25 Ağustos 2012 Cumartesi

İMAMLAR MESAİ ÜCRETİ ALSIN MI*



İmamların Mesai ücretleri üzerine video.cnntürk.com da ‘vatandaşa sorduk imamlar mesai ücreti aslın mı?’ diye bir video izledim. Konuyla ilgisi olmayan kim varsa sokakta önüne gelen birçok kişiye sormuşlar. Din ve diyanetle, abdest ve namazla alakası olmayanlar zaten hemen kendini belli ediyor, onu öncelikle belirtelim.

Sonra da ‘yok efendim zaten ne yapıyorlar ki? Namazları zaten boyunlarının borcu, zaten onlar sabah namazının ve yatsı namazının olduğunu bilmiyorlar mıydı göreve başlarken, efendim imamlığın parayla yapılması uygun değil, Allah rızası için yapılması lazım’ gibi şeyler söylenmiş. Zaten kıldıramaz onu söyleyen kişi, o konuda hiç bir eğitim ve bilgisi yok; bu halinden anlaşılıyor. Ama olsa da, desen ki; gel ben bu gün izinliyim. Allah rızası için şu bir vakit yada iki vakit namazı kıldırıver. Bin dereden su getirir. En az on tane işi çıkar. Değil 12 saat işini gücünü bırakıp bir başkasının köyünde, bir başkasının mahallesinde ikamet etmeyi, bir gün bile gidip bedavaya beklemez.

Bakınca bu bir peygamber mesleği, peygamber bu mesleği peygamberlik görevini yerine getirmek için, Allah’ın tebliğ emrini yerine getirmek için ücret talep etmemiş. Halifeler sonra bu görevi bir müddet devam ettirmiş. Bakılmış ki daha sonraları kimse bu görevi gönüllü olarak ifa etme taraftarı değil, herkesin işinde gücünde çalışarak rızık peşine düşme derdi var. Osmanlı zamanını tam olarak araştırmadım ama bildiğim kadarıyla imparatorluğun başından itibaren, o zaman da hakla imamlık varmış, sonraları da belli bölgelerde hatipliğin yanı sıra hakla imamlık varmış ve devam etmiştir.

Devletimiz sağ olsun, bakmış ki halk imam hakkını ödemekte sıkıntılar yaşıyor. Bu hak ödeme işini üzerine alarak imamları resmiyete alıp memur olarak atayıp, onlara bir maaş ihdas etmiş. Önceleri diğer memur maaşlarına nazaran çok düşük bir meblağ iken son yıllarda bu işin değerini ve önemini bilen iktidarlar sayesinde diğer memurlar, özellikle öğretmenler düzeyine çıkardılar. Bu gün yetmiyor diyenler çıksa da, ortalama olarak imamların iyi maaş aldığını ifade edebiliriz.

Gelelim asıl konumuz imamlar mesai ücreti alsın mı konusuna;

Baştan hemen belirteyim ki; ben bir imam olarak mesai ücreti falan istemiyorum. Ama şu hususun da iyi bilinmesi gerek; imam sadece namaz kıldırmaz. İmam gerçek bir imam ise görev yaptığı caminin cemaatinin veya o köyün, o mahallenin ilk yardıma koşanı, maddi manevi her türlü sıkıntısı olduğunda imkânları ölçüsünde ilk yardım elini uzatanıdır.

Gece bir vatandaşın hastası olduğunda hastaneye götürmek için kapısı çalınan imamdır. İmamın kapısı olmalıdır. Eğer ilk onun kapısı çalınamıyorsa zaten bir şeyler eksiktir bence. Para peşinde, kar peşinde olmadığı için arabası varsa ilk tercih edilecek araç onun ki olmalıdır.

‘Günde beş vakit namaz değil mi?’ deniyor ama sürekli bağlısın görev yerinde. İki namaz vakti arasında serbest oluyorlar denebilir. Ama her an birisinin doğumu, ölümü, düğünü derneği olabilir. Oluyorda zaten.

Bir başka konu; diyanet tarafından yasak olmasına rağmen, aporlörden ilan için bile günün hangi saatinde aranacağın belli değil. Aile hekimi gelir duyuralım, kooperatif duyurusu var duyuralım, sulama birliği duyurusu var duyuralım, İmamın görev ve sorumluluklarına saygılı olup, musaitse bir şu konuyu duyursak diyen kültürlü muhtarların hakkını yemeyelim ama, hele bir muhtarlık var ki; sanki babasının oğluna emrediyor ilan yap derken. 'Şöyle bir konu var halka duyurabilir miyiz?' demek sanki çok zor. İmamsın hoşgörülü olmaya çalışıyorsun ve köylüye hizmet ediyorsun. Köylü de her zaman camiye veya kahveye çıkamıyor. Bayanları ilgilendiren konular oluyor ve bunlardan haberdar olmak istiyor.

Vekillerin bile mesai saati belli, haftanın üç günü mesai yapıyorlar. Birde dünya kadar para alıyorlar. Belki hak ediyorlardır bilemem. Üstüne birde süper emekli oluyorlar. Bizim mesai 24 saat devam ediyor. İzin alıp gitsen bile arandığında izinliyim ben gelemem diyemezsin ve adamın cenazesi veya düğünü derneği varsa geri gelirsin genellikle... Onun gönlünü almaya çalışırsın. Düğünde bulunmazsan hoş bir durum olmaz ve olmuyor.

Ama bu kadar ilgili ilgisiz herkesi carcur ettirmeyin de aman mesai falan istemiyoruz. Biz mesleğimizi ve görevimizi; halkımızı ve mesleğimizi sevdiğimiz için yapıyoruz. Yapmaya da devam edeceğiz.

Feyzullah kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

18 Ağustos 2012 Cumartesi

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE-24




Selam sana ey gül yüzlü sevgili! Selam sana ey âlemlere rahmet olarak yaratılan kâinatın sultanı sevgili peygamberim.

Mevsimlik bir aşk değil bizim sana olan sevdamız. Biz senin Hz Ali’ (r.a) ın haber verdiği; ne çok uzun ve ne çok kısa olmayıp, uzuna yakın orta boylu halini,  iri kemikli ve iri yapılı halini, güçlü kuvvetli ve yakışıklı halin görmeden sevdik. Kıvırcıkla düz arası saçlı halini, yuvarlak yüzlü kırmızıya çalan yumuşak ve duru beyaz tenli halini görmeden sevdik. Siyah iri gözlerin üstündeki siyah uzun kirpikli halini görmeden sevdik. İri kemikli ve geniş omuzlu göbeğine kadar göğsünde kıl olmayan halini görmeden sevdik. Sakalı sık bir tutam, başı büyük ve hilal kaşlı halini, dişleri sık ve oldukça beyaz halini, yakını görmenin yanında gözleri uzağı da iyi gören ve yakını duymanın yanında uzaktan da sesi iyi duyan halini görmeden sevdik.

Birinci bakış masum bakış, ikinci bakıştan bakan kişinin sorumluluğunu ifade ederek; yürüdüğün zaman sağa sola bakmadan, sanki yokuş aşağı iner gibi rahatlıkla ilerleyen, küçük fakat sık adımlarla yürüyen halini görmeden sevdik. Bir şeye veya bir yere bakmak gerekirse; sağına ve soluna baktığında bütün vücuduyla dönerek bakan halini görmeden sevdik.

Sonuncu peygamber oluşunun nişanesi olarak iki omzunun ortasında bulunan nübüvvet mührünün gereğini yerine getirircesine insanların en cömert ve yardım gönüllüsü, en doğru sözlüsü, en yumuşak huylusu, en arkadaş canlısı halini görmeden bize aktarılanları dinleyerek sevdik.

Kimseye darlık vermemek için insanlar içinde yayılarak ve ayaklarını uzatarak oturduğunuz vaki olmadığını, umumiyetle kıbleye yönelerek oturan, yanına gelen misafirlere sırtındaki abayı sererek oturtan ve misafirine değer verip dikkatle dinleyip sonra söyleyeceklerini sonra söyleyen halinle sevdik.

Biz seni tatlı ve tesirli konuşmanın yanında; gür ve yüksek sesle ve kelimeleri tane tane söyleyen, önemli bölümleri üç defa tekrarlayan ve konuşurken muhatabının yüzüne bakarak ona değer verdiğini gösteren halinle sevdik. Hiç kimseye kötü söz söylemeyen ve konuşanın sözünü bitirmesini bekleyen halinle sevdik.

Hz Hatice’nin ilk eşinden olan üvey oğlunuz Hind(r.a)’a göre ise; daima düşünüp tefekkür eden ve sukutu ihtiyar eden, lazım hâsıl olmadıkça boşa konuşmayan, konuştuğunda açık ve fasih yani dilin bütün kaidelerine uyarak doğru, güzel ve açık şekilde ifadeyi anlam ve ahenk bakımından kusursuz konuşan halinle sevdik. Kahkaha ile gülmek şöyle dursun, çok nadir gülen ve ekseriyetle tebessüm eden halinle sevdik. Kızgın hallerinde de, normal hallerinde de daima hakkı söyler ve doğruyu konuşan halinle sevdik. Konuşulması ve anlatılması gereken şeylere bazen kinaye yoluyla değinen, hatalı olanların hatalarını direk olarak yüzüne vurmayıp ‘bazılarınız şöyle yapıyor yapmasın’ ya da ‘size ne oluyor da şunları şunları yapıyor’ diyen halinle sevdik.

Belirli bir giyim tarzı benimsemeseniz de; sade giyinmeyi seven, ekseriyetle yeşil ve beyaz giyen, bazen de işlemeli kaftan giyen halinizle sevdik. Beyaz teninize ne de güzel yakışırmış atlas kaftan. Hala bulunur mu acaba üzerinde kırmızıçizgiler yer alan ve Hülle-i Hurma adı verilen Yemen kumaşı kumaştan. Velhasıl biz seni elbisesini topuktan aşağı uzatmayan, sarığının uzayan ucunu sırtına omuzlarının arasına sarkıtan halinle sevdik. Son dakikalarında rabbine el dokuması sert bir entari ve hastalığında yatarken üzerine örttüğün yamalı bir örtüyle göç eylediğin halinle sevdik. Sandalet şeklinde takunya şeklinde bağları bağlanarak çöl sıcağında giydiğin ayakkabılarınla sevdik.    

Burun temizleme ve taharet gibi işler hariç her zaman sağ eliyle iş gören, banyo ve tuvalet hariç her yere sağ ayak ile giren, ayakkabı ve elbiselerini giymeye sağ ile başlayıp, sol ile çıkarmaya başlayan halinle sevdik. Bir şey dağıtacağı zaman, dağıtmaya sağdan başlayan ve her işe besmele ile başlayan halinle sevdik.

Günümüzde öyle buhranlı günlerden geçiyoruz ki; bak yine kar yağıyor üzerimize. Karanlık sarıyorken etrafı biz sensizliğin ayazında üşüyoruz yine. Kar beyaz olur bildiğim, lakin siyaha ve siyahın karanlığına boyanıyor sanki insanlık. Yaşayacak öyle bahar, öyle huzur dolu günler varken, ne diye kargaşa, savaş, huzursuzluk peşinde koşarız anlamış değilim.

Biliriz senin ve ashabının çektiği sıkıntı ve ızdırapları çekmeden, hayatın ağır ve çileli imtihanından geçmeden cennet kolayca kazanılacak kadar ucuz değil. Ama dünya saadetini ve sonucunda ahiret saadetini kazanmak değil mi hedef? Öyleyse bir mucize tekrar yaşansa, bin dört yüz önce gerçekleştirdiğin asr-ı saadet tekrar yaşansa olmaz mı?

Ya da en azından kendi hayatlarımızda bunu yaşamayı sağlasak, vicdanlarımız gelse gösterdiğin kuran ahlakını yeniden hakkıyla yaşamaya. Daha vakit var deyip avunurken, hemen şimdi sarılsak kuranın ışığında gösterdiğin yolda yaşamaya, acaba kalan ömrümüz yeter mi bunları yaşamaya… Acaba kötülük dürtüleyen şeytanı memnun edercesine nefsanî duyguların peşinde koşarken insanlık, döner mi güzelliklerin yaşandığı, barışın ve huzurun hâkim olduğu aşamaya…

Bir dua ey resul, bir dua ediver de kalbimin zümrüt tepelerinde yaşanası bir hayatım olsun. Allah azze ve cellenin bizi iki cihanın saadetine eriştirmesi için bir dua…  bir dua ki; yalan yanlış giden hayatımız hakiki kurtuluşa doğru yol bulsun.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

14 Ağustos 2012 Salı

KADİR GECENİZ MÜBAREK OLSUN



İnsanlık âleminin hidayetine vesile olacak önemli gecelerden biri de Ramazanın son on günü içerisinde olduğu belirtilen ve ramazanın 27. gecesinde kutlanan kadir gecesidir. Yüce Allah bu gece hakkında şöyle bu­yuruyor: “ Biz onu ( Kuran’ı) Kadir Gecesinde indirdik. Kadir Gecesinin ne olduğunu sen bi­lir misin? Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gecede Rablerinin izniyle Melekler ve Ruh (Cebrail),  her  iş için iner dururlar. O gece, esenlik doludur. Ta fecrin doğuşuna kadar.”(Kadir Sûresi Âyet:1-5.ayetler)

Bir hadisi şeriflerinde peygamberimiz yeryüzüne inen meleklerin sayısını: "O gece yeryüzüne inen meleklerin sayısı çakıl taşlarının sayısından çok daha fazladır" (Hak Dini Kur an Dili. 6:4592) şeklinde ifade etmektedir. Bir kimsenin iyilik ve kötülüğü, Allah'a olan kulluğu ile ölçülür. Melekler işte Allah’a olan kulluğumuzu görmek ve fecrin doğuşuna kadar Allahın affını, bağışlamasını, bereket ve feyzini, esenlik ve ihsanını dağıtırlar. İmanı olduğu halde, İslâm'a uymayan hal ve hareketleri varsa bu insan günahkâr insandır. Bu günahkâr insanlara ve gafil müminlere de acıyarak ve buğz ederek bakarlar.

Bin ay seksen üç seneye denk gelir. Geçmişte evliya ve Salih kulların ortalama ömrü boyunca kazandığı manevi mertebeyi bir gece de kazanma fırsatını bizlere sunmakta olan bir zaman dilimi olan gece, kadir gecesidir. Resulullah (s.a.v.)sahabelere İsrail oğlundan bir kişinin Allah yolunda bin ay silahlı olarak cihat ettiğini anlatmışlardı. Sahabeler bunu duyunca şaşırarak kendi amellerini az görmüşlerdi. Bunun üzerine kadir gecesi indirildi. Başka bir rivayete göre peygamberimiz sahabelere; İsrail oğullarından dört kişinin seksen yıl boyunca hiç günah işlemeden sadece ibadet ettiklerini anlattı. Sahabeler bunu hayretle karşıladı. Bunun üzerine Cebrail gelerek: “Ey Muhammed, ümmetin o birkaç kişinin seksen sene ibadetinde hayrete düştüler. Allah sana ondan daha hayırlısını indirmiştir" diyerek Kadir Suresini okudu ve "İşte bu senin ve ümmetinin hayran kalışından daha hayırlıdır" buyurdu. (Tecrîd-Sarîh Tercümesi, VI, 313).

Peygamberimiz Hz Aişe validemizin rivayetine göre Kadir Gecesi ile ilgili olarak: “Ramazan’ın son on günlerinde Camiye kapanır İtikâf ederdi ve “Kadir Gecesini Ramazan’ın son on gününde arayınız.” (Riyazüssalihin, II. 465) buyururdu. Aişe validemiz başka bir rivayetinde ise: “Resulullah (s.a.s.) Kadir Gecesini Ramazan’ın son ön gününün tek sayılı gecele­rinde arayınız” (Buhârî, Leyletü'l-Kadir, 3; Müslim, Sıyam, 216) buyurmuştur. Yüce rabbim bu mübarek gecenin feyiz ve bereketine cümlemizi ortak eylesin. 

Kadir gecesinde indirilen Kuran kerim ne olduğunu ve niçin indirildiğini ise Kur’an-ı Kerim İbrahim suresinin 1. ve 2. ayetlerinde şöyle ifade ediyor: “Elif Lâm Râ. Bu Kur’an, Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, mutlak güç sahibi ve övgüye lâyık, göklerdeki ve yerdeki her şey kendisine ait olan Allah’ın yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.”

Kadir gecesinin ihya edilmesi sonucu kazanılacak mükâfat konusuna dönecek olursak; peygamberimiz Ramazanın son on gününde aramamızı tavsiye ettiği bu gecenin değerini ve bağışlanma vesilesi olduğunu çok iyi bilirdi. Kendisi her zamankinden çok ibadet eder ve aile fertlerini de bu konuda uyarırdı. Kadir gecesinin ihya edilmesi neticesinde elde edilecek mükâfatı: “Faziletine inanarak ve karşılığını Allah'tan bekleyerek Kadir gecesini değerlendiren kişinin geçmiş günahları bağışlanır.”(Tirmizî, Savm 1; Buhârî, savm6; Terâvih 1, Leyletü'l–kadr 1) diyerek haber vermektedir.

Hz Aişe validemiz peygamberimiz: “Ey Allah'ın Resulü! Kadir gecesinin hangi gece olduğunu bilecek olursam, o gece nasıl dua edeyim? ”(Tirmizî, Daavât 84) diye sorduğunda. “Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni affet diye dua et ” buyurdular.

Allah'a ve diğer iman esaslarına inanan bir insan, öldüğü zaman Mümin ve Müslüman sayıldığından Müslüman olarak işlem görür. Böyle birisinin âhiretteki durumunu Peygamberimiz (a.s.m.) şöyle dile getiriyor: "Kim Allah'tan başka bir ilâh olmadığını bilerek ölürse cennete girer." (Müslim, İman: 43.)

Böyle mübarek gün ve gecelerde ölenlerin ise; o vaktin hürmetine, ayrı bir muameleye tabi tutulacaktır. Bu konudaki bir hadis-i şerifte peygamberimiz: "Bir Müslüman cuma günü veya gecesi ölürse Cenâb-ı Hakk onu kabir fitnesinden (sualinden ve azabın­dan) kurtarır."buyuruyor. (Tirmizî, Cenâiz: 73; Müsned, 2: 176.)

Bunun yanında imandan yoksun olan, mü'minlere karşı sürekli düşmanlık duyguları taşıyan bir kimsenin durumu ebedi bir kayıp ve büyük bir hüsrandır. Kadir Gecesi'nde de ölse sonuç değişmeyecektir.

O halde merhametli olan Allah’ın kulları olarak; herkese merhamet edelim. Affı ve affedeni seven Allahın kulları olarak affedelim. Dargınlık, küslük ve kırgınlıkları bir kenara bırakarak barışalım. Dünya ve ahiret mutluluğunun anahtarı olan namaz dinin direği, kulun rabbine miracı, gözümüzün aydınlığıdır. Bizi yanlışlık ve günahlardan alıkoyan namazlarımızı Ramazan ayının bizlere vermiş olduğu huşu içerisinde kılmaya özen gösterelim. Geçmişte kazaya kalan namazlarımızı kaza edelim.

Birlik ve beraberliğimizi sahip çıkarak kenetlenelim. Aynı Allahın kulları, aynı peygamberin ümmeti, aynı kıbleye yönelen bizler; Müslüman ve aynı dinin kardeşleri olduğumuzu unutmayalım. Kardeşlerimize karşı merhametli davranalım. Hataları bağışlayalım. Kusurların peşine düşmeyelim. Günahları örtelim. Böyle yapalım ki, bizlere merhamet edilsin, hatalarımız bağışlansın, kusurlarımızın üzeri örtülsün. Hepsinden ötesi Mevla’mız bizden razı olsun, bizi sevsin.

Gündüzün güneşi ısıtsın ruhumuzu, gecenin güzel yüzü yüreklerimize dokunsun. Şeytan aleyhilla’neh bizlerden bu gece ve sonraki gecelerde bizlerden hep uzak olsun. Melekler her an yardım için başucumuzda olsun. Kuluna şah damarından daha yakın olan ve kendisine dua edenleri geri çevirmeyen, günahları çokça bağışlayıp her şeyi bilen ve gören rabbim tüm dua ve ibadetlerimizi kabul eylesin.  

Avuçların açıldığı, gözlerin yaşardığı, ilahi esintilerin kalpleri okşadığı anın bir asra bedel olduğu bu gecede dualarımızla birleşelim. Allah'ın rahmeti, bereketi bizimle olsun, gönül güneşimiz hiç solmasın, yüzümüz aydın olsun, kabirlerimiz nur dolsun, makamlarımız Firdevs olsun.

Bin damla nur serpilsin yüreklerimize, bin tatlı mutluluk dolsun günlerimize, gülücükler getirsin dudaklarımıza. Bin bir hayallerimiz gerçek olsun yaşamlarımızda. Borçlarımızdan, ceza ve günahlarımızdan kurtulmak için bu gece dua edelim. Allah affeden ve bağışlayandır, unutmayalım. Eller semaya kalkıp, yürekler hep birlikte atınca bu gece, gözler sevinç yaşlarıyla dolsun. Öyle içten öyle samimi olarak nedametle ağlasın ki gözlerimiz; pişmanlığımız akan gözyaşlarını bile tebessüme çevirsin.

Bu gece kulun yalvarış ve yakarışlarını Yüce Mevla'ya sunacağı ve O'nun sonsuz affından, merhametinden, iyiliğinden bol bol yararlanacağı umut, huzur ve müjde gecesidir. Varlığı ebedi olan, merhamet sahibi, adaletli Yüce Allah kendisine dua edenleri geri çevirmez. Bu gecenin ve yaşadığımız günlerin feyzi üzerimize sağanak sağanak yağsın. Rabbimizin rahmeti ve bereketi üzerimize, bereketi evlerimize, nuru bedenlerimize, imanın sıcaklığı ve huzur esintisi yuvalarımıza dolsun.

Ümit edelim ki bu mübarek gece başta olmak üzere, diğer gecelerde ve gündüzlerde, ülke olarak zor günler geçirdiğimiz; fakat gelecek adına umutla dolu olduğumuz şu dönemlerde yeniden bir uyanışa vesile olur. Ülkemize ve insanımıza hainlik ederek kendi ayağımıza kurşun sıkanlarla ve onları kirli emelleri için kullanan şer odaklarının oyunun bozma yolunda kararlı bir tutum sergileyişe vesile olur.

Bin aydan daha hayırlı bu mübarek gecenin büyüsüne kapılarak hidayet yolunda daha emin adımlarla yürümeye çalışmamız dileğiyle, mübarek kadir gecesi kandilimiz mübarek olsun.
Rabbim daha nice kandilleri birlik ve beraberlik içinde yaşamayı bizlere nasip eylesin.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

12 Ağustos 2012 Pazar

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE-23




Ey karanlık ve zifiri gece de karıncanın sesini duyup da duasına icabet eden ulu Allah’ımın kutlu elçisi! Ey günahları affettirecek olan; Allah’a saygıyla kulluğun, pişmanlıkla akan gözyaşı ve hastalılara karşı sabırla karşılık vermendir diyen gül yüzlü sevgili! Ey güzel ahlaklı ve tevazulu olarak tedbir aldıktan sonra gelecek olan kazaya razı olarak belalara sabır göstermeyi öğütleyen hayat rehberim.

Kötü ahlakla cimrilikten hayatının her anında bizleri men edip, gizliden gizliye sadaka vermenin ve yakın akrabayı ziyaret ederek görüp gözetmenin; rabbimizin bize olan rahmetini coşturacağını haber veren sevgili peygamberim!  Cehennem ateşini, orucun söndüreceğini haber veren kâinatın hâkimi ulu Allah’ın, Ey gül yüzlü sevgili elçisi!

Niyeti bizi aç ve susuz bırakmaktan ziyade, bize açların halini anlatmak isteyen oruçlarımızı, cehennem ateşimizi söndürmesinin yanında rabbimizin bizden razı olması için tutuyoruz. Şu mübarek ramazan günlerinde tuttuğumuz ağzımızın bu orucuyla sana binlerce salât ve selam olsun.

Biz ki; gece sabahlara kadar namaz kılan bir peygamberin, gündüz ettiklerimiz yetmezmiş gibi gece sabahlara kadar kahvede argo kelimelerle boş ve faydasız sohbetler eden, teknolojiyi evine taşıyabilenlerimizin ise bilgisayar başında faydalı bilgiyi öğretmeyen sayfalarında sabahlayarak gözleri şişen ümmetiyiz… Biz ki; senin peşinden yürüyoruz deyip, hayatımızda yaratan tarafından kabul olup olmayacağını bile bilmediğimiz üç beş toz zerresi olarak ifade edebileceğimiz Salih amellerimizle avunurken kaybolmuşuz yolda. Senin yolundayız, sen bizim önderimizsin deyip dursak da yolunu kaybetmişiz aslında. Küçücük bir çocuk bile kaybolduğunda, kayboldum diye ağlayıp ona buna sorup, yolunu ararken… İnsan ki; ebedi yolunu aramaz hala, kaybolduğumuzun farkında bile değiliz.

Senin gösterdiğin yolda yürümemek ve yaratanın buyruklarına kafa tutup aksini yapmak ne haddimize ki; biz onu yapıyoruz. Sonra birden düşüyor ölüm karanlığı üzerimize. Geriye dönüş ve pişmanlık için çok geç oluyor.

Bir mezar taşı olacak bizden yarına kalacak olan; aslında biliyoruz onu da başkasıdır yaptıracak olan… Ama hala hayatımız yalan ile dolan…

Biliriz ki; lafı gizleyen değil, faydalı sözü açıkça söyleyen mert olur. Müslüman her anı halinde doğru ve dürüst olur. Konuştuğu her sözü hakikat olur. O söz ki; ağızdan çıktı mı bir daha geri alınmaz dert olur. Öfkeyle kalkan bir zaman sonra kendini zararla yerde oturmuş bulur. Hızlı çıkış yapmadan, öfkeye kapılmadan konuşmayı hesap etmek yerinde olur. Hızlı kalkış veya yüksek uçmak bize hoş gelse de bilmek gerek, düşüşü de aynı oranda sert olur.

Gördüm ki ömrü hayatımda hep hızlı yükselenlere imreniliyor. Bilseler ki; en fazla yükselenler toz, duman, tüy ve samandır.

Gel gör ki; hep üç kuruşluk doğrusu bulunmayanlar ve doğruları da cebini doldurmak için sahiplenenler günümüzde el üstünde tutulur oldu. Hak edenler değil, üçkâğıtçılar, alavere ve dalavereciler daha fazla cebini doldurabilmek için bir yere gelmek için cebinden üç beş kuruş harcayanlar adam yerine konularak yönetici yapılır oldu. İşler; dinin emirlerini uygulayarak ve senin yolunda yürüyerek değil de, haksız dünyevi emellerini elde etmek için dini bile kullananlara, böyle yaptığı bilinip söylenip dururken, ehline değil de üçkâğıtçılara verilir oldu.

Kötülerin revaçta olduğu günümüz dünyasında, hiç hak etmedikleri halde kötülere değer verilip, yüzlerine söylenemeyenlerin arkalarından konuşulmaktadır. Yüzlerine karşı sanki en iyi ve en dürüst onlarmış gibi davranışlar sergilenmektedir. Oysa sen ‘komşusunun şerrinden emin olmadığı kimse bizden değildir’ dersin. ‘Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır’ dersin.

Senin bu sözlerin ışığında haksızlık ve yanlışlara deyemeye çalıştığımız için bizi sevmezler. Böyle gelmiş olsa da böyle gitmesin demeye çalıştığımız için bizi sevmezler. Zaten ‘doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar’ demiş atalarımız. Bozuk düzenlerinin çarkına çomak sokulduğu için, haksız menfaatlerinin zarar görmesinden korktukları için, şeytani işlerine ket vurulmasına engel olmak için, hakikati dile getirenleri istemezler. Zaten bunun için seni de öz yurdundan çıkarmışlardı.

Biz ki; ehil değiliz senin kadar dile getiremeyiz hakikati. Senin kadar etkili ve ikna edici söyleyemeyiz sözü. Bu yüzden yanlış anlaşıldığımız ve yanlış ifade ettiğimiz de olabilir. Bazen sözün tesir etmediği durumlarla karşılaşıyoruz. Doğru ortadayken kabul edilmediği durumlarla karşılaşıyoruz. Bazen hakikaten yanlış anlaşılıyoruz. 

Yanlış anlaşıldığımda özür dilemesini biliyorum diye beni haksız sanıyorlar. Oysa özür dilemem karşımdakine verdiğim değerin, egolarımdan yüksel olduğu göstermek içindir. Gurur ve kibir duygularından uzak olduğumu göstermek içindir. Alınganlığından ve kibirinden dolayı bize küstüğünü ve dargınlık gösterdiğini hissettiklerimize ilk fırsatta selam vermemiz onun bunu çok hak ettiğini düşünmemizden değil, sen dargınlığın Müslüman’a yakışmadığını ifade ettiğin indir. ‘Üç günden fazla dargın duran bizden değildir’ dediğin içindir.

Ben ki; hatalarımla ve eksiklerimle senin yolundayım. Biz ki; kendimize senden başka önder ve rehber bilmeyiz. Rabbim bize razı olduğu kullarından olmak ve senin ümmetliğine layık birer kul olmak nasip eylesin. Rabbim bize senin şefaatini nasip eylesin.

Amin!...

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

9 Ağustos 2012 Perşembe

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE-22



‘Canı yanan kişi sabretsin. Can yakan kişi de yanacağı günü beklesin’ diyen gül yüzlü sevgili peygamberim! Sana binlerce salât-ü selam olsun. Senin bu sözünü dinleyip, kötülüğe karşı sabredip, kötülüğe iyilikle karşılık vermeye çalışıyoruz.

Lakin dağların doruklara çökmüş yoğun bulutlar gibi İslam diyarlarına zulümler çöreklendikçe çörekleniyor. Açlık ve sefaletle boğuşmak şöyle dursun, İslam düşmanlarının akıl almaz işkencelerine maruz kalıp yerlerde sürükleniyor. Gözyaşları yağmur taneleri gibi yere düşüyor. Dünya gözü önünde yapılan zulümlere göz yumuyor. Doğal yeraltı kaynağı olmayan yerlerde insanlar açlıkla ve acımasız insanların saldırılarıyla boğuşurken, yeraltı kaynağı bol olan, petrol ve diğer değerli maden yataklarının bulunduğu yerler güçlü ülkeler tarafından çeşitli yol ve bahanelerle saldırıya uğrayıp talan ediliyor.

Mazlum insanların, Mazlum halkların söndürülmüş ışıkları, karanlıklarını zifir basmış. Yetmezmiş gibi satın almış gibi sahip çıktıkları yurtlarımızda oyunlarını kolayca oynasınlar diye, satılmış yöre halklarımız da sahiplerine hizmet edip onların isteklerine itiraz etmeden karşılık vererek, sokuldukları imansızlaşan ve insafsızlaşan şehvetlerinin koynunda yaşıyorlar.

Yüreklerimizde kırsak da zulümlerini, kendilerinden seçtikleri tanrılarının ve sahiplerinin arzularını yerine getirerek can yakan mazlum insanların haksızlık ve eziyetlerini bizim yakmaya çalıştığımız mumlar söndürmüyor. Ettiğimiz dualardan umut kesmesek de, yaşanan sıkıntı ve zulümleri durdurup neşe ve huzur ortamına döndürmüyor.

Sayılı nefesler yaşanıp, hak yolunda senin önderliğinde zamanın sonsuzluğuna doğru yaşanırken, senin özleminle yanmak kaynatır kararmış vicdanlarımızı. Tuzlu yemek yiyip sabaha kadar su dolu deryalar gören kişi misali, özlemin kaynatıp akıtır bedenlerimizin tuzlu sularını. Her türlü mezalim ve yaşanan sıkıntılara göğüs gererek, canımız yansa da sabredip, can yakanların ve göz göre göre hak gasp edip,  can, mal, ırz ve namus gibi kutsalları hunharca çalanların Allahın mutlak adaletinin tecellisi sonucu yanacağı günü beklerken şeytana teslim etmemek tek gayemiz hayat yularını…

Ey gül yüzlü sevgili sultanım! Senin önderliğinde hak yolundan yürümeye çalışırken, her sıkıntıya kanlanıp doğacak şafağımızı beklemekteyiz. Biz ki siz peygamberler gibi günahlardan korunmuş değiliz. Bu yüzden hatalarımıza ve günahlarımıza bilerek veya bilmeyerek pek çok günahlar eklemekteyiz. Karbüratörü tıkalı araba misali senin peşinde iki ileri bir geri teklemekteyiz.

Sevgili sultanım! Sen ki; insanların en zenginliği olmayı, kanaatkâr olmak; insanların hayırlısı olmayı, onlara faydalı olmak; insanların en adaletlisi olmayı, kendin için istediğini onlar için de istemek ve istemediğini onlar için de istememek olarak ifade ediyorsun. İnsanların Allah’a en yakını olmayı, onu çok zikredip görüyormuş gibi ibadet etmek; olgun iman sahibi olmayı, güzel ahlaklı olmak, kıyamet günü nur içinde haşir olmayı, hiç kimseye zulüm etmemek olarak ifade ediyorsun.

Merhamet edilsin istiyorsan merhametli ol ki; sana da yaratan tarafından merhametli olunsun;  günahların azalsın istiyorsan çokça tövbe edip yaratana yalvar ki; sana günahlarını affederek lütufta bulunsun. Allah’a kullarını şikâyet etme, onların en kerimi olursun. Temizliğe devam edersen rızkını bol bulursun. Kimseye kızmazsan Allah’ın da sana kızmasından ve gazabından kurtulursun.  Haramlardan sakınırsan dualarını kabul edilmiş bulursun. Kusurları görmezsen, insanların hata ve ayıplarını araştırmayıp, kardeşlerinin gördüğün ayıplarını gizlersen, seninkileri de gizlenmiş ve insanlara karşı kendini rezil olmamış bulursun.

‘Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorsan, Allah ve resulünü sev, onların sevdiklerini sev, sevmediklerini sevme!’ buyuruyorsun. Biz ki yaratanı yaratandan ötürü severiz. Kin gütmeyip, dargın durmayıp, sevmesek de merhaba deriz. Ama sevdiklerimizi de sadece Allah rıza için severiz. Söylediklerimizi de doğru ve faydalı olduğuna inandığımız için, Allah rızası için söyleriz. Bunda da hata edersek, yanlışa düşersek Allahtan af dileriz. Senden de şefaat dileriz.  

Yaratan rabbim bizleri affedip bağışlamazsa, hiç hak etmesek de onun sevgili resulü ve kâinatın şerefine yaratıldığı Muhammed Mustafa’sı olarak şefaat sancağının altına bizleri almazsan bizim halimiz nice olur.

Şefaat ya Resulüllah. Başta yazısını okuyarak, bilgilerinden seninle bir sahabe arasında geçen konuşmayı okuduğum Ali El-Muttaki olmak üzere İslam’a inanan eksik ve hatalarıyla tebliğ ettiğin hak dine boyun eğen tüm kardeşlerimize şefaat ya Resulüllah.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

6 Ağustos 2012 Pazartesi

KURŞUN ORUÇ BOZAR MI? KOMUTANIM




‘Kurşun oruç bozar mı komutanım?’

Bozmaz evladım bozmaz, sen şehit oğlu şehitsin. Sen ağzının orucuyla cennetliksin. Seni vurarak Türk’ü susturmak istiyorlar, hakkı ve hakikati, adalet ve doğruluk için söylemeyi engellemek istiyorlar. Dilini kesseler eliyle, elini kesseler gözüyle işaret ederek, nefesi çıktığı müddetçe söyler sözünü, arar mazlumun hakkını ve sorar er veya geç yapılanın hesabını...
Sen rahat uyu, ey bu vatan için tertemiz alnından vurularak vatan için, din, hakkı hâkim kılmak için, bu toprağa düşmüş ey şehit atasının şehit evlatları.

İlk şehitlerimiz siz değilsiniz, son şehitlerimiz de siz olmayacaksınız belli. Bu hainler ihanete devam ediyor ve görünüşe göre daha çok edecek. Ama biliniz ki; bu vatanın tek bir metre karesini onlara vermeyeceğiz. Onlar susturmak istese de mazlumun aramaktan geri durmayacağız. Zulüm ve haksızlık karşısında asla susmayacağız.


Ama bugün yine içimiz kanıyor. Medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla dünya kaynıyor. Şeytanın askerleri aylak durmuyor ve her gün yeni bir zulüm, hiç mi renk renk açamayacak gönüllerimizde büyütmeye çalıştığımız allı, morlu ve beyazlı, evet beyazlı yaşatmaya çalıştığımız güller gülüm? 

Bizler gerek toplum olarak, gerek Türk halkı olarak, gerek ülke olarak, gerekse dünyanın huzur ve saadetini ön planda tutan İslam dinine inanan topyekûn dünya Müslümanları olarak, barışı ve huzuru, kardeşliği ve hoşgörüyü hâkim kılmak istedikçe; kendilerini dünyanın sahibi sanan birileri ısrarla savaşı körüklüyor. Anarşiyi, öldürmeyi ve halkları birbirine kırdırmayı körüklüyor. Kendisinden olmadığını düşündüklerini bin bir türlü hile ve oyunlarıyla yok etmeğe, elinde ne türlü bir zenginlik varsa, yeraltı doğal kaynağı varsa alması ve almaya çalışması hiç bitmeyecek mi gülüm?

Şehit anaları ağlamasın artık yeter bu beceriksiz siyasilerden çektiğimiz, yeter artık onlar geldi terör azdı. ‘Anadolu topraklarında ağlayan çok ana dolu’ diyor haklı olarak bazı kardeşlerimiz. Evet, canımız yanıyor. Şehitler ardı sıra toprağa veriliyor. Ellerimiz kollarımız bağlı şahadet şerbetini içenlerin arkasından çaresiz dillerden dualar gönderiliyor.


Yeter artık ey oy verdiklerimiz şehit istemiyoruz. Bu terör bitsin istiyoruz. Evet, istiyoruz da; terörü onlar mı getiriyor. Hiç iktidardaki bir hükümet terör ister mi?  Yani terörü onlar mı getirdi? Peki, terör ve PKK, daha önce ASALA önceden yok muydu? Kim getirdi terörü, terör yeni mi geldi? 30-40 yıl önce terör yok muydu? Ben kırk yaşındayım. 40 yıldır Türkiye de terör devam ediyor. Bir sürü iktidar değişti. Yoksa Türkiye de o günlerde 30000 den fazla vatan evladı kalp krizinden mi öldüydü? Bırakalım kardeşlerim bu işleri...

Ergenekoncuların içerde olduğu düşünüldüğünde ‘Ordusu hapiste olan bir ülke 8500 şehit verdi’ denilebilir. İlk bakışta doğru gibi algılansa da; Ordusu serbestken ki 10 yılda 30000 şehit verdiğimiz, ordusu hapisteyken ki son 10 yılda (son 10 yılındaki zamanında çoğunda da yine dışarıdaydı ordusu yine) 8500 şehit verdiğimiz göz önünde bulundurmak da lazım. Keşke hiç olmasa ve analar hiç ağlamasa...

Ramazan ayında olduğumuz ve iftar sofraları kurulduğu için mi terör oluyor. Şehitler geliyor. 20 yıl önce, 30 yıl önce iftar etmeyenler yok muydu iktidar da? Neden bitirmediler terörü? Bitmezdi terör. Türkiye güçlenmek, ekonomik, sosyal ve siyasal olarak güçlenmek istedikçe terörü daha da azdırmak isteyen ve Türkiye’nin ayağına taş bağlayıp yavaşlatmak isteyen dış servisler hep oldu ve bundan sonra da hep olacaktır.  Bakıldığı zaman Türkiye’nin hep güçlü olduğu dönemlerde, güçlü bir siyasi iradeye sahip olduğumuz dönemlerde terör hep azmıştır.

Şehit analarının ağlamaması için; dünyayı yönetmeye kalkan ve bunun için kan ve gözyaşı dinlemeden her türlü oyunu oynamaya kalkanların oyunlarına ve dönen tekerlerine çomak sokmadığımız, birçok zamanlar olduğu gibi ABD ikna olduysa bizde ikna olduk dediğimiz gibi dersek inanın teröre gerek kalmaz. Eğer ki; terör olayları hızlandıysa ve menderes döneminde ASALA, Özal ve Erdoğan döneminde PKK terörü arttıysa bilin ki İsrail ve ABD başta olmak üzere diğer oyuncuların tekerine çomak sokulmuş demektir. Ülkemizi bölmeden ziyade birinci amaçları bizi kendi sorunlarımızla boğuşur hale, dünya da yaşanan olaylara sözü olamaz hale getirmek ve Türkiye Cumhuriyetini pasifleştirmek asıl hedef. İnsanlık dramlarına bitaraf kalmamızı sağlamaktır. Asıl hedef zulme ve zalime sessiz kalmamızı sağlamaktır

Şehitlere Allah rahmet eylesin... Vatan bekleyen emniyet mensuplarımıza Allah yardım eylesin.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey 

4 Ağustos 2012 Cumartesi

GÜL YÜZLÜ SEVGİLİYE-21


Ey gül yüzlü sevgili efendim ben senin yoluna toprak olayım. Yaz sıcağında yorgunluktan oluşarak alnından süzülüp sağ yanağından aşağıya doğru akan terin olayım. Sen bastığında ayağının izini saklayan ve günümüze hatıra olarak hala saklanıp ziyarete açılan taş olayım. Lakin biz günahkâr ümmetini şefaatinden mahrum eyleme.

Biliyoruz bizler senin yolundan çok uzağız. Hatalarımız ve günahlarımız çok olsa da; tek gayemiz senin yolundan, gösterdiğin nurlu yoldan yürüyerek sana layık ümmet olmaktır. Böylece kâinatın sahibi, eşi ve benzeri olmayan, mutlak kudret sahibi yüce yaratıcımıza yakın olmaktır. Onun razı olacağı kullar olmaktır. Bizleri sevginden, şefaatinden ayrı ve gayri koyma.

Allah’ın selamı ve rahmeti sanadır. Sen ki her kese selam verirdin. Sen ki öz bakımına çok dikkat ederdin. Saçını sakalını ve kıyafetini her zaman düzenli tutardın. İnsanlara hoş görünmeni sağlamak için yanında sürekli ayna tarak ve misvak bulundururdun. Hata saç bakımını iyi yapabilmek için zeytinyağı sürerdin. Hep temizliği ön planda tutar, ‘imanın yarısı temizliktir’ ‘temizlik İmandandır’ diye söylerdin. Evini her gün mutlaka süpürürdün. Ayakkabılarını giyecek olduğun da silkeleyerek giyerdin. Tuvalete girmeden önce çoraplarını çıkarırdın ve paçanı sıvardın. Tuvalete sol ayağınla girerdin ve sağ ayağınla çıkardın. Taharette alırken, hep sol elini kullanırdın. Ayakta hacet gidermez, tuvalette mutlaka otururdun. Sonra abdest almadan önce sızıntı olursa diye bir süre beklerdin. Sürekli abdestli olmaya ve abdestli gezmeye çalışırdın. Cuma günü mutlaka gusül abdesti alırdın.

Allah’ın her türlü nimeti sanadır. Sen ki açları doyurur, fakirleri gözetir, malını Allah yolunda harcardın. Sen ki besmele çekerek yemeğe tuz ile başlardın. Yemekte mutlaka yeşillik bulundururdun. Üzümü hapur hupur ağzına götürmeyip teker teker yerdin. Yemek esnasında hep hayırlı şeylerden konuşurdun. Sofradakilerin iştahını kaçıracak sözlerden uzak dururdun. Yemekten tam olarak doymadan kalkardın. Gece bulaşıkları bekletmezdin. Artan yemek olursa, yemek kaplarının üstünü mutlaka örterdin. Pazartesi ve Perşembe haftada iki gün oruç tutardın.

Allah’ın yardımı dostluğu sanadır. Sen ki şaka dahi olsa asla yalan söylemezdin. Ya hayırlı bir şey konuşurdun ya da susardın. Sevdiğin kişiyi sadece Allah için severdin. Namaz kılanın önünden geçmezdin. Ezandan sonra ezan duasını okurdun. Hiçbir zaman hiç kimseye en ufak bir zarar vermemeye özen gösterirdin. Karıncayı bile incitmemeye çalışırdın. Çarşıda pazarda bağıra çağıra dolaşmazdın. Yatmadan önce yatağını silkelerdin. Uyurken mutlaka sağa tarafına yatardın. Yatmadan önce ve kalkınca saçlarını tarardın. Genellikle beyaz ve yeşil elbise giyerdin.

Gül yüzlü sevgili tüm bunları yaparken mutlaka birer sebebi vardı. Bugün bizleri bir nemelazımcılık sardı. Bunların çoğunu önemsemez olduk. Senin yaptığın bu davranışları yapmaz, yapmadıklarını yapar olduk. Sadece dillerimizle ümmet olduğumuzu söyleyip durduk. Haramlara koşar olduk, İslam’ın emirlerinden kaçar olduk.

Ey gül yüzlü sevgili! Seni bekleme de insanlık. Yeniden gelsen, bir daha kurtarsan şu insanlığı saplanıp kaldığı kör cehaletten… Doğruyu bilirken, hakikati gizleyen, yada onu eğip büken ve işine geldiği gibi hareket eden, şu zalim insanların elinden mazlumları bir kez daha kurtarsan olmaz mı?

Yönünü kaybetmiş okumuş, mürekkep yalamış kör cehalet yolunda insanlık. Bildikçe daha çok sapıtıyor. Mal mülk kazandıkça daha çok azgınlaşıyor. Yeniden bir yön versen olmaz mı?

Yoksa bu gidiş hayra alamet değil ey gül yüzlü sevgili peygamberim.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey