14 Kasım 2009 Cumartesi

HAKLININ YANINDA YER ALMAK


Toplum içinde yaşayan insanların, birbirlerinin haklarına saygı göstererek, barış içerisinde insan olmanın bir gereğidir. Toplumun ve ülkemizin tüm insanlarının her türlü fitne, fesat ve kargaşadan uzak kalması yolunda herkes ve her kesim üzerine düşeni yapmak zorundadır. Bu cihetle hakkın yani doğrunun yanında yer almalıdır. Haklının yanında yer almalıdır. Haklıya destek olmalıdır.



Bir gün bedevilerden biri peygamberimizden alacağını istemeye gelmişti. Alacağını isterken de peygamber efendimize ağır sözler söylemişti. Sahabeden bazıları ‘sen kiminle konuştuğunu bilmiyorsun’ demişlerdi. Adam hiç onlara aldırmadan ‘ben hakkımı istemeye geldim’ demişti. Bunun üzerine Hz peygamber; ‘siz onun tarafında yer almalıydınız. Çünkü adam hakkını istiyor’ demişti. Havle adındaki kişiden ödünç aldığı hurmalar ile bedeviye olan borcunu ödemişti. Bedevi ise ‘ sen benim hakkımı çok iyi bir şekilde ödedin. Allah’ta sana mükafatını tam olarak versin’ diye dua etmiştir. Bunu üzerine Peygamberimiz: ‘ içlerindeki zayıf kimselerin incitilmeden hakkını alamadığı bir toplum yükselemez’ buyurdu.



Aile ve toplum olarak insanlar için yaşadığı oluşumların diğer fert ve toplumların haklarına saygı göstermelidir. Barış ve huzur içerisinde yaşamaları karşılıklı haklara saygıdan ve hoş görüden geçer. İnsan olmanın gereği de budur. Nisa Suresinde ‘(Ey Muhammed) Biz sana kitabı hak olarak indirdik ki; insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma.’(Nisa 105)diyerek bu konuda bize evrensel bir prensibi hatırlatmaktadır. Hainlik ve haksızlıkların yanında yer almayıp, daima hakkın ve haklının yanında yer almamızı öğütlemektedir.



Haksızlığın karşısında durmak demek, hainliği ve kötülüğü savunmamak demek onları dışlamak ve onları ömür boyu düşman ilan etmek değildir. İhanetin cezasını hukuk çerçevesinde sormak ve onları bu yola teşvik eden etkenleri araştırıp, o etkenleri bertaraf etmek gerekir. Mahzumi kabilesinden bir kadın hırsızlık yapmıştı. Mekke’nin ileri gelenleri yüksek bir aileye mensup olan bu kadının ceza görmemesini istemişlerdi. Bunun için peygamberimize kendisinin çok sevdiği Usame’yi aracı olarak gönderdiler. Peygamberimiz Usame’yi dinledikten sonra : ‘ sizden öncekiler bu gibi tarafgirlikleri sebebiyle helak olmuştu. Onlar, fakirler üzerinde en ağır cezaları uygularlar, zengin ve itibarlı olanlara ise ceza vermezlerdi’ buyurarak toplumda huzur ve adaletin tesis edilmesi için kurallara uyulmasının zorunluluğuna işaret etmişlerdir. Kanunların uygulanmasında ayrım yapılmamasının gereğini ve önemini vurgulamışlardır. Hakkın ve haklının yanında yer alınması istemişlerdir.



Aynı şekilde insan hak ve hürriyetlerinin kanunlar çerçevesinde, başkalarının hak ve özgürlüklerine müdahale edilmeden yaşanması ve yaşatılması gerekir. İnsanlar yukarıdaki örnekte olduğu gibi hırsızlık yapabilir. Adam öldürebilir. Haklarını alamadığı için topluma ve ülkeye karşı isyana kalkışabilir. Onlarla diyalogu kesmeden suçluların cezasını vermek kaydı şartı ile niçin isyana kalkıştıkları sorulmalıdır. Hak ettikleri şeyler ise; istedikleri onlara bu hakları verilmelidir.



Bir ailede çocuklardan biri baba ve annesinin sözünü dinlemediği bir durumda, söz dinlemez ve yola gelmez bir durumda olabilir. Anne ve baba o çocuk ile oturup birbirleriyle diyalog kurup meselelerini konuşarak halledebilmeleri daha kolay olacaktır. Ama anne-baba söz dinlemeyen çocuğuna değil en ağır cezaları vermek, bir tokat atsa çeker gider. Aralarına kendilerine ırgat ve istedikleri yöne götürebilecekleri kişilere ihtiyaç duyan köyün ağaları devreye girerler. Aileleri parça parça bölerler. Özellikle köylerde yeni evlenen çiftlere bu şekilde fit sokup, annen-baban sana haksızlık ediyor. Anne-babandan ayrıl, biz sana işte veririz. Her türlü yardımı yaparız derler. O çocuk kendi ailesine düşman olur. Sonra da özellikle parçalanan ailenin asi çocuklarını kendi menfaatleri doğrultusunda kullanırlar. Denizi gösterip bir bardak su içmesine bile fırsat vermezler. Ama anne-baba oturup onunla konuşsa derdini dinlese ve onun dertlerine çözüm bulmaya çalışsa, kendi meselelerini başkalarına müdahale fırsatı vermeden halletseler ailenin birlik beraberlikleri hiç bozulmaz.

Bu küçük aile örneğini ülkemizin başına yıllarca bela olduğunu düşündüğümüz terör meselesini de düşünürsek ne demek istediğim daha anlamlı hale gelecektir.



Hakikat sonsuz hatalar fanidir. Önemli olan hatalardan ders alıp, tekrar ettirmemek akıllıca olacaktır. Doğruluktan zarar görsek bile, yine doğru söylemeli, doğru yapmalıyız. Kaybettiğimizi düşündüğümüz şeyleri farkında olmadan geri kazanmış olacağız. Bize düşen haklının yanında yer almaktır. Aleyhimize de olsa haktan ayrılmamaktır. Efendim benim istediğim gibi düşünmeye ve yaşamaya hakkım var. Ama sen benim gibi düşünmek ve yaşamak zorundasın. Benim müsaade ettiğim kadar hayatını yaşayabilirsin mantığı haklı bir mantık değildir. Dağdaki çoban ile ben bir mi olacağım demek, dağdaki çoban ile benim oyum bir mi olacak demek bölücülüktür. Esas bölücülük ve ayrımcılık işte budur.



Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder