9 Eylül 2012 Pazar

KEŞKE DEMEK FAYDASIZ



İnsanın aklına bazen geçmişten hatıralar gelir ya… Benimde aklıma bugünlerde hep çocukken ah keşke büyük olsaydım. Keşke bir anda büyük adam olsam dediğim günler gelir aklıma. Kendi başıma her şeye karar verebilsem, bir işim olsa, şu okul hayatı bir anca önce bitse, şu askerlik görevinin yüzümün akıyla bittiğini görsem dediğim günler gelir aklıma…

Çocukken yarınlarla ilgili dileklerim vardı. İlk önce hemen büyümek isterdim. Bir saatti ilk almak istediğim, aldım günün birinde. Sonra babamın almadığı, ya da yokluktan alamadığı bisikletimi hemen almaktı hayalim aldım da zaten kullanılmış ve ikinci el de olsa. Okumaktı ve büyük adam olmaktı hedefim. Birkaç yıl ara verdikten sonra; elimden tutan hocalarımın ve tatillerde çalışıp harçlığımı kazanmanın yanında komşularımın da desteğiyle okudum da zaten. Kısa yoldan bir iş sahibi olmaktı hayalim dünyanın en güzel mesleklerinden biri olan görevimi aldım Allah’ımın da yardımıyla. Kendim gibi okumuş ve çocuklarımı iyi yetiştirecek bir eşti hedefim. Okumuş, kültürlü ve lise mezunu değil ama diğer aradığım özellikleri taşıyan birini de buldum rabbime şükür. Araba dedim aldım; iyi kötü bizi götürüyor. Traktör arzum vardı ta çocukluktan kalan özlemim içimdeki; onu da aldım ve kendi küçük işlerimi yapabiliyorum. Kendi evimi yaptırmak derken onu da yaptırmaya devam ediyorum. Tüm bunları Allah’ın izniyle kazanıp elde ederken, en önemli şeyimi kaybettiğinin farkına varıyor insan. O da ömür sermayesi. Kalan ömür ne kadar bilinmez ama kırka dayadığımız merdinin son basamağına çoktan gelmişiz. 

Acaba şimdi ne düşünüyorum diye düşünürüm aynı konularda. Ve şimdi de bunun tam tersini düşündüğümü hatırlarım. Keşke çocuk olup, hayata yeni baştan doğabilmek mümkün olsaydı. Hatalarımdan ve geçmişteki günahlarımdan arınmış olarak, tertemiz ve kirlenmemiş bir insan olarak yepyeni bir kişi olabilseydim. Maalesef böyle bir şey yok. İşlediğimiz her iyi ve güzel şey veya her kötü ve bizi helake sürükleyen şey bizi bırakmadan peşimizden gelecek.

Oysaki hayat çok kısadır bizler için. Dün çocuktuk gençliği ve büyük adam olmayı hedefliyordum. Çocuktuk çabucak büyümeyi istiyordum. Bugün keşke çocuk kalsaydık diyorum. Hayata yeniden ve tertemiz bir sayfayla başlayıp, zamanı dolu dolu yaşasaydım. Boşa geçen zamanı iyi değerlendirip, derslere daha iyi çalışıp, daha iyi yerlere gelseydim. Bulunduğum görevle yetinmeyip, bana bu kadarı da yeter demeyip, daha üst kademelerde görev almaya çalışsaydım.

Doğrularla dolu, mümkün oldukça yanlış ve günahlardan uzak bir hayatı yaşamaya yeniden başlasaydım. Ama artık bunlar için çok geç. Şimdi artık bulunduğum zamanı yaşayıp, kalan ömrü iyilik ve güzelliklerle dolu olarak süsleyip bezemektir bize düşen. Yanlışa düşmeden ve yanlışı savunmadan, Allah’ın nimetlerini yiyip yiyip ona nankörlük etmeden yaşamak olmalı hedefimiz geç kalmadan.

Allah kimseye imanda noksanlık gösterip yanlışı savunacak kadar cahil, doğruyu inkâr edecek ya da görmezden gelecek kadar nankör olmayı nasip etmesin. Bizleri öyle kimselerden olmaktan uzak eylesin.

Paylaşacak dostlarınız ve birlikte yaşacak bir toplumunuz yoksa iyi şeylere çok mala mülke sahip olmanın bir anlamı yoktur. Bilmeliyiz ki; mezar taşımızdır insanoğlundan geriye kalacak olan şey. Unutmamak gerekir hiçbir zaman onu da başkası yaptıracak. Ahiret için önceden hangi güzel ve sevap olan şeyleri gönderebilmek ya da arkadan hala amel defterimizi açık tutacak faydalı eserlerdir hedef. Gerisi yaşansa da kocaman bir yalan. Daha kötüsü de günahların sevk edeceği hiç istemeyeceğimiz cehennem olmaz inşallah.

Şair Pir Sultan Aptal şöyle diyor:
‘Demiri, demirle dövdüler; biri sıcak, biri soğuktu.
İnsanı insanla kırdılar; biri aç, biri toktu…’

Onun için tez elden rabbim akıl ve vicdanlarımızı başa alarak, geç olmadan malı mülkü kazanırken, harcarken, haram ve helale dikkat edelim. Yoksulu görüp gözetelim. Kendi elimin emeğiyle kazandım, dilediğim gibi harcarım demeyip; Allah yolunda Allah’ın nasip ettiği dünya nimetlerini Allah yolunda harcamaktan çekinmeyelim. Bilelim ki; asıl yetimler anadan ve babadan yoksun olanlar değildir. Akıl ve vicdan gibi insanın hazinesi diyebileceğimiz erdemlerden yoksun olması ya da onları kullanamamasıdır… 

Her gün içkinin şişesine 70 lira, sigaranın paketine yaklaşık 10 lira veren ve günde birer paketle de yetinmediği halde ‘Ailesi bot ve ayakkabı alamadığı için okula terlikle giden öğrencilerin olduğu bir ülkede, umre turu düzenleyenlerin ruh sağlığından endişe ediyorum’ diyen sinema sanatçısı geldi birden aklıma. Yılbaşı gecelerinde kesilen hindi ve çamları görmezden gelip, kurban bayramında Allah rızası için kesilen kurbanların yaşam hakkını savunan aklı ve vicdanı duhule uğramış insanlar geldi aklıma. Onlardan olmamak gerekir. Allah’ı ve peygamberini unutmamak gerekir.

Ve şu soruyu sormak gerekir. Acaba bu Ebu Cehil zihniyetli insanlar nereye yürüdüğünü sanıyor? Bırak liseyi, üç üniversite bitirse, doçent, doktor, profesör olsa nereden gelip nereye gittiğini bilmedikten sonra, kimin kulu olduğunu ve kimin nimetlerini yediğini bilmedikten sonra, şeytanın ve şeytani işlerin değirmenine su taşıdıktan sonra ne söylese boştur. Ne anlatsa yalandır. Kendisine faydası olmayanın bildiği bilgi, kazandığı malı mülkünün sonu talandır. Âşık Veysel de bunu şöyle ifade ediyor bir dörtlüğünde:

‘Aldanma cahilin kuru lafına
Kültürsüz insanın külü yalandır
Hükmetse dünyanın her tarafına
Arzusu, hedefi, yolu yalandır…’ Âşık Veysel

Onun için ahireti istemek lazım. Dünya ve ahiret saadetini ikisini birlikte istemek lazım. Biri yoksun olursa; ikisinden biri koparılırsa diğerinden bilinenler bilinmemiş olur. Hayatın sonunda ölünce, bizi sevip değer veren yüce yaratıcının sevgisinden emin olunmamış olur. Fatiha suresinde ‘yalnız sana ibadet eder yalnız senden yardım dileriz’ (Fatiha Suresi 5.ayet) deyişimiz hava da kalır. Sonunu hesap etmediğimiz ve bizi nereye sürükleyeceğini bilmediğimiz yollara girmeyip, her bizi sevdiğini söyleyip bizi kendi istediği yollara yürütmek isteyenlerin söylediklerine kendimizi sorgusuz sualsiz teslim etmemeliyiz. Nefsimize hoş gelse de, gözümüze güzel, gönlümüze alımlı ve kalımlı gelse de, keyfimize keyif verse de bizi nereye götürecegini bilmediğimiz arzu ve emellerimizin peşine düşmemeliyiz.

Bir kimse bilmiyorsa ne istediğini,
Hem seni ziyan eder, hem kendini
Dibini görmediğin suya dalmadığın gibi,
Emin olmadığın sevgiye teslim etme kendini… Mevlana

O halde kiminle gezdiğinize ve kiminle arkadaşlık ettiğimize dikkat etmeliyiz. Çünkü bülbül güle, karga çöplüğe götürür.

Sevilmek için daha çok sevmek gerekir. Şefkat istediğin zaman daha çok şefkatli olmak gerekir. Saygı beklediğin zaman insanlardan daha çok saygılı olmak gerekir. Sabırlı davranılsın istiyorsan sabırlı davranmayı öğrenmek gerekir. Hakkına hukukuna riayet edilsin istiyorsan, daha çok haddini aşmadan hukukuna sahip çıkabilirsin. Başkasının hakkına tecavüz ettiğin yerde özgürlüğümüz bitmiştir bilmemiz gerekir.

Hayatın genel kuralını yansıtan Ayeti kerime de yüce Allah: Şüphesiz ki; Allah iyiliği, adaleti ve yakın akrabaya bakmayı emreder. Kötülüğü, hayâsızlığı ve haddi aşmayı yasak eder. (Nahl Suresi 90.Ayet) buyurmaktadır.

Allah haddini aşmayan, insanlara iyilik eden, hak yolunda uygun adım yürüyen kullarından olmayı bizlere nasip eylesin. Paranın kazandığı insanlardan değil, hak yolunda kullanmak için parayı kazanan insanlardan olmayı rabbim cümlemize nasip eylesin.


Feyzullah Kırca
Akbaşlar köyü / Dursunbey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder