. Belki de işini yapan küçücük karıncalar kadar bile hak etmiyorum şefaatini, yine de umuyorum. Bana da şefaat eder misin ey gül yüzlü sevgili sultanım.


Kocaman engin çölleri cennete çeviren, ağlayan devenin gözyaşlarını silen, Muhterem Nebi! Senin zamanında yaşasaydım da küçücük bir çocuk gibi tutsaydım elinden. Otursaydım önüne de sahabe gibi dinleseydim, dinleyebilseydim o tatlı sözlerinle yaptığın tebliğlerinden. Kendi aleyhine bile olsa, ucunda ölüm kapıda bile olsa asla yalan söylemeyen dilinden, duyabilseydim bir kez olsun ben aciz ve biçare kula da ümmetim dediğini.


Gözünü sevdiğim, rabbine yönelen özününü sevdiğim, yılanı deliğinden çıkarırcasına tatlı ve dosdoğru sözünü sevdiğim. Kevser havuzunun başında senin ile bulunup, o mübarek cennet suyundan bir yudum içebilecek miyim? Ya da o Kevser suyundan başıma bir damla su damlar mı acaba.


Ben hiç fark etmiyor da olsam, daha dün gibi doğdum diye hatırlar olsam da, ömrüm tükenmekte ve saçlarıma ak düşer olmuş, belki ölüm ensemde, kalbim ve gönlüm bunlar boş ve geçici heves dese de, gözüm hala aldatıcı ve fani dünyanın nimetlerine kavuşmak arzusundadır. Oysa bilirim son surat koşmalıyım o erişilmez aşka.


Bedenim parçalanmış, her bir yerimde sorun, midem de yara, burunda yara, gözlerimin feri sönmüş bakarım odaklanmış cam parçalara. Dile kolay yirmi sene içmişim leş kokar ve nefes darlığından başlayıp, kansere kadar götüren sigara. Vuslata erme sevdamı kurtaramadım, sen yol göster yabancı gölgelerden götür beni uzaklara gül yüzlü sevgili sultanım.


Hani kardelen çiçeği karda açar da göğe doğru uzanır ya kendince, bende günah kar yüreğimle senin peşinden rabbime doğru uzanmak istiyorum. Zemheri de soğukta üşüyen beden misali, günahların altında ezilen ruhum der ki kardelen çiçeği kadar cesaretin olsun da günahlardan kurtul ve tövbe et. Kış gününde ayazda kalır gibi günahların arasın kalma, bir an önce kurtul onlardan der ruhu. Kör şeytan ve nefis belası bırakmıyor ya Rasulallah tut elimden ve kurtar beni bu nefis belasından. Vuslatın ucu ölüm olsa da, hasret ve özlem çekmekte zor gül yüzlü sevgili.


Ben yolumu çoktan seçtim. Günah kar da olsam, hatalarla dolu da olsa hayatım benim yolum senin yolun. Sensin benim tek önderim. Sensin benim tek yol göstericim. Varsın birileri senden kaçmak ve seni bize unutturmak için başka ve sahte önderler arasın. Selam sana nebilerin en yücesi. Selam sana insanlığın yol göstericisi. Selam sana cennet bahçelerinin en değerli incisi.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

6 Şubat 2010 Cumartesi

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE -16



Issız gecelerde titreyen, bir yanı yetim, bir yanı öksüz yüreğimle sevdim seni. Ben seni görmeden sevdim. Beni hakiki sevdama ulaştıracak olan gerçek yolu gösteren sevdamın adı sensin. Bu hasret ve aşkına susamışlığım ne zaman bitecek.


Ellerimde güller ile hayallerde seni beklerken görürüm kendimi gül yüzlü sevgili sultanım. Hayallerde seni gül kokunu alıp yandım. Medine de hicret sabahı yolunu beklerken gördüm kendimi seni özlerken. Ebu Bekir binmişti deveye ve sen yürüyordun Medine sokaklarından o mübarek devenin Mescidi Nebevi’nin yerine doğru yürürken.


Hayalde olsa, düşte olsa değdir gözleri gözlerime efendim. Sevmeyi senden öğrendim, Yunus Emre’nin yaratanı yaratandan ötürü sevmesi de senden öğrendiği ve seni sevdiği içindir yaratılan her şeyi sevmesi. Sevilmesi gereken her şeyi senden sen den öğrendik biz ya rasülallah.


Bizi hakikate götürecek hayat suyunu içtik senin sevgine ve sana sevgimize mazhar olup, aydınlık yolun yolcuları olduk. Ya da en azından öyle olduğumuz zannediyoruz. Şefkat ve merhamet seninle mana buldu. İnsanlar arasındaki kin, nifak ve düşmanlık duyguları sembolize eden buz çölleri seninle eridi ve biz çölleri senin tebliğ ve ilhamları ile aştık. Sevgi iklimi senin sayende yeniden yeşerdi ondört asır öncesinde gül yüzlü sevgili!


Bahar yüzlü insanlar öğrendik onlar sana öylesine bağlıydılar, bir dediğini iki etmeyen insanlardı onlar etrafında pervane, ne sevgi ve iman dolu insanlardı onlar, imanları uğruna her şeylerini feda edecek kadardı sevgileri. Onlardan biri olmak isterdim her emrine amade. Senin zamanında yaşayıp seni görmek dünya gözüyle, o güzel ve fedakar insanları görmek isterdim.


Seninle yaşamak, seninle ölmek, seninle birlikte ibadet etmenin huzuruna ermek, seninle kaybetmiş ve günaha girmiş günlerime ağlamak, seninle seni görmek ve seninle yaşamanın sevinciyle tebessüm etmek isterdim. Seninle aynı sofrayı paylaşmak ya da hiç olmazsa aynı odanın farkı sofralarında, ya da aynı evin diğer odalarından birinde benim verebildiğim bir davetin sofralarında olmak isterdim canı gönülden gül yüzlü sevgili!


Ama en çok seni, seni görmek isterdim. Veysel Karani sabrı ve sevgisiyle büyüttüm sevgimi, hasreti ve hüznü yoldaş ettim kendime. Yemende çöllerinde sana esen yeller gibi esen Veysel gibi bende Balıkesir dağlarında bende sana estim. Gül yüzlü sevgili ben seni görmeden sevdim. Ecel kapımı çalıp geldiğinde, ansızın kim bilir ne zaman nerde, yalancı dünyanın hangi kuytu köşesinde, sana sevgimi ve bağlılığımı söyleyeceğim ve Allah’ım Muhammed Mustafa’ya salat ve selam olsun diyeceğim. Çünkü gül yüzlü sevgili sultanım ben seni çok sevdim. Sevgili önderim ben seni görmeden sevdim.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

2 Şubat 2010 Salı

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE -15


            Yalan bakışların sahte gülüşlerin arasında boğulur oldu insanlık. Herkes dünyalık menfaatlerin peşinde dörtnala koşar. Anlatmak çok zor sana ruh halimi, nasıl anlatsam sana layık ümmet olamıyorum. Bazen cesurca beni kale almayacaklarını bilsem de haksızlığın karşısında eğilmezken, çoğu zaman bende şerlerinden çekinerek suskun kalıyorum. Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın kabilinden takılıyorum.


             Seni her şeyden çok seviyorum. Önce rabbimi, sonra seni seviyorum diyorum. Lakin dediğim gibi sana layık bir ümmet ve Allahın en mükemmel din olarak seçip, senin elçiliğin ile bize ulaştırdığı İslam dinine layık bir Müslüman olamıyorum. Sadece ben mi diye sorunca kendi kendime üzülerek hemen herkesin aynı olduğuna da şahit oluyorum. Haksızlığa ve hukuksuzluğa kimse dur demek, arkadaş buna hakkınız yok demek zahmetinde bulunmuyor. İyiye güzele teşvik etmek için kılını kıpırdatmıyor.


             Kendinizin ve en yakınlarınızın aleyhine bile olsa, sonunda ölüm bile olsa doğruluktan ve dürüstlükten ayrılmadın. Müslümanlarında bu yönde hareket etmesini ve doğruluk ve dürüstlükten ayrılmamasını emrettin. Boş konuşmalar yerine faydalı, ilmi ve İslami konularda konuşun. Boş ve malayani şeyler konuşulan ortamın sohbetini faydalı bir konu üzerine yapamıyorsak o ortamda bulunmamak evladır diyorsun. Lakin bizler kahve ve benzeri toplum ortamlarında; İslam ve din öğrenimi, helal rızkın önemi, ibadetin önemi, ibadette ihlas ve samimiyetin önemi, beden ve çevre temizliği, kalp ve gönül temizliği konularında konuşma zahmetinde bulunmayız. Kötülük ve şiddet, iftira ve nifak, kul hakkına tecavüz ve kişi hak ve hürriyetlerine saygısızlık etmemenin önemi ve gerekliliği konularında konuşmalar yapmak gibi bir derdimiz olmaz.


            İslamın yaşantı ve kuralları uygulansın, kimse zarar görmesin diyerek müdahale etme cesareti gösteren bizlere. Günah ve haramlardan uzak kalınsın isteyenlere ise özellikle bahsi geçen günaha meyilli olan, örneğin; üç kuruşluk keyifleri için kapalı alanda sigarsını tüttürmek isteyen zorbalar, hakkı ihlal edilen haklı vatandaşa ‘bırak sana ne’ diyor. Sanki kanun ihlal eden kişi hakkını arayan, dinin ve kanunun gereğini yapan kişi suçluymuş sana mı kaldı. Bu İslami olmayan ve artık kanuni de olmayan hak ihlalini yapanların çoğunluk olması marifetmiş gibi birde biz çoğunluktayız densizliği yapması olayı daha karmaşık hale getirir. Kolluk kuvveti şehirde polis ve zabıta, köylerde de jandarma da görmez ve duymaz olunca mazlumun zulümden kurtulması ahrete kalıyor.


             Eğer gökyüzü üzerime yıkılacak olsa haksızlığa ve zulme evet diyemem. Doğruluktan zarar bile görecek olsam senin şefaatine nail olmak ve sana layık bir ümmet olabilmek için, Rabbimin razı olacağı bir kul olabilmek için seni örnek alıp hakikati dile getirmekten vazgeçmem diyorum. ‘Güneşi sağ, ayı sol elime koysalar vazgeçmem’ dediğini hatırımdan çıkarmam gül yüzlü sevgili sultanım.


            Ya rasülellah! Senin gibi bir gülü sevdim, sen hiç solmayacaksın. Senin gibi bir dostu sevdim, hiç arkandan vurmayacaksın. Bir yuva kurdum sen o yuvamdan hiç eksik olmayacaksın. Dilerim Allah’ımdan yuvam mutlu ve mesut bereketi bol olsun. Bir gül yüzlü sevgili seçtim, dilerim Allah’ımdan o beni şefaatından mahrum etmesin. Gök yüzü bir parça kağıt, deniz bir şişe mürekkep olsaydı yine de sana olan duygularımı yazmaya yetmezdi ey gül yüzlü sevgili. Seni o kadar çok seviyorum ki…


            İsmini anarken bile ürperdiğimi ve biçare hak etmeyişlerimi de biliyorum ama yine de şefaatini diliyorum gül yüzlü sevgili sultanım. Biz günah kar ve biçare kullara yardım ve kurtuluş için Allah’ıma ve sana yalvarıyorum. Medet Ya rasülellah. Medet ya gül yüzlü sevgili!


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey


25 Ocak 2010 Pazartesi

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE 14




Tövbesi peşin vazgeçişlere kucak açan kullar olduk. Hiçbir daktilonun ağlamadığı gibi her satır atlayışında, tövbeleri edip edip döner olduk tövbelerimizden. Sanki laf olsun diye tövbe eder olduk. Tövbe bir daha bilerek günah işlememek üzere yapılır ki bilmez olduk, aklımıza getirmez olduk.


Ama atlamak istediğimiz ve görmezden gelmek istediğimiz her ayrıntıda, her harama gömülüşümüzde iflasa uğrar yeniden göz pınarlarımız.

Dünyalık menfaat ve bireysel keyiflerimizin devamı için başkalarına verdiğimiz rahatsızlık ve huzursuzlukları görmezden gelmemizde bile sızlamaz vicdanlarımız. Varsın olsun kapalı alanda sigara içmek yasak. Varsın büyük günah olsun dedi kodu, iftira ve hasetlik yapmak. Yeter ki biz kızdığımız kişileri şöyle bir şeytanın gönlünü yaparcasına suçlayıp eleştiriverelim. Yeter ki biz sigaramızı şöyle keyifle içelim, rahatsız olursa içmeyenler oluversinler. Dumanımıza boğuluversinler. Ümmetin olduğunu söyleyen bizler bu haldeyiz gül yüzlü sevgili sulatanım!


Hak etmediğimiz köşe ve masa başlarını, kazanmak için iş mekanlarını hak edenlerin elinden almak için olmadık yollara baş vurur insanlar. Bir seferlik yola getirilmeye çalışılır zamanlar. Hem almak için rüşvet haram ama yan cebime koy diyen insanlar, hem de vermek için hak etmediğini rüşvet vermekten çekinmeyen insanlar var. Onun için enseye kaymış gözlere rüşvet verilir umutlar ileriyi de görsün diye. Haram ve günah olduğu bilinse de.


Varsın erken bitsin gün, kıyamete giden terminaller dolsun taşsın biz şimdi bulgur pilavı yemenin hesabındayız. İsterse birileri son durakta pirinç pilavı yesin hiç bitmeyecek hesabından bizim açtığımız. Gül yüzlü sultanım ebediyet yolcusu kalmasın diyen inci tanesi kelamlarına kapatırlar kapıları


Faiz haram bunu da çok iyi bilir gafil insanlar, ama dünya nimetlerinden yararlanmak için kredi alırlar, günah ve haram yoldan mal sahibi olur gafil insanlar. Biraz para sahibi olsa hacıyız biz diyen ağalar, riba haram bilirler ama paraya para kazandırıyoruz derler. Oysa sultanım ‘faiz’i alan da veren de lanetlenmiştir’ diye söylediğini de bilirler.


İçki, zina ve hırsızlıkta da durum pek bundan farklı değil gül yüzlü sevgili sultanım. Oğullarının sünnet cemiyetini yada düğününü bahane eder, İçki içer sana ümmet olduğunu söyleyen kullar. Tövbe eder eder döneriz dedim ya sultanım, biz su içer gibi tövbe ederiz. tövbemizin ne anlama gediğinin idrakında bile değiliz.


Müslüman’ız deriz ya onun için olsa gerek, yeşil beyaz özlemler çıkar gelir zihnimizin kenar mahallelerinden belki Cuma akşamlarında, belki de gelmez bile o yeşil beyaz özlemlerimiz ramazandan önce de. Perşembe gününü Cuma’ya bağlayan gece yatsı namazlarında tövbe istiğfar eder de bizde katılırız belki yeşil beyaz duygulardan ve pişmanlık tövbesi bir daha yapmamak üzere yapılır anlamadan, yine de katılırız tövbeye ve tövbe ya rabbi, şefaat ya rasülallah deriz. Ama tövbemiz camiden çıkıp birkaç adımlık kahveye yada mahaldeki evimize gidinceye kadar sürer çoğu zaman. Nasıl olsa yine tövbe ederiz. Yine tövbe ederiz. Yine tövbe ederiz. Nasıl olsa tövbe bizim oyuncağımız sanırız gül yüzlü sevgili.


Nefsimize kurban etmek yerine umutlarımızı, artık israf olmasın tövbelerimiz, mundar olmasın dualarımız, artık gafil olmasın ruhlarımız ve hayatlarımız. Bilirim harfleri toparlamak kadar kolay değil hatıra enkazını yola getirmek. Yüzümüz olmasa da şefaatini diler bizim gafletten uyanıp hidayete ermemiz için yardımını bekleriz.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey


16 Ocak 2010 Cumartesi

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE 13




               Bu gece dudaklarımdan dökülen her kelimede yine sen varsın. Bomboş caddelerde yürürken senin adını haykırıyorum bu fani dünyadaki her türlü yolunu şaşırmış ve senin ahlakından bihaber insanlığın umursamazlığına inat. Sana hasret gecelerimde sana olan sevdamı kalbimin en ücra köşelerine yazıyorum. Sena olan özlemimi ve hasretimi yazıyorum haddim olmayarak. Yağmurun yağıyor gönlümün sensizlikle yanan her yerine. Yağsın ki saklasın sensizliğimde döktüğüm gözyaşlarımı saklasın. Senin güzel ahlakından, örnek yaşamından uzak yaşadığım hayatımı saklasın.


                 Bu gece yine yağmur yağıyor. Senin örnek ahlakından uzak yaşadığım anlarda çok üşüyorum. Üşüyorum sensiz kaldığım saatlerde. Sevdamı, umudumu, geleceğe ait hayallerimi ve gönlümü serinleten bir sel gibi kalbime akıttım. Bu gece ve yağmur yağan her gece yağmurla beraber gözyaşlarım yağıyor ve ismini yazıyor sensizliğin acısı ile kıvranan kaldırımlara. Ve dahi yağmurun yağmadığı gecelerde de kazınır senin aşkınla yanan gönüllere gül yüzlü sevgili Muhammed Mustafa (s.a.v.) yazılır.

                Gözlerimin içine bir hayalde olsa, bir kez değseydi insanlığı sevgiyle kucaklayan gözlerin. Tebessümünden bir gül açsaydı gül yüzünde, hayalde olsa, rüya da olsa bir bakışın şu fani dünyadaki kısacık bir ömre değmez miydi? İsmini kazıdığım kaldırımlar yaşanmaz oldu tıpkı senden önceki cehalet döneminde olduğu gibi ahlaksızlık dolmuş. Allahın kitabı Kuran’ın emri doğrultusunda tebliğ ettiğin düsturlardan uzaklaşıldı. Her türlü yalan, hırsızlık, kul hakkı yemek, kamu malı yemek, zina ve hayasızlık aldı başını gidiyor. Dünyanın her bir metrekaresine sen yağıyorsun. Senin örnek ahlakının ve senin hayatında yaşam bulan Kuran ahlakının yaşam kareleri can bulmaya çalışıyor. İsmini kazıdığım kaldırımlara sen yağarken, sana sevda ile ve kurtuluş ümidiyle yanan gönüller seni, örnek yaşamını ve kurtuluş yolunu anlatıyor. Kalbi mühürlü olanlar bundan bihaber kalmaya devam ediyor. Bense seni arıyorum çekinmeden ve Allah korkusundan yoksunca günah işlenen kaldırımlarda.


                 Sen güneşsin insanlığı Allah’ın insanlığa mesajı olan ilahi Vahyi Kuran ışığıyla ve örnek yaşamınla aydınlatan. Peşinde ise milyarlarca ümmetiz, seni takip eden birer gezegen. Senden öğrendim yaşama hakkı vardır karıncayı bile ezemem. Üç günden fazla dargın bizden değildir buyuruyorsun, onun için kimseyle küs duramam. Bütün Müslümanlar benim kardeşim, ben kimsenin arkasından kötülüğüne ve hoşlanmayacağı şekilde konuşamam. Konuşursam eğer; gül yüzlü sevgili sultanım senin şefaatini umamam.


                Beyhude geçen ömrüm seninle, insanlığa gösterdiğin kurtuluş ışığı ile huzur bulsun. Aşkına susayan, sevgin ve özleminle yanan divane gönlüm senin pınarlarından huzur ve ümit dolsun. Düşen yaprak misali yere düşerek kuruyup soluğumda, sırra kadem basıp omuzlarda gözlerden uzaklaşıp gittiğimde, öldü de kurtulduk, şu hayra yaramaz sıradan adamdan derlerse arkamdan komşularım, ben ne yaparım gül yüzlü sevgili sultanım. Vay benim halime o zaman. Şefaat eyle Allah’ın kutlu elçisi sevgili sultanım.


               Boynuzlu koyunun boynuzsuz koyuna hakkını vereceği gün, mizan terazisi kurulduğunda benim halim nice olur. Sen günah karsın, kevser suyundan içemezsin denirse halim nice olur.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey


4 Ocak 2010 Pazartesi

MÜSLÜMAN HER ALANDA ÇOK ÇALIŞMALI



Dünyanın doğu batı ekseninde ayrışması konulu bir yazı okumuştum. Sanki savaşın sebebi Müslümanlar demek isteniyor gibi bir intibaa kapıldım. Yok yok hakikaten açıkça öyle diyordu. Müslümanlar savaşıyor ve birbirini yiyor. Dünyanın öbür tarafı yani Hırıstiyan ve Yahudi alemi refah içinde yaşıyor deniyordu.

Yunan medeniyetini kullanarak Avrupa ve Amerika aleminin sürekli yükseldiğinden dem vururken, Müslümanların ise Müslümanlık sayesinde, yada sanki Müslümanlığın öngörüleriyle savaşıyor, öyle ki o yazı da bunu Müslüman oldukları için yapıyorlar gibi aksettirilmiş olduğuna şahit oldum. Belki de bana öyle gelmiştir. Ancak bence bilinmesi gereken İslam’ın tüm insanlığa karşı kini, nefreti, şiddeti ve savaşı öngörmemiştir. Daima huzuru, barışı ve imanlı olsun olmasın herkese hoşgörü ve adaleti emretmiştir.

Oysa bence o yazı da bahsedilenin tam tersine Müslümanların karşısına yunan mitolojisi doktrinleri ile gelişip güçlendiği beyan edilen güçlerin oynadıkları oyunlarla ve Müslümanların kendilerini koruma içgüdüsüyle ve istihbari olarak yönlendirmesiyle çoğu zamanda zorlamasıyla savaştırılıyor gibi geliyor bana. Tabi sütten çıkmış ak kaşık değil tabi. Allah Kuran Kerimde Ayetlerde Yahudi ve hırıstıyanların bin bir çeşit oyunları vardır. Onlara karşı, onların oyunlarına karşı uyanık olun derken Müslümanlar uykuya dalıp Kuran’a uygun olarak yaşamaktan uzaklaştı. Müslüman çalışkandır, ‘hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için’ (Hz Muhammed) çalışmayı emrederken Müslümanlar kendi topraklarında çıkan petrol ve doğal gaz gibi kaynakları hazırdan yemenin kolaylığına kaçtılar.

Kur’an ve onun tebliğ edip örnek uygulayıcısı Hz Muhammed’in öğretileri yaşamı doğrultusunda Müslümanların çalışıp üretmesini isterken. Yahudi ve Hırıstıyanların İslamiyet’i engellemek ve geri bırakmak için yapacakları oyunlara karşı uyanık olunmasını öğütlerken, Müslümanlar Saadeti Asriye dönemi ve Osmanlı İmparatorlu dönemi dışında bunu başaracak çalışma azmi, cesaret ve özgüveni kendilerinde bulamamışlardır.

Önce istihbarat işleri ve her türlü maddi ve illegal silahlı gücü kullanarak halkları yönlendirip Müslüman ve hatta Müslüman olmayan ülkelerdeki yönetimlere müdahale etmek suretiyle onların izni ve bilgisi dışında görev yapamaz hale getiriyorlar. Halklar kahrolsun şer güçler, Müslüman’lara uzanan eller kırılsın demeleri, ülke liderleri koltuklarını kaybetmek korkusuyla ses çıkaramadıkları için bir işe yaramıyor.

Müslümanların koruyucusu olarak ortaya çıktıklarını söyleyen örgütleri de Müslümanlardan önce onlar kendileri kurup yanlarına yerleştirdikleri istihbarat elemanı ve Usame bin ladin gibi yöneticilerle kendi menfaatleri doğrultusunda kullanıyorlar. Sonrada işleri bitince Saddam Hüseyin gibi işleri bitince onu ve daha önce İran ile savaşırken kullanması için verdikleri kimyasal silahları bahane ederek ülkesinin başına çöreklenip petrol ve diğer kaynaklara sahip olmak için hunharca saldırdıkları gibi yapıyorlar.

Uyanık Müslüman masum sivil halka saldırmaz, kendisine açıkça saldırmayan kimseye silah ve bomba atmaz. Cihat etmek bahanesiyle masumların, bir şeyden habersiz kendi işinde ve gücünde olan insanlara saldırıda bulunmaz. Canlı bomba olup onların üzerine yürümez. Kendisine böyle bir şey söyleniyorsa, yada buna zorlanıyorsa bilmelidir ki bu sadece o emri veren kötü emellilerin işine yarar. Bu bir iman mucadelesi değil, tam da bahsetmeye çalıştığımız güçlerin oyununa gelme meselesidir. Hem kötü emellerine ve şeytanlıklarını yapma, hem de İslam’ı terör üreten bir dinmiş gibi gösterme meselesidir.
Bu oyunları bozmak için öncelikle Allah’ın verdiği canı o dilemedikten ve izin vermedikten sonra hiç kimse ve hiçbir güç alamaz bilincine hakim olmak lazımdır. Eşini, çoluğunu, çocuğunu ve seni tehdit ettiklerinde dahi ölümden ve sevdiklerinin öldürülmesinden dem vurulsa bile ülke için, halkların menfaati için doğruluktan ve doğruları yapmaktan geri durmamak lazımdır. Ülkem kaybedeceğine ben kaybedeyim, ülkem kaybedeceğine biz kaybedelim diyebilmek gerekmektedir.

Müslümanlığın da en önemli emirlerinden olan doğruluk, dürüstlük, hak ve adalet, barış ve hoşgörü gibi erdemleri en güzel şekilde uygulamak lazımdır. Halklara baskı, zulüm, hak ve adalete uygun olmayan davranış ve yönetim biçimlerinden uzaklaşmak lazımdır. Özellikle önemli görevlerde bulunan ve ülkenin geleceği için karar verecek ve iş yapacak kişilerin özel hayatlarına dikkat etmeleri gerekir. Yediğine, içtiğine, kazandığına, harcadığına ve uçkuruna dikkat etmelidir. Özel hayatındaki bu dile getirmeye çalıştığımız konuları ülkemizde ve Müslüman toprağında kendi halklarımıza karşı tehdit unsuru olarak kullanılabilir. Tahminimiz odur ki bu şekilde açık yakalayıp halkına açıklarım ve iktidarını kaybedesin gibi tehditler etkili olmuştur.

Bu dile getirdiğimiz konular sökmez ise, işe yaramaz ise terör olayları ile kol bükme ve bizim istediğimiz kararı vermesen, yapma dediğimizi yaparsan daha böyle çok terör baskını ve patlayan bomba görürsün gibi tehditler bu güne kadar hep işe yaramıştır.

Sonuç olarak Müslümanların savaşan ve birbirlerini kıran, ya da her düşman gördüklerine saldıranlar olarak ifade edilmesini kabül etmek olası değildir. Ancak bahsetmeye çalıştığımız sebeplerle güçsüz bırakılıp, öncelikle İslam’dan koparılıp, parçalar halinde ırk ve toplumlara bölüm birbirlerine düşman olarak çatıştırıldıkları doğrudur.

Allah c.c. Kuranı Kerimde ‘Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider, başınıza bir kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah onları kendi amelleriyle kuşatmıştır’.(Ali İmran 120) Yine ‘Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar’.(Nisa Suresi 42) Yani Münafıklar Allahın dinini engellemek için sürekli oyun kurarlar. Allah ise onların oyunlarını başlarına geçirir. Allah oyun kuranların en büyüğü ve güçlüsüdür. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar.


Hiçbir şey yapmadan, yapılması gerekeni yapmadan biz Müslüman’ız Allah bize yardım eder inanışı ve beklentisi de doğru ve haklı bir beklenti ve bekleyiş değildir. Asıl olan Müslümanların çalışması, üretmesi, Kur’an-a ve rasülüllah’ın sünnetine sımsıkı sarılması ve her türlü oyuna karşı uyanık olması, buna mükabil bu oyunlara tedbir alması gerekmektedir. Allah o zaman, yani biz Müslümanlar her konu da gerekeni yapıp tedbir aldıktan sonra, yani devemizi sağlam kazığa bağladıktan sonra her türlü yardımı sağlayacaktır. Onların oyunlarını başlarına çevirecektir.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey



3 Ocak 2010 Pazar

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE -12



Cehalet ve karanlığa gark olmuş dünyamıza bir saadet güneşi gibi doğdun. Kurumuş toprakların su ile yeşerdiği gibi ey nebiyi muhterem senin gelmen ile insanlık aleminin maneviyatı yeniden hayat buldu. Kalplere yerleştirdiğin iman ışığı sayesinde cehaletin yerini ilim, zumlun yerini hak ve adalet, kin, nefret ve düşmanlığın yerini sevgi ve hoşgörü, acımasızlığın yerini şefkat ve merhamet duyguları aldı. İslam kardeşliği olarak tarif ettiğin kardeşlik oluşumu sayesinde toplumlar barış ve huzura, birlik ve beraberliğe kavuştu.


Doğruluk ve dürüstlüğün en güzel örneği, en azgın düşmanları tarafından bile doğruluk ve güvenilirliğin için güvenilir Muhammed anlamına gelen ‘‘Muhammed-ül Emin’’ adı verilen saadet güneşimiz sensin. Kurtuluşun doğrulukta olduğunu ve doğruların kıyamet gününde peygamberlerle beraber olacağını müjdeleyen gül yüzlü sevgili sultanımızsın sen bizim.


Susayan kediye eliyle su içiren, yoksulları ve ihtiyaç sahiplerini kendisinden bile çok düşünen, açları doyurup kendisi aç kalacak kadar kalbi insan sevgisi ile dopdolu olan, tüm canlılara karşı kalbi şefkat ve yardım duygusuyla çarpan cömertliğin örneği gül yüzlü sevgili. Dilencilerden nefret ettiğin halde kendisine bir şey istendiğinde ise verecek bir şeyi olduğu halde geri çevirmezdin. Bir meclise gittiğinde boş bulunduğun yere otururdun. Ayaklarını başkalarına karşı uzatmaktan beri olan, başakları konuşurken asla sözünü kesmeyen, konuştuğu zaman yumuşak konuşan, kısa ve öz olarak konuşan alçak gönüllü gül yüzlü sevgili sultanım ben sana hasretim. Ben seni özlemle anarım.


Bir bineğe bindiği zaman yanındaki kişinin yaya yürümesini hoş görmeyip, hicret esnasında deveye Hz Ebu Bekir ile eşit mesafede değişerek bindin. Misafirliğe gittiğin evden dönüşte ev sahibi sana binek verdi. Yanında da evin çocuğunu deveyi geri getirsin diye gönderdiğinde giderken onun yürümesine izin vermeyip yanına bindirdin.

Gördüğü kusurları kimsenin yüzüne vurmayıp ‘bazılarınız şöyle yapıyor, şöyle söylüyor, hal bu ki bunlar doğru değildir’ gibi umumi olarak söylenmiş sözlerle kimseyi kırmadan uyarılarını yapacak ve nasihat edecek kadar incelik ve nezaket sahibi bir kişiliğe sahiptin sen gül yüzlü sevgili.

Bakışların baharlar düşürürdü gözlerinin baktığı yerlere. Oysa ay tutuktu, güneşi batık ve mumu çalınmıştı geleceğe dair umutlarımızın sen karanlık dünyamıza gelmezden önce. Gerçeklerin farkında değiliz ve hala ziyanda olduğumuzun farkında değiliz. Müslüman olduğumuzu söyleyip dolaşırız yeryüzünde de bizim Müslümanlığımız senin getirdiğin İslam’dan bambaşka bir hal aldı. Nefislerimiz ve şeytan sanki bizi esir aldı.


Oysa dünya malının neticesi birkaç metre kefenlik bezden ibaret, Eğer senin örnek yaşamına benzer yaşanmış bir hayat yoksa. Amel defterimize yazılmış Salih amellerimiz yoksa. Bunu bile bile bedenlerimizi her türlü zorluğa itiyoruz. Şeytana ve nefs-i emarelerimize aldanıp günah batağına itiyoruz. Senin ümmetin olmaktan dem vururken, ya Rasülallah bize şefaat eyle, biz nereye gidiyoruz.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey