25 Eylül 2012 Salı

TÜKENİYORUZ TÜKETİRKEN

Yaz aylarında düğünler yapılır ya genellikle her yerde. Bizde de Ramazan ayının Ağustos ayına denk gelmesi sebebiyle biraz düğün ve derneklerde Eylül ayı itibariyle hemen her yerde olduğu gibi, yoğunluk var tabi olarak bizim görev yaptığımız yerde de. Her hafta bir düğün veya sünnet icra ediyoruz. Tamam, anladıkta ‘ne var bunda’ diyorsunuz belki. Haklısınız da, ne var bunda. Asıl söze gelelim o zaman. Düğünlerde dini nikâh işi bize düşüyor haliyle. İki şahitle damadı alıp gittik geçen gün kız evine. Mehir işlerini de görüştürüp bir yere bağladıktan sonra, gelin olacak kızdan başladık ‘falancanın oğlu filanı eş olarak kocalığa kabul ettin mi?’ diye. Sonra da damada ‘falancanın kızını eş olarak zevceliğe kabul ettin mi? diye. Şahitlerin de onayını alıp nikâh duasını ettik. Tam kalkıp gidecekken şahitlerden biri ‘hocam kız tarafı utangaç olur, neden önce damada sormuyorsunuz? diye gayrı ihtiyari bir soru sordu. Bende ‘kadınlar nazik ve kırılgan olur, -niye önce bana sormadılar- demesin gelin kız. Birde yuvayı da dişi kuş yapar. Bakalım yapacak mı yapmayacak mı yuvayı, önce ondan öğrenelim ki; sonra yuvayı yapmazsa yuvasız kalmasınlar diye ondan başladım diyerek’ şakayla karışık o anda işi geçiştirdim. Bundan hareketle bu konuda bir şeyler ifade etmek istiyorum. Aslında evlilik bir elmanın iki yarısı gibidir. Asgari müştereklerde buluşarak, eşit ve birbirini tamamlayan iki ortak parçaların birbirini tamamlamasıdır. Kime sorsan aşağı yukarı böyle tarif eder evliliği. Ancak şunu da ifade etmek lazım; kadın erkek eşittir, eşit nokta da buluşurlar desek de; her ikisinin de konumu ayrıdır. Ne kadını erkeğin yerine, ne de erkeği kadının yerine koyabiliriz. Gelelim asıl soruya; neden hep ilk adımı erkeklerden ya da erkek tarafından bekleriz. Neden hep ilk adımı erkekler atmalıdır. Hz Hatice’nin Peygamberimize ettiği gibi kadınlar etse evlilik teklifini, ilk onlar söylese erkeğe onu sevdiklerini niye olmasın. Filmlerde falan bakarız kız erkek birbirini sever, ancak günlerce erkeğin dilinin çözülmesi beklenir. ‘Hadi söyle artık şunu ne söyleyeceksen’ diye de sitem edilir. Evlilik teklifini hep erkek yapmalıdır. Evlilik ve tanışma, sevgililer günü ve benzeri günlerde hediye veya en azından bir gül ile eve gelmesi hep ondan beklenir. Doğum günü hediyesi hep onlardan beklenir. Aslında kadın çalışmıyor, parayı kazanan erkektir genellikle hediyeyi de o alsın denebilir. Ancak günümüzde bayağı bir çalışan kadın var artık. Çalışmıyorsa da bahçesinde gül yetiştiriyordur mutlaka, illa parayla alınması da gerekmez. Yine kadınlar güzel sözcükleri hep erkeklerden bekler genellikle, ancak kendilerinin böyle sözler söylemesini gereksizmiş gibi görürler. Kendileriyle sohbet edilmesini isterler ama hep onların ilgi alanında kalmak şartıyla. Onların ilgi alanından çıkıldığında ya kızarlar, ya da hemen ‘aman seninle de iki kelime konuşulmuyor ki’ deyip muhabbeti keserler. Oturup TV seyredecek olsak, onların ya belli bir dizisi vardır. Ya da eğlence, evlilik programı gibi izleyecekleri bir programları vardır. Mesela erkekle birlikte; nadiren haber baksalar da, Politik ve siyasi bir tartışmayı, bir açık oturumu birlikte dinleseler olmaz mı? Hiç olmazsa ulusal bir maçı, bir filmi beraber seyretseler olmaz mı? Oturup faydalı bir kitabı birlikte okusalar, özel günlerde sürpriz yapan bir gül ile de olsa, bir güzel söz ile bile olsa kadınlar yapsa olmaz mı? Mesela sabah evden çıkarken kapıya kadar gelip öpücük ve güler yüzle işe yollayıp gözden kayboluncaya kadar pencereden bakıp, akşam dönüşünde de aynı şekilde gözü yolda kalığını hissettirircesine camda yolunu gözleyip, güler yüzle karşılayıp sıcak bir gülümseme ve hoş geldin kocacığım diyerek muhabbetle karşılasa olmaz mı? Tabi erkek de aynı şekilde çekil önümden yoruldum, cirbem çıktı zaten demeden, o da aynı güzellikte karşılık verse olmaz mı? İnsanların dünyası kitabının yazarı Saint EXUPERY; ‘Evlilik iki kişinin birbirinin yüzüne bakması değil, aynı yöne bakmasıdır der. Bu söz, aslında evlilikte eşlerin ortak ilgi alanlarının ve değerlerinin çok olması nispetin de evliliklerdeki uyumun gerçekleşeceğine işaret eder. Kaç defa aynı yöne bakabildik? Aynı yöne bakabilmeyi ne kadar gerçekleştirebildik? Bunun için ne kadar çaba sarf ediyoruz. Yoksa elmanın yarısı tatlı yarısı ekşi de tatlanmayı da hiç aklımızdan bile geçirmiyor muyuz? ‘Güzel bir gülüş karanlık bir eve giren güneş ışığına benzer’ diyor Lev Tolstoy. Onun için insanların yüzleri devamlı gülücüklerle, tebessüm halinde olmalı ki; her yer güneşle dolsun. Her yer huzur ve aydınlık dolsun. Bir erkek olarak bunları bekleyerek dile getirmenin haklılığı yanında şunu da bilmek gerekir. Bir gül, ya da küçük bir hediye, ya da güzel birkaç cümle ile kadınını güldürebilir. Ama aslı önemlisi; Bir kadının dudaklarını değil; gözlerinin içini güldürmektir marifet. Dudaklarını komedisyen ya da soytarı da güldürür. Gözlerini ise sadece yanında bulunmaktan huzur duyup sevdiği adam güldürür. Çinli bir bilge şöyle diyor: ‘1-Ev işlerinde ve zor işlerde sana yardımcı olabilecek ve aynı zamanda iyi bir işi olan bir kadın bulman önemlidir. 2-Esprili, nüktedan ve seni güldürmesini bilen bir kadın bulman önemlidir. 3-Kendisine güvenebileceğin ve sana hiç yalan söylemeyecek bir kadın bulman önemlidir. 4-seninle aşk yapmayı seven bir kadın bulman da önemlidir. 5-Bu dört kadının birbirlerini tanımaları çok daha önemlidir.’ Bu aslında şöyle demektir. Öyle bir kadın bul ki; dört dörtlük olsun. Dört dörtlük olsun tamam da; biz kendimiz dört dörtlük müyüz ki, eş olarak aradığımızda dört dörtlük özellikleri ve hasletleri bekliyoruz. Kim bilir onun istemeyeceği ne huylar vardır bizim üzerimizde de. Günün her saati onun hoşlanmayacağı kim bilir ne işler yapıyoruz veya hoşlanacağı ne işleri yapmıyoruz. Sonra da güldürmek ve mutlu etmek için değil de; kendimizi affettirmek için çiçek veya hediye arıyoruzdur. Karısını öldürüp yeni yaptırdığı evin temeline gömen adama hâkim sormuş ‘neden karını öldürüp temele gömdün’ diye… Adam cevap vermiş ‘Hâkim Bey! Kendisi istedi evi benim üzerime yap diye. Bende evi onun üzerine yapmak için öldürüp temele koydum, yoksa canlıyken koysaydım zaten ölürdü ve ölürken can çekişirdi’ demiş. Bir başka adamın birisi çiçekçi dükkânına girmiş ve çiçeklere uzun uzun baktıktan sonra çiçekçiye; ‘Affedersiniz karıma çiçek alacaktım ama hangi çiçeği alacağıma bir türlü karar veremedim’ demiş. Çiçekçi ise Adama; ‘Siz karınıza karşı hangi haltı yediğinizi bana söyleyin bende size ona göre yardımcı olayım’ demiş… Bizler evleneceğimiz kızda ya da kız isek erkekte hangi özellikleri ararız şöyle bir beynimize soracak olsak; bir çırpıda sayacağımız özellikler şunlar olurdu herhalde. 1-Çok güzel ya da erkekse çok yakışıklı olsun. 2- Çok zengin olsun, erkekse mutlaka güzel ve çok paralı bir işi olsun. 3- Okumuş ve kültürlü olsun. 4- En az bizim kadar dinine diyanetine sadık olsun. 5- Bizi sevsin ve bir dediğimizi iki etmesin. 6- Asla bize yalan söylemesin. Bu kadar kendimizce güzel hasleti bir arada taşıyan birini bulsak, hava da kapar bir daha hiç yere koymayız zaten. Ama o derece iyisini nerde bulacağız. Önemli olan birbirimize karşı hatalarımızı ve kusurlarımızı asgariye indirerek, azami müştereklerde buluşmayı becerebilmektir. Erkeğin de, kadının da; utanma, ar ve hayâ sahibi olması ve bunu davranışlarında da göstermesi güzeldir. Hele de kadın azıcık nazlı ve azıcık da edalı olursa daha alımlı olabilir. Bu da işin tabiatına uygundur. Ancak unutulmaması gereken bir şey var ki; aşırı naz insanı candan bezdirir. Nazı kırmak için diyar diyar peşinden gezdirir. Naz da cilve de kâfi derece de kalmalıdır. Şairi belli olmayıp, iki kıtalık yapısıyla internet sayfalını süsleyen aşağıdaki şiirin ilk uyaklarını değiştirdiğim bir şiiri sözlerimin tam da burasında sizlere sunmak istiyorum. Şiir şöyle diyor: ‘Gönül ile aklı koydum kafese… Biri "DAR" diyor, birisi "KES" diyor. Çırpındıkça kaldım nefes nefese… Biri "YAR" diyor, birisi "PES" diyor. Yüreğim döndükçe döndü ak kora, Sabrım demir aldı, yelkenler fora. Gitmek istiyorum çok uzaklara. Biri "DUR" diyor, birisi "ES " diyor...’ Alıntı Oysa bizler yazı beklerken baharı tüketiyoruz. Havadakini isterken tavadakini başkaları kapıyor. Çoğu zaman baharı yaz uğruna, aşkı ise naz uğruna tüketiyoruz. Nazı gördükçe de papatyaları seviyor sevmiyor diye yolarak fal bakmak uğruna tüketiyoruz. Hey kardeşim senin ve sevdiğinin bilmediğini papatya nerden bilecek, yok mu hakikati söyleyiverecek? Hayat tükeniyor bir hiç uğruna. Bilin artık, budur asıl gerçek. Bir de bakmışız yolun sonu gelecek. Hadi geçmiş olsun. Feyzullah Kırca Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder