24 Kasım 2011 Perşembe

ANA BABAYA NANKÖR EVLATLIK



Yüce Allah dinimizde ana-babaya iyilik etmeyi ve onlara yaşlandıklarında her türlü hizmet etmeyi emretmiştir. İslam dinine aykırı ve haram yollara zorlamadıkları sürece onlara asi olmamayı emretmiş. Onlara ‘öff!’ bile demeyi yasaklamıştır.

Peki, ey insanoğlu biz ana babamızın iyiliklerine ne şekilde karşılık verdik acaba?

Birlikte bakalım ve okuyalım;

Ana-babanız; 0-1 yaşınızdayken size süt emzirdi. Elleriyle mama yedirip sizi besledi ve itinayla yıkadı. İhtiyaç duyduğunuzda sevgi ve şefkatle sizi sevdi. Gazınız olduğunda bin bir zahmetle gazını aldı. Altınızı değiştirdi. Siz ise; bütün gece ağlayıp onu uyutmayarak teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 2 yaşınızdan önce siz meklenmeyi (emeklemeyi) bile bilmezken, önce size meklenmeyi (emeklemeyi) ardından da tay tay diyerek yürümeyi öğretti. Siz ise; odadan kaçarak teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 3 yaşınızdayken size özenle yemekler hazırladı. Siz ise; tabağınızı masanın altına dökerek, üstünüze başınıza döküp batırarak teşekkür ettiniz. Hatta tabak ve bardakları kırarak teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 4 yaşınızdayken elinize resim ve karalamalar yapmanız ve oynayıp eğlenmeniz için, renkli kalemler tutuşturdu. Siz ise; evin bütün duvarlarına resim yaparak ve rast gele karalayarak teşekkür ettiniz.
Ana-babanız; 5 yaşınızdayken sizin giyiminize çok itina gösterdi. Sizin güzel ve temiz olmanız için sizi en güzel kıyafetlerle giyindirdi ve süsledi. Siz ise; gördüğünüz ilk çamurlu su birikintisine atlayarak teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 6 yaşınızdayken anaokuluna başladığınızda size yolda bir zarar gelmesin diye elinizi tutarak okula kadar sizinle yürüdü. Siz ise; sokaklarda 'GİTMİYCEEEEEEM' diye ağlayarak ve sizi okulda bırakıp dönmek istediğinde kalmayacağım diye peşine düşerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 7 yaşınızdayken size bir top hediye etti. Siz ise; oynarken komşunun camini kırıp onu bir daha masrafa sokarak, sonra topunuz patladı ‘topum patladı anne’ diye ağlayıp sızlayıp başını beynini yiyerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 9 yaşınızdayken ödevlerini daha rahat yap, sessiz ve sakince rahatsız olmadan uyuyasın diye size özel oda hazırladı. Siz ise; bende sizin odanızda oturacağım, bende sizinle uyuyacağım diye karşı çıkıp onları üzerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 10 yaşınızdayken size binsin, oynasın, eğlensin diye bisiklet aldı. Siz ise, dikkatsizce binip bisikletten düşerek, arabaların geçtiği yollara onunla çıkıp hayatınızı tehlikeye atarak teşekkür ettiniz.

Ana-babanız, 11 yaşınızdayken siz yorulmayın diye, her yere arabayla gitmenizi, hatta kendi arabanızla sizi gideceğiniz yere gitmenizi sağladı. Siz ise, bindiğiniz arabada arkadaşlarınızla kavga ederek, kendi arabanızla gittiğinizde de yine kardeşlerinizle kavga ederek veya inerken arabadan bir anda fırlayıp arkanıza bile bakmadan giderek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 12 yaşınızdayken arkadaşlarınızla sinemaya götürdü. Siz ise; sen bizimle oturma diyerek teşekkür ettiniz. Evde zararlı t filmlerini ve zararlı programları izleme diye önlem aldı. Şifre koydu. Siz ise; onlar evde değilken şifreyi kırıp hepsini izleyerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 13 yaşlarınızdayken sizi okuyup öğrensin, okuldaki eksik bilgilerini tamamlaması için cebine harçlık koyup dershaneye gönderdi. Siz ise; internet kafeye kaçıp internette oyun oynayarak teşekkür ettiniz.

Ana-babanız;14 yaşınızdayken teknolojiden daha fazla yararlansın, faydalı ve gerekli bilgilere ulaşsın size bilgisayar aldı. Siz ise; en gereksiz şeyleri okuyarak, en faydasız oyunları oynayıp bütün vaktinizi boşa geçirerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız;15 yaşınızdayken sizi yaz aylarında tatile gönderdi. Siz ise, bir telefon hal hatır sormayıp, ne yaptığınızla ilgili, tatilinizin basıl geçtiğiyle ilgili bilgi vermeyerek teşekkür ettiniz
Ana-babanız;17 yaşınızdayken arkadaşınızla gece dışarıya çıkmanıza veya partiye gitmenize izin verdi. Siz ise, yine bir telefon bile etmeden sabaha karşı sarhoş bir şekilde eve dönerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız;19 yaşınızdayken yüksek okulu kazandığınızda, okul ve yurt masraflarınızı karşıladı, sizi arabayla yüksek okula götürdü ve eşyalarınızı taşıdı. Siz ise; arkadaşlarınız onları görmesin ve sizinle alay etmesin diye kampus kapısında vedalaşıp onu fakülte bahçesine sokmayarak teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 21 yaşınızdayken geleceğinizle ilgili, iş hayatınızla ve kariyerinizle ilgili size fikir vermek ve size yardımcı olmak istedi. Siz ise; 'Ben sezin gibi olmayacağım. Kendi yolumu kendim çizerim' diyerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 22 yaşlarınızdayken mezun olduğunuzda kep giyme töreninizde yanında olmak istediler. Sana onurla sarılmak istediler. Siz ise; ‘gelmenize gerek yok, bol para gönderin yeter, buraya gelirseniz arkadaşlarım benimle dalga geçer’ diyerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 23 yaşınızdayken evlilik konusunda kime ilgi duyduğunuzu bilmek istediler. Sizin kendinize yakışır biriyle evlenmenizi ve mutlu bir evlilik hayatı kurmanız için size yardım etmek istediler. Siz ise; bir zilliyi veya zibidiyi sevdiğinizi ve kimse karışmasın. Bu benim hayatım’ diyerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 24 yaşınızdayken ‘hiç olmazsa uzun suredir çıktığınız çocukla bizi tanıştır’ dediler. Nasıl birisi? Kimin oğlu? Ana-babası kimmiş? Nerelilermiş ve iş yaparlarmış? Bilmek istediler. Siz ise; 'Zamanı gelince tanıtırım. Ben biliyorum ya sizin bilmenize ne gerek var' diye tersleyerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 25 yaşınızdayken tek başına düğün kararı aldınız. Düğün masraflarınızı karşılattınız. Hem çok oğlunun mürüvvetini gördüğü için hem çok sevindi, hem de çok duygulandılar. Siz ise; dünyanın bir ucuna taşınıp, bayramlarda bile arayıp sormayarak, ziyarete ise hiç gelmeyerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 30 yaşınızdayken bebek bakimi hakkında size bilgi ve öğüt vermek istediler. Siz ise; 'Artık bu yöntemler eskidi, bunlar ilkel yöntemler, bunları bırakın artık' diyerek teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 40 yaşınızdayken çok hastalandı. Senin ayağına iğne batsa geçmiş olsun’ diye koştular. Siz ise; ‘Oğlum çok hastayım bir gelsen. Kalkıp doktora gidemiyorum. Beni bir doktora götürseniz iyi olacak’ dediklerinde. ‘Gelemem şimdi, işim başımdan aşkın’ diyerek teşekkür ettiniz.

Ya da; tüm hayatınız boyunca her şeyin en iyisini isteyen ana-babanız, sizin bir an mutsuz olmamak için çalıştılar. Siz ise; Eşiniz onların eli titriyor, yemeği döküyor, her şeye karışıyor, rahat edemiyoruz diye evde istemeyip ‘ya o ya ben’ dediği için, kendi başına bırakarak veya yaşlılar evine yatırarak ilgisiz bırakarak teşekkür ettiniz.

Ana-babanız; 50 yaşınızdayken çok hastalanıp ölüm döşeğine düştüler. Son nefesinde ‘yavrum nerde kaldın, gel artık son kez göreyim’ diye sayıklayarak öldüler. Siz ise; kariyer peşinde koşarken, helallik almaya gitmediniz. Size zor zahmet telefonla ulaştıklarında ‘çocuklar gibi çok nazlı olduklarını ve şimdi gelemeyeceğinizi’ söyleyerek teşekkür ettiniz.

Onlardan biri veya her ikisi için sonunda beklenen ebedi son geldi ve öldüler. Siz ise; o güne kadar onlar için yapmadığınız her ne varsa, hepsine pişmanlık duysanız da artık iş işten çoktan geçmişti.

Birde bakmışsın ki aynı yoldan sen geliyorsun. Ve davranışlar size reva görülüyor olmuş. Bu yolda ilerlerken
Azrail başucunda belirivermiştir… Ömrün sona ermiş ve dünya hayatı için son noktaya geliverişsin.

Bileceksin ki; artık zaman çok geçtir. Artık asla geri dönüş yoktur. Artık pişmanlıkların hiçbir faydası yoktur... Kusura bakma ama artık çok geç. Geçmiş olsun…

Rabbim kıyamet gününde hesabında ve mizan terazisinde yardımcın olsun.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

23 Kasım 2011 Çarşamba

GELECEĞİN SUÇLUSUNA 8 KURAL


Geleceğin suçlularını yetiştiriyoruz. Sonra da “benim oğlum, benim kızım şöyle ediyor, böyle ediyor, beni hiç dinlemiyor” diye veryansın ediyoruz. Belki de istemeden çocuklarımızı ve nesillerimizi yetiştirirken, rüzgâr ekip fırtına biçiyoruz. Yani kendi ellerimizle kendimiz, aslında geleceğin suçlularını yetiştiriyoruz. Nasıl mı? Sekiz başlık altında inceleyelim ve bunları yaptığımız zaman geleceğin suçlularından birini yetiştirdiğimizi bilelim.


1. Her şeyi hazır ver:


Daha küçük yaştan itibaren çocuğa istediği her şeyi vermeye başla! Yiyecek, içecek ve konforla ilgili bütün arzularını yerine getir ki istediklerini her zaman arzu etmeye alışsın. Bu şekilde herkesin onun geçimini sağlamak zorunda olduğuna inanacaktır. Ödevlerini sen yaparsan, elbiselerini sen toplarsan vs onun yapması gereken işleri sen yaparsan, kolaycılığa alışacaktır. Hazıra alışacak ve vermediğinde, ya ensene binecek, ya da çalmaya başlayacaktır. Bir kez bir şey isteyip de veremediğinde, vermeyeceğin bir şey istediğinde hep seni suçlayacaktır.


Oysa küçük yaştan itibaren sorumluluk almasını öğretsen, eşyalarını toplamasını, düzenli ve tertipli olmasını öğretsen, başarı için çalışması gerektiğini, çok çalışması gerektiğini öğretsen, istediği şeyleri emek harcayarak elde etmesi gerektiğini kavratıp, aşılayabilsen, hem hazırcı alışmayacaktır. Hem de sonunda istenmeyen bir suçlu olmasını tetikleyen sebeplerden birinin önüne set çekmiş olacaksın. Yani işlerinde sorumluluk alarak; en başından başarının da, başarısızlığında sonucuna katlanmasını öğrense, kendi dertleriyle başa çıkmasını bilecektir.

2. Sövgü ve hakaretlerine gül:


Kötü sözler söylediği zaman, sövdüğü zaman gülüver. Her söylediği şey çok değerliymiş gibi davran. Sövmeyi sıradan bir olay gibi zannetsin. Belden aşağı konuşmayı marifet zannetsin. İnsanların içinde kendi kızına, kendi hanımına sövmeyi, sövebilmeyi marifet zanneder hale gelsin. Böylece o kendisinin akıllı olduğuna, kendisine saygı duyulduğu için kimsenin ona bir şey diyemediğine inanacaktır.


Oysa ta küçük yaştan itibaren; kötü söz söylemenin, başkalarına hakaretin, belden aşağı ve faydasız şeyleri konuşmanın insanı büyültmediğini, aksine küçülttüğünü anlatsan böyle olmayacaktır. Düzeyli ve itinalı konuşmaya özen gösterecektir. Belki de küfür yüzünden, başkalarına hakaret yüzünden, başkalarıyla birbirlerine girip, kavga dövüş ederek suç işlemeyecektir.


3. Düşünmeyi öğretme:

Ona düşünmeyi ve beynini kullanmayı hiç öğretme. Onun yerine her şeyi sen düşün. Okuyacağı okula sen karar ver. Harçlığıyla alacağı şeye, ne alması gerektiğine sen karar ver. Ondan sonra 18 veya 21 yaşına gelince de kendisi hep doğru karar verebilsin diye çok beklersin.

Oysa aklını kullanmayı öğretsen, düşünüp karar vermeyi ve verdiği karar ne olursa olsun, bedelini ödemesi gerektiğini öğretsen, akıl ile hareket edebilme melekesi kazanacaktır. Yanlış karar verse bile, bir sonra ki seferde doğru karar vermek için daha dikkatli davranarak doğru olan fikri bulmayı öğrenecektir.

4. Bozduğunu tamir et

Bozduğu tamir et. Ya da yenisini al. Yerde bıraktığı her şeyi toplayıp kaldır. Kitaplarını, ayakkabılarını, elbiselerini topla, onun için her şeyi sen yap ki o bütün sorumluluklarını başkalarına yüklemeye alışsın. Toplamadığında başkalarını suçlasın.
Oysa daha küçük yaştan itibaren bozduğunu tamir etmeye çalışmasını denese, kendi dağıttığını kendisinin toplaması gerektiğini, elbiselerini, kitaplarını vs toplamasını çocuk yaştan itibaren yaptırsan böyle olmayacaktır. Kendi işini kendisinin yapması gerektiğini, ihtiyaçlarını kendisinin görmesi gerektiğini anlayacaktır. Başkalarından beklemek yerine işlerini kendisi yapacaktır.

5. Kavga ederek örnek ol:

Onun önünde sık, sık kavga et ki; bu sayede aile bir gün parçalanırsa o kadar çok şaşırmasın. Yani aile içi kavga olağan bir şey sansın. O da evlenince eşine, çocuklarına aynı şekilde bir ortam yaşatmaya heveslensin. O şekilde daha iyi eş olabileceğine, daha iyi baba veya anne olabileceğine inanır hale gelsin. Aile içi şiddet çocukluktan içinde yer edinsin.


Oysa birbirini anlayan ve birbirlerine saygı duyan, görev ve sorumluluklarını yerine getiren aile bireyleri olarak yaşayarak güzel bir ortam sunmak gerekir. Ufak tefek tartışma ve olumsuzlukları onların gözü önünden uzakta yaşamak gerekir. Çocuklar duymasın dizisinde olduğu gibi, “bey mutfağa, hanım mutfağa” deyip tartışmaya geçmek uygun olmasa da, belki buna bir çare olabilir.


6. İstediği kadar harçlık ver:


Ona istediği kadar harçlık verin ki; hiçbir zaman kendi parasını kazanmanın ne olduğunu öğrenmesin. Alın teri akıtmadığı için, bol keseden harcayıp, tutumlu olmayı öğrenemediği için, paran harçlık vermeye yetmediğinde seni suçlasın. İstediğini alamadığında hırsızlığa başlasın. Hep hazır yiyebilmek, terlemeden harcamaya devam edebilmek için kolay kazanıp çabuk zengin olayım diyerek suç teşkil eden daha başka bir sürü yollara tevessül etsin.

Oysa en başından harçlığı düzenli ve ihtiyacı kadar versen, bittiğinde belli zaman dolmadan bir daha vermeyeceğini söyleyip, idareli kullanmayı öğütlesen böyle olmayacaktır. Ayağını yorganına göre uzatmasını en başından öğrenecektir. Kendisinin para kazanarak, kendi parasını harcamasını sağlayarak paranın kolay kazanılmadığını ve hesapsız harcanmaması gerektiğini öğrenecektir.


7. Hep onun tarafını tut:

Komşulara, öğretmenlere, polislere karşı, daima onun tarafını tut ki; onların hepsine karşı peşin hükümleri olsun. Hep onların suçlu olması gerektiğini düşünsün. Öğretmene karşı bir suç işlediğinde, öğretmen düzelmesi için ceza verse “gösteririm ben o öğretmene” de ki, bir daha ki sefere daha büyük, daha büyük suç işleşin. Aynı şekilde polis yakaladığında bir şekilde arka çıkarak elinden kurtar ki, nasıl olsa babam- annem kurtarır diye sana güvenerek daha fazla suç işlesin.


Oysa bu konuda da yaptığının bedelini ödese, Fatih Sultan Mehmet’in oğluna oynadığı gibi oyunlarla bile olsa güzel işte mükâfat almasını istediğin gibi, suç işleyince de ceza almasına mani olma ki, kendine çeki düzen versin. Bir daha ki sefere daha dikkatli olsun.


Fatih Sultan Mehmet’in oğlu babasına “hocam beni dövdü” diyerek şikâyete geldiğinde, “gösteririm ben o hocaya” deyip, hocanın yanına varınca anlaşmalı olarak kendini azarlatması, “beni dövecekti” diyerek kaçması gibi metotlarla yaptığının karşılığını ödemesini öğrenmesini sağlanmalıdır.


8. Yalanlarını görmezden gel:


Küçük yalanlarını görmezden gel ki; her sıkıştığında daha büyük yalan söylemeyi maharet sayar hale gelsin. Bütün kötülüklerin başı olan yalan söylemeyi olağan bir şey gibi görür hale gelsin. Yalan söyledikçe, söylediği yalanlarında boğulur hale gelsin. Yalancının mumunun yatsıya kadar yandığını ve sonra sönerek onu açıkta bırakacağını anlayamaz hale gelsin.


Oysa daha başından yalanın kötü olduğu, o an için belki kendisini kurtarmış olsa da, yalancının mumu yatsıya kadar yanar olduğunu öğretsen. Yalanın çok kötü bir şey olduğu söylesen o an için zarar görüp, bedel ödeyecek bile olsa, böyle davranması gerektiğini öğütlesen, telafisi imkânsız durumlara düşmez. Yalanı meydana çıkınca düştüğü duruma düşmez. Yalan söylemek istemeyeceği için, onu söylemek zorunda kalacağı durumlardan uzak durur ki; bu da düzgün ve ahlaklı bir insan olmasına katkı sağlayacaktır.


Bütün bunları ve buna benzer davranışları yaparak yetiştirdiğin kişinin, günün birinde başına gerçek bir bela gelirse, öncelikle ondan hemen özür dile. Ama onu felaket dolu bir hayata hazırlayarak, onu bu yola kılavuzladığın için kendine teşekkür etmeyi de ihmal etme.


Etkin ve düzenli bir insan yetiştirmek için, kendi kararını kendisi vererek müspet hareket etme melekesi kazandırmalıyız. Yaptığı her filin sonucunu düşünmesini sağlamalıyız. Önceliklerini doğru bir şekilde tespit edebilmesini öğretmeliyiz. Hayatın kazanılması gereken (dünya ve ahiret gibi) iki yününün olduğunu görmesini sağlamalıyız. Öncelikle anlamaya ve sonra anlaşılmaya çalışmasını sağlamalıyız. Ekip ve gurup dayanışmasının önemini kavratarak, toplumsal yaşama hazırlamalıyız. Kendisini ve bildiği bilgileri yenilemesini öğretmeli ve böyle olması gerektiğini aşılamalıyız.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

BEYNİMİZE ÇÖP DÖKMEYELİM

Geçen gün bir dergide ‘Buraya Çöp Dökmeyin’ diye bir yazı okumuştum. Galiba ‘Yeni Bahar’ diye bir ismi vardı derginin. Boş şeylerle ve faydasız şeylerle beynimizi zorlayıp sonunda beynimizin iflas edip çöktüğünden, böylece unutkanlık hastalığına sebep olduğundan bahsediyordu. Tıpkı bir bilgisayara virüs girip bilgisayarı çökerttiği gibi beynimizin boş ve zararlı bilgilerin beynimize girerek beynimizi çökerttiğinden bahsediyordu.


Şimdi bu konu üzerinde kaleme düşüp yazıya dönüşecek düşüncelerimizi aktaralım. Bakıyoruz hayatımıza; kahvede boş konuşmalarla geçirdiğimiz zaman, faydasız ve havadan sudan konuşmalar, hiçbir faydası olmayan ve zihnimizi açmayan filmler, müstehcen yayınlar, şiddet içeren filmler, sihir ve büyü üzerine yapılmış filmler, bize hayat yolunda hiçbir ışık tutmayan bilgiler, genellikle beyinlerimizi doldurmaktadır.

Bu bilgi ve meşgaleler ile belki beynimiz çökmüyor. Ancak bunlar aklımızı karıştırıp zihnimizi çökertiyor. Bir bakkal veya market dükkânı düşünün ki; her şey karma karışık, neyin nerde olduğu belli değil. Aradığını bulmakta zorlanıyorsun. Boş koliler ortalıkta, temizlik ürünleriyle yiyecek ürünleri birbirine karışmış, birbirine zarar vermiş. Beyinde aynı şekilde düzensiz ve gereksiz şeylerle gereğinden fazla ve rast gele doldurulursa, beynimizi temizlemek mümkün olmamaktadır.
Çünkü bilgisayar gibi beynimize format atmak ve sıfırdan kurmak asla mümkün değildir. Bir hakikatte şudur ki; analistlerin ve bilginlerin iddiasına göre beyinden hiçbir şey silinmiyormuş ve asla kaybolmuyormuş. Bir labirentte kaybolup çıkmaya çalışan insan gibi, zihni bu şekilde kirlenmiş olan kişi bilgiyi beyninden çıkarırken zorlanmaktadır.
Yazımın başında geçenlerde okuduğumu ifade ettiğim yazı da ise bu konuya örnek verirken 4-5 şeritli otoyolu göstermiş yazar Tuğba Mezararkalı. 4-5 şeritli otoyolda trafik normal seyrinde ilerlerken tali yollarla bağlantı kurup, trafik kuralları içinde araçların sorunsuzca işlediğini ancak İstanbul trafiğinde kimin ne yaptığının belle olmadığını, gitmek istenen yolların tıkalı ve trafiğin allak bullak olduğunu örnek göstererek; gereksiz, yararsız ve zararlı bilgilerle doldurulan beyindeki bilgilerinde İstanbul trafiğinde olduğu gibi bilgilerin istendiğinde kolayca seçilip hatırlanamadığını ortaya koyuyor.
İnsan yaşantısın ve hayatının hiçbir döneminde ihtiyaç hissetmediği ve kullanma ihtimalinin olmadığı, gereksiz, boş, anlamsız bilgi ve insana zaman kaybettiren boş işlerin ve bilgilerin zihin kirliliğine neden olmaktadır. Bu sebeple çoğu zaman hatırlamak istediğimiz gerekli bilgi, olay ve isimleri hatırlamakta zorlanmaktayız. Dilimin ucunda ama hatırlayamadım deriz. İşte bahsetmiş olduğumuz zihin kirliliği, yani beynimizin lüzumsuz şeylerle doldurmuş olmamızın sonucu bize öğrenmede zorluk çekme, unutkanlık ve bilgi kaybetme durumu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sürekli izlediğimiz televizyonda gördüklerimiz, internette tıkladığımız onlarca site de ve özellikle şehirlerde sokağa çıktığımızda oldukça ilgi çekici şekilde yerleştirilmiş olan reklam filmleri ve afişleri, cinsellik içerecek şekilde giyinmiş kadın görüntüleri, gibi sıralanabilecek enva-i çeşit durumla karşılaşabilmekteyiz. Bunların yaşamımızda birçok olumsuz etkisini görüyoruz.

Günümüzde internet ortamında oynanan oyunların, özel televizyonların çoğalmasıyla her bir kanaldaki film ve dizilere takip etmeye çalışarak zihin kirliliğinin oluşmasına çok daha vahim şekilde yardımcı olduğumuzu da ifade etmeliyim.

Zira insanın beyni kapasitesi yüksek ve uçsuz bucaksız bir okyanus gibidir. Gördüğü, okuduğu ve duyduğu her şeyi kaydeder. Onun için ilgimizi faydalı şeylere çevirmeliyiz. Beynimize faydasız ve gereksiz şeyleri doldurmaktan kaçınmalıyız. Bilgisayarı virüslerin çöktürdüğü gibi, beynimizi boş ve işe yaramaz şeylerle doldurmak, zararlı bilgilerle doldurmak insanın elinde olduğu gibi. Faydalı ve yaralı bilgilerle doldurup, onları mümkün olduğunca insanların hizmetine ve yararlı işlerde kullanmaya çalışmalıyız.
Bilmeliyiz ki, beynimize kaydedilen bilgiler silinmemekte ve silinememektedir. Bilgisayar gibi beynimizi de bir formatla sıfırlama imkânı bulunmamaktadır.

Sonuç olarak beynimize çerçöp mü dolduruyoruz. Yoksa gerekli bilgileri mi dolduruyoruz düşünüp ona göre hareket etmekte fayda var. Fayda var diyoruz da ne kadar başarabiliyoruz. Bu devirde ne kadar başarabilir o meçhul.


Feyzullah KIRCA
Akbaşlar Köyü / Dursunbey