21 Mayıs 2012 Pazartesi

ÇANAKKALE GEZİ NOTLARIM-1


Aslında gündem 19 mayıs ve kutlamaları ancak; 2010 Yılında Akbaşlar Köyü ilk Öğretim Okulumuzla okul aile birliği başkanı olarak benim ve okul müdürümüz Erdoğan Işık iledüzenlediğimiz öğrenci-veli elele Çanakkale'ye gezimizden sonrayazmayı düşündüğüm ve 2012 yılı DİVA-SEN Dursunbey şubesi olarak düzenlediğimiz Çanakkale gezilerimizde tekrar ziyaret ettiğimiz yerler ve oraların hatıralarını yansıtacak araştırmalarımı kaleme almaya başladığım yazılarımı sizlerle paylaşmak istedim. Çanakkale ile ilgili bilinmesi ve görülmesi gereken 61 adet yerden ilk beşini bu bölümde ele aldım. Bu bir araştırma yazısı olacaktır ve kaynaklar yazımızın içinde ifade edilecektir.


1-   ÇİMENLİK KALESİ

 
Kilitbahir kalesiyle birlikte Çimenlik kalesini Fatih Sultan Mehmet Avrupa’nın tekrar İstanbul’u almak için geleceğini düşünerek, Çanakkale boğazının en dar ve akıntılı kısmına planını ve mimarisini de bizzat kendisi hazırlayarak 1461 yılında kalelerin yapımına başlanmış ve sekiz aylık kısa bir zamanda bu ihtişamlı yapılar 1462 yılında tamamlanmıştır. Kalenin inşa işlerini Gazi Yakup Bey yürütmüştür.  Muhtemelen kalelerden artan malzeme ile de Lapseki-Çardak’taki Gazi Yakup Bey Külliyesini yaptırmıştır. Sahil tarafına Sultan Abdülaziz tarafından Aziziye Tabyası eklenmiştir. Kal’a-i Sultaniye adı verilen; Çimenlik ve Kilitbahir kaleleri plan bakımından alışılmış şehir surları ve iç kale düzenine sahip kalelerden farklıdır. Daha çok belli bir mevkiyi savunmak için tasarlanmış, özel planlara sahip tümüyle askeri amaçlı yapılardır. Osmanlı devletinin deniz gücüyle merkezine batılılar tarafından bir saldırı düzenlenmesini engellemek amaçlı ve böyle bir saldırının zorluğunu göstermek amaçlı olarak yapılmıştır.

Evliya Çelebi’nin Seyahatname İstanbul 1315 ve 303 eserinde 1551’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1551 de onartıldığını yazmaktadır. Daha sonraki yıllarda da 1570-71 yıllarında da II. Selim tarafından tamir ettirilmiştir.
Ama şuan itibariyle bu yapılar eski güzelliklerinin bir kısmını kaybetmişler ve bakımsızlıktan birçok yerleri yıkılmıştır. Kilitbahir kalesinin hemen arkasında bulunan Kilitbahir köyüne de bu kalelerin yapımında çalışan kişiler yerleştirilmiştir. Köyün sınırları içinde bulunan Kale DUR YOLCU yazısı ve Necmettin Halil ONAN’ın savaşı anlatan şiirinin ilk dörtlüğü, Cahidi tarikatının kurucusu Ahmet Cahidi Sultanın türbesiyle, Kaşıklı Dedenin mezarı buranın sembol yerleridir.

2. ECEABAT ÇAMBURNU KALESİ

“Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı Yönetim Merkezi bu kalenin içinde yer almakta. Kalenin yapımına 1807 tarihinde padişah III. Selim zamanında başlanmış,1820 tarihinde padişah II. Mahmut döneminde bitirilmiştir. 19 Şubat 1807 tarihinde donanmasıyla Çanakkale Boğazını geçen İngiliz Amirali Duekworth’ın, on gün boyunca İstanbul’u kuşatıp başarılı olamayınca geri döndüğünde, Çanakkale Boğazından çıkarken iki İngiliz kalyonu Çamburnu Kalesindeki toplarla batırılmıştır. Yüzyıllarca İngiliz donanmasının en çok kin duyduğu kale olmuştur.
İngilizler I.Dünya Savaşı sonunda 30 Ekim 1918 tarihinde yapılan Mondros ateş-kes antlaşmasına dayanarak 09 Kasım 1918’de Çanakkale Boğazını işgal etmişlerdir. Bu işgal sırasında 1807 yılının intikamını tek Çamburnu Kalesi’nin Kitabesini söküp götürerek almışlardır. ”

Kadri PERK, Askeri Mecmua, Sayı 55 Çanakkale Savaşları Tarihi I.Kısım.
    
3.AĞA DERESİ HASTANESİ

Eceabat ilçesine bağlı Kilitbahir köyü sınırları içinde kalan bugün ‘DUR YOLCU’ yazısının bulunduğu yerde savaş sırasında hastane vardı. Yaralanan yaralılar oraya getirilerek tedavileri orada yapılırdı. Orada yaraları sarılırdı. Fakat pek çoğu maalesef orada şehit olur ve dere yatağına elbiseleriyle gömülürdü. Seyahatimiz sırasında rehberimizin ifadesiyle savaşın yaşandığı 1915 teki o günlerde orada dört tane hastane vardı. Sadece Ağadere Hastanesinin bulunduğu yerde 3000 den fazla şehit yatmaktadır.

Kuranı Kerim de; "Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz". Bakara Suresi 2/154 ayetinin ifadesi üzere onlar diridirler. İşte bizlerde bunu düşünerek, ziyaretimiz esnasında rabbimin izniyle biz onları göremesek de bizi göreceklerini düşünerek ve onları hiçbir zaman unutmadığımızı göstermek ve onların zorlu mücadelelerini anımsamak için buraları ziyaret ettik. Ve vatanı bize nasıl ve hangi şartlarda emanet ettiklerini yerinde görmeye gittik ve imkân oldukça da gitmeye devam edeceğiz.
06-03-2012 günü yapılan bir habere göre; Ağadere Hastane Şehitliği'nde kemikler toprak üstüne çıktı. Bir süre önce bölgede mantar toplayan vatandaşlar, Ağadere Hastane Şehitliği'nde bazı kemiklerle karşılaştı. Kafatası, çene, kol ve bacak gibi kemikleri görenler durumu yetkililere bildirdi. Ağır geçen kış mevsiminin ardından toprak üzerine çıkan kemiklerin 97 yıl önce Çanakkale Savaşları sırasında şehit düşen Mehmetçiklere ait olduğu düşünülürken, Doğa Koruma Milli Parklar 3'üncü Bölge Müdürü İsrafil Erdoğan, şehit kemiklerinin toplanıp yeniden defnedileceğini açıkladı.
Ağır Mecruhin (Ağır Yaralılar) ve Ağadere Hastanesi Belgeleri

İsmail SABAH adlı araştırmacının notlarından yararlandığımız bu bölümde bazı resmi belgelere yer vereceğiz. Ama önce rehberimizin de ifade ettiği bazı bilgiler vermek istiyoruz.
Önceden beri Çanakkale üzerinde iyice durulup bilimsel araştırmalar yapılamaması, bunları yapmakta geç kalınmış olması ya da yapılan çalışmaların yetersiz kalması sebebiyle tam anlamıyla her şey gün yüzüne çıkarılamamıştır. Ve bu gün hala Çanakkale Savaşıyla ilgili yeni bulgu ve belgeler ortaya çıkmaktadır. Yapmış olduğumuz farklı zamanlardaki iki ayrı seyahatimizde de müşahede ettiğimiz gibi, buranın Çanakkale’ye bu kadar yakın, fakat Çanakkale’nin kendi halkının ilgisi anlamında çok uzak olduğu bir olması bunun sebeplerinden birisi olarak söylenebilir. Zaten insanoğlu çoğu zaman elindekinin kıymetini; elindeki gittikten sonra, ya da gitme tehlikesiyle karşı karşıya kaldıktan sonra anlamıştır.

Çanakkale’de bir savaşın çıkması ihtimali üzerine, harp sahasına yakınlığı itibariyle eski adıyla Maydos şimdi ki adı ile Eceabat ilçesinin yerleşim yeri büyük önem kazanmıştır. İlçe birkaç Türk esnafın dışında tamamen Rumların yaşadığı bir bölge halinde idi. Bu küçük ilçe içlerinde (Atatürk)Yarbay Mustafa Kemal’inde komutanı olarak bulunduğu 19. Tümen olmak üzere birçok tümenin merkezi haline gelir. Böylece birçok tümenin merkezi haline gelen ilçenin küçük hastanesi de büyük önem kazanır ve askeri idare altına alınır.

3 Kasım 1914’te ilk bombardımanın yaşanmasıyla hastaneye ilk yaralılar gelmeye başlar. Fakat ilçenin üstünde her gün düşman uçakları dolanmaya başlar. Bu uçaklar tüm savaş kurallarına aykırı bir şekilde şehri defalarca bombalar. “ Savaş kurallarına göre sivil yerleşim yerleri ve hastanelerin bombalanması insanlık suçudur.”

Osmanlı Orduyu Hümayunun Başkumandanlığı Vekaleti, Şube:7,  Numara: 1934/1408
belgesindeki Hariciye Nezaret-i Celilesi’ne yani Dış İşleri Bakanlığına yazdığı mektubunda
şunları ifade ediyor:

‘Ma’ruz-ı çaker-i kemineleridir.

İngilizler Çanakkale Muharebesi esnasında sabit balonlar yardımıyla Maydos Kasabası ve alanda Kızılay bayrağı çekmiş olan hastaneyi her türlü kurallar ve devlet işleri haricinde bombardıman ederek otuz kadarını şehit etmişlerdir…’
 
                                                                                                 10 Mayıs 1915
                                                                                            Başkumandan Vekili
                                                                                                      Enver
     

Bu bombardımandan sonra  verilen acele emir ile hastane Ağadere ye taşınır. Zamanla Ağadere Gelibolu yarımadasının en büyük hastanesi haline gelir. Vadide kurulmuş olan hastaneler şunlardır: 3. kolordunun 1. seyyar hastanesi,  4. tümen seyyar hastanesi, 4 tane değişik birliklere ait seyyar hastanenin bir araya gelmesiyle oluşan büyük bir hastane ve 9. tümen seyyar hastanesidir.

Cephede harp olanca şiddetiyle devam eder. Yaralı akınının arkası gelmek bilmez. Cephede ve cephe arkasında harp olanca şiddetiyle devam ederken kurallara aykırı olan bombardımandan Ağadere de nasibini alır.


(Basın Ajansı Müdürlüğüne) Matbuat Müdüriyet-i Uumumiyesi’ne, Şube:2, Numara 3693

 ‘Çanakkale Cephesinde:

…Kilitbahir civarında Ağa deresi mevkiinde etrafı birkaç Kızılay bayrağı ile gösterilmiş olmasına rağmen hastanemize düşman uçakları tarafından bombalar atıldı. Dört yaralımız şehit oldu, on dört kişi de ayrıca yaralandı.’

                                                                                                       5 Ağustos 1915
                                                                                 Karargah-ı Umumi İstihbarat Şube Müdürü
                                                                                                    Erkan-ı Harb Binbaşı
                                                                                                                  Seyfi
‘Müttefik donanma ve uçakları bununla da yetinmeyecek yaralı askerleri taşıyan gemileri de ya bombalayacak ya da torpilleyecektir. Tüm bunların karşısında Türk askerin tutumunu göstermesi açısından aşağıda ki belgenin yararlı olacağı düşüncesindeyim.’ Denir ve
         
Harbiye Nezareti Muamelat-ı Zatiye Müdüriyeti İstihbarat Kalemi adına 1124 Numaralı belge yazılır.
‘Hariciye Nezaret-i Celilesi Canib-i Samisi’ne

Ma’ruz-ı çaker-i kemineleridir ki

Çanakkale harbinde yaralı olarak esir edilen ve Kilitbahir hastanesinde tedavide iken 25 Temmuz 331 tarihinde içine işlemiş yaradan dolayı vefat eden İngiliz ordusuna mensup George Taylaran hakkında oluşan haber teskeresi İngiltere savaş bakanlığına ulaştırılmak üzere haber zarf ile arz edilir…’

                  
                                                                                       17 Ağustos 1915
                                                                                                            Savaş bakanı adına
                                                                                                                      (imza)

Bir milletin şerefi muhakkaktır ki; her şeyden önce cephedeki askerinin sırtındadır. Savaş kurallarına bağlı kalıp kalmamasındadır. Teslim olana kurşun sıkmamasında, savunmasız yaşlılara dokunmamasında, kadınlara kuralsızca saldırmamasında, bebeklere ve çocuklara acımasızca eziyet etmemesindedir.
Bunların hiç birine dikkat etmeden düşman filosunun bu saldırı faaliyetleri devam  ederken Türk ordusunun ve askerinin davranışlarına bakınacak olursa iki ordunun dolayısı ile milletlerin arasında ki farkın ne olduğu açıkça görülecektir.

Osmanlı Orduyu Hümayunun Başkumandanlığı Vekaleti, Şube:2, Numara: 13180 belgeli mektupta şunlar yazılıdır:

(Basın Ajansı Müdürlüğüne) Matbuat Müdüriyet-i Umumiyesi’ne

“Reuter Telgraf Ajansı Çanakkale muhabirinden telgraf nameyi almıştır.

Türkler pek mert ve cesur bir şekilde harp etmişlerdir. Bunlardan biri şiddetli bir ateş altında olduğu halde askerlerimizden birinin yarasını sarmak soyluluğunda bulunmuş, diğer bir Türk askeri dahi tanımadığı bir Avustralya’lı askerin yanına bir şişe su bırakarak insanlık hareketinde bulunmuştur. Mert Türk askerlerinden bir diğeri de İngiliz siperlerinden uzak bir mevkide yaralı düşüp saatlerce aç ve halsiz kalmış olan İngiliz ekmek vermek cömertliğinde bulunmuştur. Türkler ile savaşta bulunan İngiliz askerlerinin  hemen hemen hepsi Türkler tarafından İngiliz esirlerine çok iyi muamelede bulunulduğunun beyanı bulunmuştur.”

                                                                                                                  20 Temmuz 1915
                                                                                                              İstihbarat Şube Müdürü
                                                                                                                             Seyfi 

Evet bir milletin şerefi cephede ki askerinin sırtındadır fakat o şerefi sırtında taşıyan askere “sen bu şerefi nasıl taşıdın” diye soracak olursak bize ne yanıt verirdi acaba… Kadına kıza saldırmadan, yaşlı ve çocuklara dokunmadan, teslim olana kurşun sıkmadan, yokluklar içinde savaş kurallarını çiğneyip düşman askerlerinin ceplerini soymadan ve ganimet sevdası gütmeyip sadece kendi vatanımı savunarak bu şerefi taşıdım ey bu vatanı bedava bulmuş neslim dediğini duyar gibi olur mu acaba kulaklarımız?

Bu sorunun cevabını İsmail Sabah adlı yazarın makalesinde; İhtiyat Zabiti Münim Mustafa “Cepheden Cepheye” adlı hatıratında şöyle veriyor:  “… Ağa deresi ve Çamburnu hastanelerine yaklaştığım vakit hayvanımı ileriye zorlukla yürütebiliyordum. Büyük taarruzun akabinde gördüğüm o yaralı deryasının tekrar karşıma çıkmasından korkarak adeta titriyordum. O necip insanların yollarda, topraklar üzerinde sefil bir halde yatarak doktor, hastane beklemeleri gözümün önünden bir daha geçiyordu. Hastaneleri, yaralı çadırlarını birer birer dolaştım. Bu defa alayın yaralılarından pek azını bulabiliyordum. Onların hatırlarını sorduğum vakit gene başlıyorlardı.”

< Neler anlattıkları makalede yer almamıştı. Sonrasında işittiği şeyleri bunları işittikçe diye ifade ediyor Zabit Munim Mustafa ve şöyle devam ediyor.>
“Kuru topraklara konan ot minderler üstüne uzanmış o kahraman Türk çocuklarının dilinden bunları işittikçe kendi kendime kalmış gibi düşünerek yutkunuyor  ve acaba bu yolsuzluktan kurtulacak mıyız? Diye haklı bir soru soruyordum.”

Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Aydın Büyüksaraç, 27-10-2011 itibariyle Eceabat ilçesi ile Kilitbahir köyü arasında bulunan Ağadere mevkisinin tamamını içine alacak şekilde çalışma yaptıklarını hatırlattı.

Gelibolu Yarımadası'nda daha önce tespit edilen şehitliklerin ziyarete açık olduğunu, bunun dışında 1916'da Şevki Paşa tarafından hazırlanan haritada, bölgede 28 adet daha şehitlik alanı olarak işaretlendiğini belirten Büyüksaraç, Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Park Müdürlüğü'nün, bu alanların tespitini yapabilmek adına kendilerine başvuruda bulunduğunu kaydetmiştir.
Farklı fiziksel özellikleri yüzeyden kazmadan bulabilme şansını yakalayabildiklerini bildiren Büyüksaraç, aralarında harita mühendisinin de bulunduğu 7 kişilik bir ekiple, iki aylık bir çalışma sonucunda bölgede şehitlik olan ve şehitlik olmayan yerleri haritalandırdıklarını dile getirmiştir.
Doç. Dr. Aydın Büyüksaraç, Ağadere mevkisinin cephe gerisi bir alan olduğunu söyledi. Buranın önemli bir işlevinin olduğunu dile getiren Büyüksaraç, "Burası hastane alanı olarak kullanılmış. Özellikle ağır yaralıların deniz yoluyla sevkıyatının yapılıp, burada tedavilerine çalışılmış. Bu alan ilginç bir alandır aslında. 3 tarafı dağlarla çevrilmiş, sadece Boğaz tarafı açıktır. Burası korunaklı bir alandır. Buraya bomba düşmemiş, o yüzden de hastane çadırları işlevlerini sürdürmüş. Bu alanın öneminden dolayı da burası hastane alanı olarak kullanılmaya devam etmiş." diye konuşmuştur.
Büyüksaraç, mezar taşlarını o zaman görenlerin ifadelerinden ve tarihçilerin yazıtlarından okuduklarını belirterek, şöyle dedi: "Ancak yüzeyde hiçbir belirtisi olmayan bu alanda yaptığımız jeofizik ölçümler sonrasında şu anda nerede şehit mezarlığı var, neresi değildir bunu ayırt etmiş durumdayız. Şehitleri tek tek belirleme şansını bulamıyoruz. Şehitler defnedilirken, o zamanın şartlarında bir mezar kazılıp, bir gömü şeklinde yapılmamıştır. Büyük bir mezar alanı açıp oraya tek tek definleri yerleştirip üzerini kapatmışlar. Dolayısıyla çukur açıp, üzerini kapatma mantığı ile düşündük, böylece bir mezarlık alanı olarak tanımlayabildik. Onun içerisinde kaç şehidimiz var, sayma şansımız yok."
1919 yılında C. Bean adındaki Avustralyalı bir savaş muhabiri olan Binbaşı Zeki Beyle savaş alanlarında yapmış olduğu gezi sonrası yayınladığı notlarında Ağadere de 3000 den fazla mezar taşı saydığını belirtmiştir. Ağdere’nin diğer bir özelliği ise Çanakkale savaşları ile ilgili haritalar hazırlayan Şevki Paşa’nın haritalarında da yer alıyor olmasıdır. Kilitbahir platosunda DUR YOLCU yazısının hemen sağındaki vadide 96-97 yıldır 3000’den fazla şehit yatmaktadır. Allah ruhlarını şad eylesin.

4- DEĞİRMEN BURNU TABYASI


Değirmen Burnu Tabyası, Kilitbahir Köyü’nün girişinde, Eceabat’ın 3km. Güneyinde yer almaktadır. Eceabat-Kilitbahir Köyü arasındadır. Tabyanın bulunduğu yer günümüzde Askeri Alan olduğu için ziyarete açık değildir. Askeri Alan’ın girişinin tam karşısında İstihkâm Yüzbaşı Tahir Bey Anıtı bulunmaktadır.
Tabya, 1894 yılında bizzat II. Abdülhamit’in emriyle yaptırılmıştır. Rumeli Mecidiye, Rumeli Hamidiye ve Namazgâh Tabyalarıyla birlikte boğazın savunmasını güçlendirmiştir. 1915 Çanakkale Muharebeleri’nde 7 adet boneti bulunan tabyada Alman Krupp marka toplar kullanılmıştır. Tabyanın dış görünüşü doğal çevreye uyum sağlayan küçük tepeciklerden oluşmaktadır. Cephanelik olarak kullanılan dikdörtgen şeklindeki odalar (bonet) kesme taştan yapılmış ve üzerleri tonoz sistemiyle örtülmüştür. Odaların bazılarında havalandırma amaçlı küçük delikler bulunmaktadır. Aynı yerde bir de kışla binası bulunmaktadır. Bu yapı da aynı dönemde yapılmıştır. Tabya ve kışla binası, şu anda Çanakkale Boğaz Komutanlığı’na bağlı 3. Deniz Piyade Taburu tarafından kullanılmaktadır. Bu yapılar, 14 Kasım 1980 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından “Korunması Gereken Kültürel Varlık” olarak tescil edilmiştir.

5-DUR YOLCU YAZISI
Değirmenburnu diye adlandırılan bölgede yer alan askeri alanın içerisinde yer alan meşhur yazıdır. Türkiye Cumhuriyetinin temelinin atıldığı Çanakkale savaşında kahramanca çarpışan Türk askerlerinin cesaret ve asaletini temsil eden bir yazıdır.

1960 yılında askerlik görevini yerine getirmek üzere buraya gelen Seyran Çelebi tarafından yapılmış olan bu çalışmada, Seyran Çelebi asker sigarasından etkilenerek elinde silah tutan asker figürünü inşa eder ve yanına da Necmettin Halil Onan'a ait olan Dur Yolcu şiirinden bir dize yapar. Kilitbahir platosunun yamacında bulunan yazı ve figürler uzak mesafeden daha iyi görülmektedir.
İlk dörtlüğü burada yer alan Necmettin Halil Onan’ın Bir Yolcuya şiirinin tamamını okuyalım;

BİR YOLCUYA
Dur  yolcu! Bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek Anadolu'nda,
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmet’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanını kattığı yerdir.

Düşün ki, haşrolan kan, kemik, etin
Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.

Necmettin Halil Onan

18 Mart 1915 tarihinde donanma zorlaması ile boğazı geçemeyen müttefik filosuna İstanbul yolunu açmak için müttefikler  25 Nisan 1915 tarihinde yarımadaya güney ve kuzey sahillerine olmak üzere binlerce asker çıkarır.  Güney koyuna çıkan binlerce askerin amacı Kilitbahir platosunu ele geçirerek boğaz boyunca konuşlanmış olan Türk tabya ve bataryalarını susturarak mayın tarama gemilerinin mayınları rahatça sökmesini sağlamak ve böylelikle donanmaya tehlikesiz bir geçiş imkânı sağlamaktı. Donanmanın yanı sıra kara ordusu ile de başarı sağlayamayan müttefik orduları hüsran içinde Çanakkale topraklarını terk etmek zorunda kalır.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder