3 Ocak 2016 Pazar

DİRİLİŞİN BİTTİĞİNE ÇOK İNANMIŞLARDI




Şöyle diyor Can Yücel: ‘Ömür dediğin nedir Ki? Çay bardakta soğuyana dek geçen zamandır. Çayınız bardakta soğumadan ağız tadıyla için hayatı, soğutmadan sevgileri, soğutmadan sevdaları, soğutmadan dostlukları yaşayın doyasıya. Seviyorsanız koşun ardından beş dakika bile duracak zaman yok.  Kırmadan incitmeden sevin insanı kırmaya zaman yok. Çayınız bardakta soğumadan için, hayat geçiyor. Yaşamamak yüreklere zarar….’
Gerçekten de öyle değil mi dostlar; daha dün doğduk, göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş zaman beş dakikamız bile kaldı mı önümüzde yaşayacak bilmiyoruz.
Mayıs-haziran sayısı 2005 Su dergisinde çıkan bir haberde Louis Massignon etiketli bir haberde: ‘Müslümanların her bir şeyini bozduk, yok ettik. Dinleri inançlarını, dine bağlılıkları ve insani duyguları yok oldu. Onların milli ve manevi değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyeti öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı, kuran okumayı, kuran öğrenmeyi suç ve gericilik (irtica) olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu hiçbir şeye tam olarak inanmıyor. 14 asırlık dinlerini, itikatlarını, ibadetlerini tartışılır hale getirdik. Bundan sonra siz misyonerlerin işi daha da kolaylaştı. Maaş bağlayarak, vize vaadi, yurt dışı imkânı ve cinselliği kullanarak Müslümanları Hıristiyan yapın.’
Evet, bunlar gerçekten çok doğru tespitler. 14 asır önce peygamberimizin yüce Allahtan Cebrail vasıtasıyla tebliğ ettiği vahyin ışığında devam eden yaşantımızdan ekseri olarak çok şey kaybettik. Sokağa çıkıp rast gele sorulduğunda birçok Müslüman dinin 5 temel esasını sayamayacak duruma gelmişiz. Geçen gün televizyon programlarının birinde sorulan; Ayet ne, Hadis ne, Sünnet ne, Farz nedir? Türü sorularına verilen alakasız cevaplar bu tezimi haklı çıkarıyor değerli dostlar. Öyle hiç olur mu öyle şey demeyin.
Ama buna rağmen halkımız bilinçsizce de olsa kâğıt üzerinde % 99 diyoruz, bana göre hakikatte % 60 civarında olan Müslümanlar hala dinine sahip çıkmaktadır. Hurafelerle ve yanlışlarla dolu da olsa inandığını yaşama geçirmeye çalışmaktadır. En azından dinine laf söyletmeme konusunda hassastır.
Ama bahse konu mason Louis Massignon’a ait haberden de anlaşılacağı üzere Siyonist ve emperyalist haçlı zihniyetiyle içerideki ırkçı ve din düşmanı ihanet şebekeleri yıllardır çalışmaları sonucu dinimizi bozduklarına ve artık yeniden uyanışın ve dirilişin mümkün olmayacağına çok inanmışlardı.
Müslüman görüntü altında kendilerine hizmet eden DAİŞ, EL-KAİDE, BOKO HARAM, TALİBAN, İŞİD, HİZBULLAH ve son olarak FETÖ Paralel örgüt yapısı vb yapılanmaların çabaları ve çalışmaları neticesinde dinimizi bozduklarına ve artık yeniden uyanışın ve dirilişin mümkün olmayacağına çok inanmışlardı. Unutmayın ve göz ardı etmeyin. Güya İslam adına eylem yapan bu terör gurupları hep Müslümanlara saldırır, hiç ABD, İsrail, İngiltere, Rusya, İran, Suriye gibi ülkelere saldırmaz. Bakmayın kameralar önünde ABD ve İngiliz casuslarını kesiyoruz diye görüntü verdiklerine, o sadece bir düzmeceden ibarettir. Ya kendilerine ihanet etmiştir ya da sonradan Müslüman olmuştur onlar. 
Kendilerinin var edip desteklediği güya İslam yanlısı terörist oluşumlar yolu ile İslam’ı kötüleyip yeniden dirilişin önünü keseciklerini, kesebileceklerini hesaplamışlardı. ‘Kuranın ifade ettiği Müslümanlar gelsin de düşünürüz’ bile demişlerdi. Şimdi karar verme zamanı, onları sevindirmeye, onlara özenmeye devam mı edeceğiz. Yoksa silkelenip, taht kavgalarını, sen- ben kavgalarını bir kenara bırakıp hataları ve eksikleri olsa da kuran ve peygamber yolu istikametinde olanların yanında hep birlikte mücadeleye destek olarak yürüyecek miyiz? Şer odağı emperyallerin sevinçlerini kursaklarında bırakacak mıyız?
Geçen gün sosyal medya da bir resim gördüm. En altta Müslüman secde ediyor. Onun üstünde Hıristiyan dizleri üstünde çömelmiş dua ediyor ve onunda omuzlarına Yahudi elinde Tevrat ile ayakta duruyor. Bir başka Yahudi bu tabloyu beğenmeyip eleştiriyormuş, en üstte bizim Yahudi var hala ne eleştirip duruyorsun dediklerinde. Evet, en üstte Yahudi var, hemen altında da dostumuz Hıristiyan var ama Müslüman ayağa kalkarsa ikimizde yıkılacağız diyor. Müslümanlar uyanıp 1071 de Alparslan ile Malazgirt’te şahlandığı gibi, Dirilişte Ertuğrul Gazi ile Osmanlı olup dirildiği gibi, Fatih Sultan Mehmet ile İstanbul surlarına sancağı dikerek çağ açıp çağ kapadığı gibi yeniden uyanışın ayak seslerini duyuyorlar. 
Dün 02.01.2016 Cumartesi ATV deki Bekir Hazar ile Ergün Dilerin birlikte sunduğu Yaz-Boz programını izledim. Core Fredman imzalı bir analiz haberde bir cümle çok dikkatimi çekti. ‘Türkiye süper güç oluyor, Türkler istemese de bu gerçekleşecek’ diye bir cümleydi sanırım. Türklerden bahsettiği kendini elit yani beyaz Türk olarak görüp, diğer Türkleri göbeğini kaşıyan adam olarak, ya da çobanın oyu ile benim oyum bir mi olacak diye gören, güya ülkelerini dindarlara kaptırmamak için her türlü ihanete ve tuzağa bodoslama girecek Türkler diye anladım nedense.
İşte bunun için her türlü operasyonu, yalanı, iftirayı, kumpası yapıyorlar. İşte bunun için şeytanın gönüllü uşakları onlara destek oluyor, her türlü ihaneti yapmaya çalışıyorlar. İşte bunun için; iktidarı ele geçirmek maksadıyla her türlü oyuna, kumpasa, iftiraya ve yalana başvuruyorlar; olmayınca sinir küpüne dönüyorlar şeytanlar ve şeytanın uşakları.
Ey şeytanın uşakları siz daha çok sinir olacaksınız. İsrail’e, PKK ya, Rusya’ya ve İran’a bel bağladığınız görünüyor. Ancak hemen söyleyeyim onlarda nafile. Karşınızda kararlı ve Osmanlının son zamanını da sayarsak 200 kusur yıldır hiç olmadığı kadar cesur ve mazluma karşı da hiç olmadığı kadar şefkatli bir Türk devleti var.
10-12 yıl önce Türkiye ABD ve Avrupa’yı bırakıp İran, Rusya gibi ülkelere eksen kaymasıyla kalmayacak, rejimi de İranlaştıracak diye eleştirenlerin, bugün İran ve Rusya’nın avukatlığına soyunduğunu gördük. Allah’ım ne değişti, şimdi İran ve Rusya’yı savunuyorlar ülkemize karşı.
İran Sasani ve pers İmparatorluğu döneminden bu yana İsrail yanlısı bir devlettir. Yoldan çıkıp işbirliği yapmazsa yine pejak ile mücadele etmek zorunda bırakılabilir. Saddam; Kürtler ihanet içinde Irak’a saldırdıkları için Halepçe katliamını yaptı sonra hesapsızca Kuveyt’e saldırdı kendi başını yedi. Beşar Esad kendi halkını (bence onlar baş kaldıran kürtlerdi) fosfor bombalarıyla çoluk çocuk demeden katlettiği için Suriye dağıldı ve Esad başını yemek üzere.

Şimdi hedef Türkiye; Erdoğan’da da kızıp sivil halkı yani başkaldıran Kürtlerin ve Alevilerin yaşadığı şehirleri bombalamasını hesaplıyorlar. Sivilleri, çocukları kadınları hedef gözetmeksizin öldürebileceğini hesaplıyorlar. Lakin hesapları tutmuyor. Israrla cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan liderliğindeki Türkiye tarihten ve inancından aldığı terbiyenin gerektirdiği titizlikle haktan ve adaletten ayrılmıyor. Suçluyla suçsuzu ayırarak şehit verse de mücadelesine devam ediyor. İşte bu yüzden Allah da kâfirler topluluğuna karşı yardımcı olacak ve inşallah Irak'ın, Mısır’ın ve Suriye’nin düştüğü tuzağa düşmeyecektir.

İşte bu yüzden İsrail’in Filistin de öldürdüğü çocukların fotoğraflarını gazetelerinde ve sosyal medyalarında yayınlayıp Cizre de, Silopi de ve sur da TSK öldürdü diye yalan haberlere başvuruyorlar.  İşte bu yüzden teröristlerin kendilerine destek vermedikleri için öldürdükleri Kürt halkını TSK bombaladı diye yalan haberlere başvuruyorlar.
Sanki teröristlere, devlet diyor; bize ihanet edin, saldırın, pusu kurun diye. San ki cumhurbaşkanı ya da hükümet diyor teröristlik yapın ülkemizin ayağına kurşun sıkın diye. Sanki TSK diyor okulları yakın, hastaneleri bombalayın, dükkânları yağmalayın, size destek vermeyen halkın araçlarını kundaklayın diye. Teröristler saldırmasa, huzuru bozmasa, başka ülkelerle birlik olup, sanki Kürtlerin devlet kurması onların umurundaymış gibi, onların adına askere ve polise saldırmasalar niye şehit gelsin ki?
Suçu hırsızda değil de mal sahibinde bulan ahmaklara yazıklar olsun. Şehit cenazesi geldikçe devleti suçluyorlar. İhanete ve teröre onların istediği gibi yaklaşarak amaçlarına destek oluyorlar. Sanki cumhurbaşkanına hükümete saldırı olmuyor. Suikast olmuyor. Darbe girişimi olmuyor. Bu milletin bilumum önemli liderleri asıldı, zehirlendi, darbeyle indirildi. Bu milletin gelecekteki huzuruna bir taş koymak isteyenler hepsi katledildi. Bunlardan bir kaçı; Eşref Bitlis, Adnan kahveci, Aydın Menderes, Muhsin Yazıcıoğlu, gaffar Okan, Tahir Elçi, onlarca mühendis, iş adamı hep birer saldırı ve suikast sonucu öldürüldü.
Terörle mücadele edersin oylar azaldı da yapıyor derler. Barış zemini için 3 yıl boyunca şehit gelmez, masada anlaşmaya çalışırsın teröre taviz veriliyor derler. Ankara’nın göbeğinde bomba patlatırlar cumhurbaşkanına saldırırlar. Cumhurbaşkanından başlayıp hükümeti ve bilumum kendilerinden olarak görmedikleri istihbarat ve ordu görevlilerini istifaya davet ederler.

ABD’nin ikiz kuleleri vurulunca ABD başkanını, CIE başkanını istifaya davet ediliyor mu? Paris’te 8 ayrı yerde 8 bomba aynı anda patlayınca Fransa cumhurbaşkanı Holand istifaya davet ediliyor mu? Hedef hemen anında Müslümanlar oluyor da ülkemizde bizim devlete karşı saldırı olunca nasıl ve neden bizim cumhurbaşkanı ve hükümet ve diğer yetkililer oluyor. 

Sormak gerekmez mi? ABD okyanus ötesinden Irak’a, daha önce 11 Eylül saldırısı bahanesinin ardına sığınıp Afganistan’a savaş ilan ettiğinde verdiği şehitler sonrası ABD başkanları istifaya zorlandı mı? Ya da ölen askerlerinin suçlusu sayıldı mı ABD muhalefeti tarafından.  Rusya Kırımı işgal etti, askerleri ölmedi mi? Sureye de havadan ve karadan özgür Suriye ordusu ve Türkmen mücahitlerle savaşıyor, günde 40-50 askerinin öldüğü ifade ediliyor. Ne işimiz var bizim ak deniz de, ne işimiz Suriye de deyip Rusya muhalefeti devlet başkanları Putin’i veya hükümeti istifaya davet ediyor mu? Ya da devlet başkanlarını gemilerle işid’e silah ve asker gönderiyor diye, dünyaya şikâyet ediyorlar mı?

Sormak gerekmez mi? İran da sıradan memur dahi olamayan Kürtlerin İran’ın askerine polisine arkadan saldırdığını, haince pusu kurduğunu görüp duydunuz mu hiç? Halepçe de kimyasal silahla katledilen Kürtler Türkiye’ye sığındı, kaçmayıp Saddam ve ırak ordusuyla savaştığını gördünüz mü? Esed canisinin vatandaş dahi yapmadığı Kürtleri Suriye rejim güçlerine saldırırken gördünüz mü, duydunuz mu? Türkiye de; başbakanlık, bakanlık, asker-polis, iş adamı, banka sahibi, bürokrat kısaca her mevkiye gelebilen Kürtler özgürlük için savaşıyor öyle mi?

Bu bir Kürt-Türk savaşı değil, bu bir alevi-Sünni savaşı değil, bu laik-anti laik savaşı değil, bu Müslüman-Hıristiyan savaşı değil; bu sadece ülkemiz kaklında, güçlendiğinde mazluma sahip çıkıp onların yanında duracağı için dünyanın yer altı ve yer üstü zenginliklerini sömüremeyecek olan kan emici emperyalistlerin sömürü savaşıdır.

Bu memleket; ‘bir an önce emekli olayım da yan gelip yatayım’.
 İşe gitmemek için 365 günün yarısında ‘hastayım’.
İşi savsaklamak için ‘bugün git yarın gel,
İster çalışırım ister çay içer muhabbet ederim, bakan benim has dayım’ diyenlerin de olmayacaktır.

Bu memleket süper güçlerle uğraşamayız. Boş ver nereyi istiyorlarsa verelim de bize kalan yerler yeter diyerek sömürülerden, baskı ve zulümlerden koruyabileceğimiz toprak parçası değildir. Üç kıtaya yayılmış Osmanlı toprakları yetmedi; Musul-Kerkük’ü de Lozan da verdik kendi halimize bağımsız bıraktılar mı? Hayır. Bir tek Ankara bize yeter diğer illeri verelim gitsin desek de bırakmazlar.

Bu memleket ‘Amerika ikna olduysa bizde ikna olduk’ diyenlerin değil; ‘biz zalime karşı mazlumun yanındayız, Hakkın ve adaletin yanındayız’ diyenlerindir. Bu memleket ‘Biz ölsek de bir karış toprağımızı vermeyiz. Bu topraklarda operasyona da izin vermeyiz. Egemenliğimizi ve istikbalimizi tehlikeye sokacak her türlü adıma da karşılık veririz. Anında gereğini yaparız’ diyenlerin memleketidir.

Bu memleket vatan sağ olsun diyerek ölüme koşarak gidenlerin memleketidir. Bir yakını emperyallerin köpeği hainlerle mücadelede şehit oldu diye devlet yetkililerine isyan edenlerin, saygısızca hesap soranların değildir, bundan sonra da olmayacaktır. Bu memleket bir ölür bin doğarız, yedi düvel aynı anda saldırsa; kendi kanında boğarız diyebilenlerin memleketidir.


13 yıl önce IMF den borç alarak memurun emeklinin maaşını ödeyen devlet gitti, yatırım yapan borç veren, eşeğe bile binmesi hayal olanlar artık uçağa biniyor. Teröre atacak mermi bulamayan, bulsa onu üreten ülkeden kullanma izni alamayan TSK elemanlarımız elhamdülillah taksi çağırır gibi helikopter ve jet uçağı çağırıyor. ABD’nin ırak savaşı boyunca yaptığı 700 sortiyi 23 Hazirandaki PKK ve DAİŞ operasyonlarında ırakta tamamı kendi ürettiği mühimmat ve araçlarla bir günde yapabiliyor. Borç alan devlet iken 13 yılda bu nasıl oluyor sorduk mu samimi olarak hiç kendimize. Sormadık, sormuyoruz.

İnsansız hava araçlar, milli gemiler, Yerli tank, roketler, helikopterler, Göktürk uydusu, lazer silahları, sığınak delici bombalar, kalekollar, hava alanları, köprüler, oto yollar, çift yönlü en az ikili yollar, organize sanayi bölgeleri, hükümet binaları, donanımlı hastaneler vs bu kalkınma hamleleri nasıl oluyor. Samimi olarak sorduk mu hiç kendimize.

İşte bunun için umreye giden ve Medine-i Münevvere de kalp krizi sonucu vefat eden yazara zina etmek için viagra içti de öldü iftirasını atıyorlar. İşte bunun için tüm iftiralar, karalama kampanyaları, yalan haberler. İşte bunun için yargı kumpası ve montaj kasetleri, gizli dinlemeler. İşte bunun için bizi Müslüman görünümlü ihanet şebekeleriyle ve guruplarıyla yıkmaya çalışmaları.
Ancak yalancının mumu yatsıya kadar bile yanmıyor artık. Güneş derseniz hiçbir zaman balçıkla sıvanmaz, sıvanmıyor. Çamur atıp izi kalsa da yağmur yağınca duvarlar yıkanıyor, tertemiz olan duvarların temizliği meydana çıkıyor.
Ne kadar okursan oku, hangi yüksek fakülteyi bitirirsen bitir; bilgine yaraşır şekilde yaşamıyor, faydalı ile zararlıyı ayırt edemiyorsan, hele de yaratandan bihabersen veya bihabermiş gibi yaşıyorsan kusura bakma ama sen cahilsin. Hem de kör cahilsin.
Yaşanacak bir dakikamız kalmışsa ömrümüzde şeytani fikirlerin, tuzakların, kumpasların, ihanetlerin içinde değil; hakkın, adaletin, mazlumun yanında yer alarak yaşamalıyız. İslam toplumunu ayrıştırmak, bölüp parçalamak isteyenlerin amacına hizmet etmek istermiş gibi, bencillik besleyerek İslam toplumunun birlik ve beraberliğine kurşun sıkarak yaşayanlardan olmamalıyız.
Her yaratılanın mutlaka kusurları ve eksikleri vardır. Kusursuz olan sadece Allah’tır. Kusurları bahane ederek ayrışmayı haklı görmeye ve diğer gurupların, olmayan hatalarını varmış gibi göstermeye çalışırsak; hem onlara zarar vermiş oluruz. Hem de kendimiz asla kazanamayız.
Feyzullah Kırca