10 Ocak 2011 Pazartesi

SAĞLIK VE KUL HAKKI


Hayatımızda sahip olduğumuz en önemli şey, en önemli sermaye; hayatımızdır. Sağlığımız ve canımız olmadan dünyanın bize sunduğu diğer nimetlerden faydalanmamıza olanak yoktur. Onun için öncelikle; bize emanet edilen bu bedeni ve onu yönlendiren canı en güzel şekilde korumalıyız. Sonra da boş ve zaman öldürücü işlerden uzak durmalıyız. Çünkü geçen günler ve ömrümüzün yaşanan kısmı geri gelmemektedir.

Ebedi âlemde bize faydalı olan hayırlı işlerde yarışmalıyız. Zararlı ve günah işlerden uzak durmalıyız. Kul hakkına tecavüz etmemeliyiz. Kamu malına haksız yere sahip olmaya kalkmamalıyız. Çünkü onda tüyü bitmedik yetimin hakkı vardır. Garip gurabanın hakkı vardır.

Kamu malı demişken şimdi şöyle devam edelim:

Kamu malına tecavüz ediyorsak, birileri para verip mal-mülk ve eşya satın alırken, biz çalıyorsak! Devletten çaldığımız hazine arazisini, rüşvet ile tapulatıyorsak! Bulunduğumuz makamı ve mevkiimizi kullanarak hakkımız olmayan şeyi ve yeri kendi üstümüze yaptırıyorsak! İşimizi kuzu keserek ve içki sofraları düzenleyerek hallediyorsak! Bunların hesabı verilecek, biliyor muyuz? Biliyoruz da işimize gelmez. Dünya hevesi ve nefislerimizin esiri olmuşuz değil mi?

Yine gücümüze ve malımıza güvenerek toplumun huzurunu bozuyorsak, toplumun havasını kirletiyorsak, suyunu kirletiyor ya da zehirliyorsak, merasını, otlağını, yetişmiş ormanını dikkatsizlik vs. çeşitli sebeplerle yakıyorsak. Belki senden korktukları için, belki bulunduğun görev ve mevkideki durumundan çekindikleri için, belki de şu laf anlamaz komşumla veya komşularımla kötü olmayayım, diye düşündükleri için çekip gidiyorlardır. Komşuların ses çıkaramıyorlardır.

Çalanın çaldığını gördüğümüz halde görmezden geliyoruzdur. Dövdüğünü gördüğümüz halde dövdü diyemiyoruzdur. Lakin peygamberimiz ‘Bir kötülük görürseniz onu elinizle, buna gücünüz yetmezse dilinizle düzeltin, buna da gücünüz yetmezse kalbinle buğz (bu durumdan hoşlanmadığınızı hissettirin) edin’ buyuruyor. Peki, bizler hangi kötülüğe karşı bunu yapıyoruz?

Şimdi gelelim en önemsediğim ve yetkilileri polis, jandarma, kaymakam, vali, özellikle sivil memurları göreve çağırdığım konuya:

Yine peygamberimiz “Soğan, sarımsak yiyenler ağızlarının kokusu gitmedikçe camimize gelmesinler, evlerinde otursunlar” buyurmuştur. Çorap kokusuyla, soğan ve sarımsak kokusuyla gelmek ne kadar rahatsız edicidir. Melekler bile insanların eziyet çektiği kötü kokulardan etkilenirler. Buna hakkımız olmasa gerek. Sigara içmeyen birinin yanına, içen bir kişi dursa namazda nasıl rahatsız olur, onu içmeyene sormak gerek.

En gelinmesi gereken yer olan camiye gelirken pis kokular yasaklandığı halde; dinimizin sosyal yaşama önem vermesine rağmen, böyle durumda peygamber efendimiz tiksindirici kokularla gelmeyin dediği kokulardan biri olan sigarayı toplumun istirahat yeri kahvelerde içiyoruz. Yemek ziyafeti veriyoruz, ziyafete gelenleri dumanımızla karşılıyoruz. İlla içeceksen dışarıda iç, kendine ediyorsun kötülük, diğer insanlara etmeye ne hakkın var. Keşke kendine de etmesen ama mademki illa içeceğim diyorsun. En azından komşularına saygın olsun da dışarıda iç. Lakin bunun için önce kendine saygın olmalı!...

Şimdi gelelim hak hukuk meselesine:

İçtiğimiz sigaranın dumanıyla topluma açık olan, ama kapalı yerleri dumanımızla dolduruyorsak, sigaramızın pis kokusunu içeriye sindiriyorsak, duvarları sapsarı hale getiriyorsak. Yapma arkadaşım, içme komşum dendiği halde, kapalı alanda sigara içmek yasak olduğu halde; zulme ve içmeyenlere eziyete devam ediyorsak. Sadece kendi keyfimizi düşünüyorsak, sanmayalım ki bu bizim yanımıza kalır.

Kolluk kuvvetleri ve kanunları uygulayacak olan yetkililerde görevini yapmıyorsa. Şehrin göbeğinde adam polisin vs gözü önünde kanunsuzluğu yapıyorsa, görmezden geliniyorsa, sanmayalım ki bu bizim yanımıza kalır.

Jandarma köye kontrole gelip; şikâyet var, öyle geldik. Belki de; şikâyet bir üst makama yapılmış, gönderildik diyorsa, gerekeni yapmadan gidiyorsa, yakalasa bile görmezden geliyorsa, köy veya mahallin ileri gelenlerinin ricasıyla idare etme yoluna gidiyorsa, sanmayalım ki bu bizim yanımıza kalır.

Hadi evinin önünde hayvan pisliğine bir şey demeyelim. Kanalizasyon sistemi varken, o olmazsa; başka tedbirler almak varken, imkânsızlıklarla döşenen parke taşların üzerine hayvan pisliklerini akıtıyorsa, bu yollar hem de köyün en işlek yolları ise, gelen geçen herkes rahatsız oluyor, kontrole gelen memurlar cay ve yemek ikram edilip aman deyip geri gönderiliyorsa, sanmayalım ki bu bizim yanımıza kalır.

Peki rahatsız olan halk ne yapacak. Herkes kendi hakkını kendi aramaya kalkarsa, ne olacak. İstenmeyen ve beklenmeyen şey olacak. Ya dövecek, ya dövülecek. Ya da komşularıyla kavga gürültü etmemek için ceketini alıp gidecek ve bütün hak hukuk işlerini mahşere bırakacak.

Peki; bu kötülük edenin yanına mı kalacak? Görevli olduğu halde görevini yapmayan ve hangi sebeple olursa olsun; bunlara göz yuman kolluk gücünün yanına mı kalacak? Hayır kalmayacak. Boynuzlu koyun boynuzsuz koyundan hakkını alacak. O gün geldiğinde hak sahibi ceketini alıp gitmeyecek. Hakkını gasp edeninde ceketini alıp gitmesine müsaade etmeyecek. Bu hakkın gasp edilmesine göz yuman kolluk kuvvetinin gitmesine de, bu hak gaspını dile getirmeyen din görevlisinin de gitmesine müsaade etmeyecek. İşte bu yüzden bir din görevlisi olarak bunu dile getiriyorum. Uyarılara rağmen haksızlığın olduğu yerde durmamayı, kendime ilke ediniyorum.

O yüzden hakkımızı bilelim. Haddi aşmayalım. Başkalarının hürriyetine ve haklarına tecavüz noktasında bizim hakkımız biter. Müslüman için diğer insanların can, din, akıl, mal, ırz ve namus(yani nesil) korunmuştur. Onlara zarar noktasında bizim hürriyetlerimiz bitmiştir.

Son olarak Mehmet akif ERSOY şiiriyle son verelim:

ZULMU ALKIŞLAYAMAM

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı? hatta boğarım!...
—Boğamazsın ki!
—Hiçolmazsa yanımdan kovarım.
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir, aşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
’Adam aldırmada geç git’ diyemem, aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma, severim mazlumu...
İrticanın şu sizin lehçede manası bu mu?
.........................................Mehmet Akif Ersoy

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder