22 Aralık 2011 Perşembe

ŞEYTANIN ÇOCUKLARI


Bilindiği üzere şeytanın diğer ismi iblistir. Âdem’e secde et denmezden önce o da diğer melekler gibi Allahın emirlerini yerine getiren ve ona sadakatle olarak ibadet eden bir melek iken; Yüce rabbimizin ilk insan Âdem Aleyhisselama topraktan şekil verip ruh üflemişti. Meleklere ‘yeryüzüne halife yarattım, ona secde edin’ dediğinde diğerleri secde ettiği halde iblis ‘ben ateşten yaratıldım. O ise topraktan. Ateş topraktan daha üstün’ diyerek secde etmedi. Emre karşı geldiği için lanetlendi. Ancak cezası ertelendi ve kendisinin secde etmediği için lanetlenmesine sebep olduğunu düşündüğü Âdem aleyhisselamı ve neslini yoldan çıkarıp çıkaramayacağını görmek için kıyamete kadar süre verildi. İlk olarak Âdem Aleyhisselam ile kürek kemiğinden yaratılan eşi Havva validemize yasaklı meyveden yedirerek cennetten çıkarılmasına sebep olarak bu mücadele başlamıştır. Birinci surun üflenmesine kadar da devam edecektir. Evet, birinci sura kadar mühlet verilen İblis’e yani Şeytan’a nesil verildi.

Şeytan melekti sonradan lanetlendi, melekler evlenmez. Nesli ve çocukları da olmaz değil mi diye aklımıza gelecektir. Lakin cinlerin farklı olduğunu ve insanlar gibi evlilik yoluyla üredikleri aşikârdır. Bunu ifade ettikten sonra, Kehf Suresi 50. Ayetten İblis’in cin taifesinden olduğunu ve çocuklarının da olabileceğini anlıyoruz.

“Hani biz meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis’ten başka hepsi saygı ile eğilmişlerdi. İblis ise cinlerdendi de Rabbinin emri dışına çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da İblis’i ve neslini, kendinize dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar sizin için birer düşmandırlar. Bu, zalimler için ne kötü bir bedeldir!”

Ayeti kerimeyi bu şekilde ifade ettikten sonra artık şeytanın çocuklarından bahsedebiliriz. İblis’in birçok çocukları vardır. Bu çocukların ise her birinin isimleri ve görevleri vardır. Bunu İmam Gazali, Tefcirut-Tesnim c.1 s.19 daki Bidayet-ül Hidaye Şerhinde haber veriyor. İsimlerini sayıp birer ikişer cümle ile açıklıyor.

Şimdi şeytanın bu çocuklarından ve görevlerinden bahsedelim. Bunlar;1-Hanzeb, 2-Velhan, 3- Zellenbur, 4-Vesnan, 5- Betr, 6- Dasim, 7- Metun veya Mesut, 8-El Ebyaz

1-HANZEB
‘Namazda vesvese verir. Namazda böyle bir şey hissedince Allah’a sığın.’

Vesvese şeytanın çocuklarından biri olan Hanzeb tarafından insan kalbini hedef alan bir şeytan işidir, şeytandan kaynaklanan bir musibettir. Şeytanın kalbi kurcalaması, karıştırmasıdır. Şeytanın tek hedefi insanın kalbidir. Tek emeli, kalbi bozmak, onu işe yaramaz hale getirmektir.

Evet, kalp imanın merkezi, zikrin merkezi, hidayetin merkezi, sükûn ve huzurun merkezi ve bütün duygularımızın merkezidir. Şeytan ise mümindeki bütün bu güzelliklerin düşmanıdır. Mü'mini bunlardan mahrum kılmak için elinden gelen düzenbazlıkları, hileleri ve oyunları yapar. Bunun için bütün mesele kalbi şeytanın hilelerinden uzak tutmaktır. Yoksa kalp bir kere bozuldu mu, bütün beden ve duygular bozulur. Hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, "Dikkat ediniz! Bedende bir et parçası vardır; o düzeldiğinde bütün beden düzelir, o bozulduğunda da bütün beden bozulur."

Vesvese ilk defa şüphe şeklinde gelir. Şeytan önce şüpheyi kalbe atar. Ancak kalp hemen tepki gösterir, savunmaya geçer. Fakat savunmayı bırakır, kabul ederse, şeytan birinci atışta hedefe isabet ettirmiş demektir. Fakat kalp kabul etmezse, orada bir iz bırakır, sonunda bir pus, bir leke oluşturur. Bir süre sonra hayal aynasına bazı pis düşünceler yansır, edebe aykırı bazı çirkin görüntüler oluşur. Zaten bu görüntü ve leke kalbin hırçınlaşıp feryat etmesine, sıkılıp daralmasına kâfi gelmiştir. Sonunda "Eyvah!" diyerek ilk hastalık mikrobunu kapmış olur ve ümitsizliğe düşüverir.

2-VELHAN
‘Temizlikte çok su kullandırarak vesvese verir. Çok su kullandırır, Sonra da gülüp alay eder.’

Yüce Allah Kuran-ı Kerimde "Ey Âdemoğulları, her mescit yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." (A'raf Suresi, 31) ve "...İsraf ederek saçıp-savurma. Çünkü saçıp-savuranlar, şeytanın kardeşleri olmuşlardır; şeytan ise Rabbine karşı nankördür." (İsra Suresi, 26-27) Şeytanı en büyük düşman edinen müminlerin bu ayet gereği, israf konusunda özel bir titizlik göstermeleri gerekir. Şeytanın ve çocuğu Velhan’ın yüzünü güldürmemek gerekir.

Mümin sahip olduğu her şeyle ahirete yönelir. Sahip olduğu her mal daha çok ecir kazanması için bir fırsattır. Bu fırsatı gereği gibi değerlendirmemek, ahiret yerine dünya hayatına razı olmak demektir. Allah müminleri meşru ve helal nimetlerden faydalanmaya teşvik ederken, israf etmemeleri gerektiğini ayeti kerimelerle uyarmıştır. Peygamberimiz S.A.V. ise “Nehir kenarında bile abdest alıyor olsanız, suyu israf etmeyiniz.” buyurmuştur. Şeytanı kendimize güldürerek başarısının kutlarcasına alay ettirmeyelim.

3-ZELLENBUR
‘Bu da çarşılarda esnafa bozuk mal satmayı, yalan yemini, malını methetmeyi, malın kusurunu gizlemeyi ve insanları aldatmayı güzel gösterir.’

Hırsızlık, gasp, aldatarak, yalan söyleyerek mal satmak, sahte para vermek, başkasının malına zarar vermek, yalancı şahitlik, rüşvet almak gibi haklar için sahibi ile helalleşmek gerekir. Dünyada helalleşilmez ise ahirette sevapları ona verilerek helalleştirilecektir. Mal sahibi ölmüş ise, vârisine ödenir. Vârisi yoksa veya mal sahibi bilinmiyorsa, salih bir fakire hediye olarak verilip, sevabı sahibine gönderilir. Salih fakir yoksa İslamiyet'e hizmet eden hayır kurumlarına, vakıflara verilir. Kendi salih akrabasına, fakir olan ana babalarına, çocuklarına hediye olarak vermesi de, caiz olur. Bunları yapmak imkânını bulamazsa, mal sahibinin ve kendisinin af olunmaları için dua eder. Kâfirin hakkı için de, onunla helalleşmek gerekir. Gönlü alınmazsa, ahirette af olunması, çok güç olur.

Yüce rabbim kul hakkı konusunda kullarını özellikle uyarmıştır. Bir mümin için kul hakkıyla ahiret âleminde rabbimizin huzuruna dönmek ne altından kalkılamaz bir yüktür. Peygamberimiz bizleri kul hakkı konusunda şöyle uyarıyor; "Ümmetimden müflis odur ki, kıyamet günü namaz ve zekâtla gelir. Ama bu arada sövdüğü şu kimse, dövdüğü bir başka kimse dahi gelir. Bunun üzerine kendisinin hasenatından şuna verilir, buna verilir. Üzerinde haklar bitmeden kendi hasenatı tükenirse, o zaman onların hatalarından alınır kendisine yüklenir. Daha sonra cehenneme atılır."(Müslim)

İşte bunu bilen Zellenbur şeytanı, Rabbimizin ‘kul hakkını helal etmediği takdirde ben bir şey yapamam, her hak sahibi hakkını alacak’ dediği için mümini kaybettirmek ve iflas ettirmek için buradan saldırmaktadır. Onun için mümin uyanık olmalı ve haksız yoldan çok para ve mal kazanmayı değil, helal yoldan ve temiz olanlarından kazanmayı istemeliyiz. Şeytanı sevindirmemeli ve güldürmemeliyiz.

4-VESNAN
‘Uyku şeytanıdır. Namaz ve diğer ibadetler için kafayı ve göz kapaklarını bastırır, zina ve hırsızlık gibi haramlar için insanı uyarır.’

Sabah namazına kalmak istediğimizde uyku tatlı gelir. Ezanı duyup uyandığımız halde gözlerimizi açamayız. Sanki biri üzerimizden kalma diye bastırır. Biraz daha uyuyayım derken zaman çabucak geçer de güneş doğup gelir. Kulu bırakıp da kul namaz için kalktığında zaten abdest alıp namaz kılacak vakit kalmamış olur. Sabah namazının vakti ne zaman doldu diye hayıflanırız. Lakin şeytanın gözünü kör edeyim deyip, besmele çekerek sabah namazı için kalktığımızda onun biraz geri çekilir gibi olduğunu hissederiz. Lakin yine de ister sabah namazında olsun, ister diğer vakitlerde olsun, peşimizi yine de bırakmaz. Neler yaparmış kendi dilinden okuyalım ve dinleyelim bakalım.

Vesnan şeytanı kulları namazdan uzaklaştırmak için şunları söyler;
"Kul namaz kılmak isteyince, ona vesvese veririm. Henüz vakit var, isini bitir, sonra kılarsın derim. Namazını geciktiremezsem, insan şeytanlarından birini yollarım ve namazını geciktiririm. Onu da yapamazsam, o kula namazda musallat olurum. Sağa bak, sola bak derim, bakınca da yüzünü okşar, alnından öperim. Sonra da; namazın bozuldu diye vesvese verir namazdan çıkarırım.
Sağa sola baktıramazsam, yalnız başına namaz kıldığında yanına giderim. Çabuk kılmasını emrederim. Horozun yem yediği gibi çabukça kıldırırım. Bunu da yaptıramazsam, cemaatle namaz kılarken, basına bir gem takarım ve başını imamdan önce secde ve rukûya götürürüm ve namazını bozarım. Allah ise böylelerini kıyamette eşek veya domuz başlı olarak haşreder. Bunu da yaptıramazsam, namazda parmaklarını çıtırdatmasını emrederim. Böylece beni tespih eder

Miskinlere, zavallılara giderim, namazı bırakmalarını emrederim. Namaz size göre değil, siz rızkınıza bakin, isinizde calisin derim. Sonra ihtiyarlayınca kılarsınız derim.

Hastalara giderim, hastaya zorluk yoktur, iyi olunca kılarsın derim. Hatta hastayı isyan ettirir, küfre bile sokarım."

Birde diğer uyku vardır ki; gaflet uykusudur. Normal uyku halinde olmadığımız halde, hak ve hakikatlerden bihaber olarak yaşarız. Ömür boş ve zararlı şeyler peşinde koşarken geçer. Şeytanın verdiği gaflet uykusu halinde olduğumuz için farkında olmayız. Sürekli ‘daha vakit var. Oğlunu evlendir, emekli ol, gençliğini yaşa. Dünyaya yaşamaya geldin’ gibi avuntularla avutur. Hiç beklemediğin bir anda ecel gelir ve ahret hayatını kaybetmiş bir şekilde ölür gidersin.

Rabbim biz kulları gerçek uyku sebebiyle sabah namazından, gaflet uykusu sebebiyle Allahın emirlerine uyarak ve yasaklarından uzak durarak Vesnan şeytanını yenen kullarından eylesin.

5-BETR
‘Musibet şeytanıdır. Bağırıp çağırma, yüze tokat vurma gibi cahiliye adetlerini güzel gösterir.’
İnanları sinirlendirir. Küçük menfaatleri ileri sürerek insanlar arasında küslük, haset, kin, husumet gibi duyguları kışkırtarak kavga ve şiddeti ayakta tutmayı ister. İnsanlar ve ülkeler arasındaki çatışma ve savaşları güzel gösterir. Dövmeyi, sövmeyi, öldürmeyi, haksız yere mal gasp etmeyi güzel gösterir.
6-DASİM
‘Yemek şeytanıdır. İnsan besmele çekmediğinde, onunla yemek yer, eve girer, yatakta uyur, besmele ile dürülmemişse elbiseleri giyer, karı koca arasında düşmanlık meydana getirmeye çalışır.’

Bir insan evinde, aile arası sebepsiz olarak bir huzursuzluk, bir gerilim hissederse "Dasim Dasim Dasim Euzu billahi minke" derse, derhal musibet zail olur. Dasim, ev halkına huzursuzluk vermek için uğraşan şeytanın ismidir.

Cinni şeytanlardan korunmak için Urve bin Zubeyr(r.a)'ın duasının sabah akşam üç defa okunması tavsiye edilir; ‘Amentü billahil azim ve kefertü bil cibti vettâguti vestemsektü bil urvetil vuska lenfisâme leha. Vallahu semiün aliym.’

Şeytanın en sevdiği ve en önem verdiği şey karı koca arasını açıp aile düzenini bozmaktır.
Fitnesi en büyük olan kişi, şeytana daha yakın olur. Eşler arasında ayrılma sebebi günümüzde maddi imkânsızlıklara dayandırılsa da bunun altında şeytanın vesvesesi vardır. Fakat her geçimsizlik, büyü ve sihirle olmayacağı gibi mutlaka şeytanın fitnesi ve vesvesesiyle meydana gelir. O eşler arasında çirkinlik ve nefret hislerini meydana getirir.
O yüzden eşler sevgi ve saygıda birbirlerine karşı kusur etmemeli, itaatkâr olmalı, ilgi ve alakayı kesmemelidir. Aralarında çıkan sorunları konuşarak çözmeli, neden nasıl sorularını yöneltmeli ve çözümü birlikte aramalılardır. Başkasının ve başkalarının dedikoduları ve sözleriyle hareket etmek yerine, karşılıklı güvene dayalı bir aile kurup, işin aslını bilerek, öğrenerek davranılmalıdır. Çünkü eşler arasında ayrılıkların bir kısmı da dedikodu ve filanca şunu dedi, şöyle söyledi tartışmalarıdır. Dedi kodu ve iftira da şeytanın silahlarındandır. Öfke ve sonucunda gelen şiddet de; şeytanın insanlar üzerinde uyguladığı silahlardan biridir.
7-METUN
‘Metun veya Mesût adlı bu şeytan insanlar arasında yalan haberleri yayar, sonra onların aslı çıkmaz.’ Atalarımızın ‘kuyu bir kişi bir taş atar, sonra kırk kişi geri çıkaramaz’ sözünde ve bir kişi bir yalan haber söyler, bir saat sonra bu haber kendine söylendiğinde kendi de inanır’ sözlerinde ifade edildiği gibi bir hal alır. Sonra sonuçları bakımından tamiri ve telafisi imkânsız olur.

Onun için peygamberimiz; ‘Kişiye her duyduğunu konuşması yalan olarak yeter.’ Ya da ‘kişiye her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter’ buyurmuştur.

Benim hayattaki felsefem ise şudur; duyduğunun hiç birine, gördüğünün yarısına inanmayacaksın. Ta ki doğruluğundan emin oluncaya kadar.
8-EL EBYAZ
‘Peygamberlere ve velilere musallat olan şeytandır. Peygamberlere bir zararı dokunamaz, veliler ise onunla mücadele ederler. Allah’ın korudukları selâmettedir, korumadıkları ise sapıtırlar.’

Peygamberler de bulunması vacip olan özelliklerinden birisi ismettir. İsmet; peygamberlerin günahsız olmaları anlamına gelmektedir. Hata yapacak olduklarında uyarılmışlardır. Mesela peygamberimiz eşi Aişe ile ilgili iftira girişiminde bulunulduğunda, ayetle uyarılmıştır. Hz İbrahim oğlunu kurban edeceği zaman hem oğluna, hem eşi Hatice’ye ve hem de kendisine musallat olmuştur. Ama her hangi bir zararı dokunamamıştır.

Yine Eyüp peygambere de musallat olmuş, elindeki tüm dünya varlığının ve neslinin alınmasına sebep olmuş. Sadece sağlam olarak dili kalıncaya kadar sağlığının elinden alınmasına sebep olmuş. Eşinin, Eyüp peygamberin sağlığını korumak düşüncesiyle pazarlığa oturmasını başarsa da, Eyüp peygamberin bunu tahmin etmesi sonucu bunda da başarılı olamamıştır.
Resûlüllah Efendimiz ashâbıyla otururken üç kere “Allah lânet etsin” buyurduktan sonra “Allah düşmanı İblis kuyruğunu arkasına sokup yedi yumurta çıkardı. Bu yumurtalar onun insanlara musallat edeceği çocuklardır.

1. Adı Mehdes olan, âlimleri saptırmaya vazifeli.
2. Adı Hâdis, Allah’ı unutturmak, namazda etrafa baktırmak, esnetmek ve gaflet vermekle vazifeli...
3. Adı Zelniyûn. Sokak ve pazardakileri ifsat eder; yanlış tartmak ve yalan söyletmek gibi kötülükleri yaptırır.
4. Adı Beter: musibete uğrayanlara Allahü Teâlâ’ya isyanla ah vah gibi şikâyetlerde bulunmayı hoş gösterir, sevaptan mahrum eder.
5.Adı Menşut’tur. Yalan söyleyen, söz taşıyan, fitne çıkaranları teşvik eder.
6. Adı Vâsim’dir. Erkek ve kadınların şehvetini kabartıp, zinaya sebep olmakla vazifelidir.
7.Adı Eur’dir. Hırsızlık edenlere ümit verir. Sonra tövbe edersin der.” (Günyetü’t-Tâlibîn s.149)
Başka rivayette;

‘Şeytanın beş evlâdı var:
1. Sebuv: Musibetler karşısında feryadı u figan etmeye elbise ve yüz yırtmağa teşvik eder.
2. Aver: Zinayı hoş gösterir.
3. Mesbut: yalancılığa teşvik eder.
4. Dâsım: Evlere girer, kusurları gösterir, aile reisini kızdırır, ev halkını huzursuz eder.
5. Zelenbur: Çarşı ve pazarlarda esnafı hallerinden şikâyet ettirir.’ denilmiş.

Evet, sevgili kardeşlerim şeytan çocuklarının isimlerini bilmek ve görevleri nelerdir bilmek elbette güzeldir. Ancak daha önemlisi şeytan apaçık Müslüman’ın düşmanıdır. Onun tuzaklarına düşmeden Allah’a yaraşır şekilde ve kulluğuna layık olarak yaşayarak; şeytanı ve bilumum çocuklarını ve insandan evlatlarını mağlup edebilmek çok daha güzeldir.

Rabbim cümlemizi muvaffak eylesin. Âmin!

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey

3 Aralık 2011 Cumartesi

GEZİP GÖRMEK GEREK TARİHİ


Atalarımız ‘gezen tilki yatan aslandan iyidir’ demişler. Bu gün aklıma bu söz üzerine düşünmek ve bir şeyler kaleme almak istedim. Şöyle kısa bir araştırma yaptım Gogıl ile internet üzerinde, acaba bu atasözü ile ilgili ne yazıyor diye. ‘Çok güçlü olup da çalışmayan, soylu olup da bir şeyler üretmeyen, tembel tembel oturup onun bunun sırtından geçinen kimselerden; güçsüz olup da çalışan, boş oturmayan ve geçimini sağlamak için uğraşan kimseler daha iyidir’ diye ifade edilmiş bu atasözünün anlamı.

Acaba öylemi diye düşündüm. Sonra o şekilde açıklanabilirse de; çok gezen mi bilir yoksa çok yatan mı? Çok dinleyen mi yoksa çok yatan mı? Çok izleyen mi yoksa çok yatan mı? Çok okuyan mı yoksa çok yatan mı bilir? Sorularını akıllara getirerek devam etmek istiyorum. Atasözümüzde yatmak diye ifadesini bulan söz; boş durmak, bir şey yapmamak, çalışmamak, ekmek elden su gölden yaşamak, seyahat etmeyip sürekli bir yerde ikamet edip durmak olarak en fazla akıllara gelen kavramlardır. Ancak atasözümüz üzerinden ele alınca, ben bunu daha çok gezmemek, seyahat etmemek olarak algılıyorum. Ve o şekilde açıklamak istiyorum.

Bu doğrultuda ‘gezen tilki yatan aslandan iyidir’ diyen atalarımız, insanlar da tilki gibi gezerse, seyahat ederse birçok yer hakkında bilgi sahibi olurlar. Gördükleri yerlerdeki geçmişte ve günümüzde vuku bulan olaylar hakkında bilgi sahibi olurlar. Belli bir yerde dururlarsa sadece bulundukları yer hakkında bilgiye sahip olurlar. Coğrafi, tarihi, kültürel vs. konularda dinleme ve okuma yöntemleriyle de bilgi sahibi oluruz. Ancak bu durumda anlatanın ve yazanın aktardığı kadarını bilme durumumuz olur en fazla.

Mesela hacca giden insanlar oraları anlatırlar. Şurası şöyle burası böyle diye anlatırlar. Hac nasıl yapılıyor, nerde neler yaptıklarını anlatırlar. Her ne kadar bir şeyler anlıyormuş gibi olsak da, gidip gören ve hac görevini yapanın vakıf olduğu bakış penceresine vakıf olamayız.

Mesela peygamberlerin hayatlarını okuruz kitaplardan. Birde her ne kadar onların hayatlarını ve tebliğ mücadelelerini tam olarak yansıtamasa da filmini izlediğimiz peygamberlerin hayatları vardır. Okuduklarımızı anlatmaya çalışınca zorlanırız. Filmini izlediklerimizi daha farklı anlatırız. Aynı şekilde başkalarının bir yerleri bize anlatmasıyla gidip bizzat kendimizin görmesi arasında dağlar kadar fark vardır.

Yüce Rabbim Kuran-ı Kerim’inde “De ki; yeryüzünde gezip dolaşın da, peygamberlerini yalanlayanların sonları nasıl olmuş, görün, inceleyin ve ibret alın' diye buyurmaktadır.

Ülkemizin üzerinde yer aldığı Anadolu’nun o kadar gezip görülecek yeri var ki, o kadar ibret alınacak yeri var ki, her bir köşesinde, her bir metrekaresinde pek çok medeniyetin izleri görülmektedir.. Bu topraklar Nuh ve İbrahim peygamber başta olmak üzere, peygamberler diyarıdır. Evliyalar diyarıdır. Malazgirt’ten Çanakkale’ye nice zaferlerin yaşandığı ve kurtuluş savaşının kazanıldığı topraklardır. Bu topraklar gezilse hatıralarıyla dile gelip konuşacaktır.

Tatil ve eğlence yerlerini ayrı tutarak söylüyorum ki, memleketimizin her bir tarafı buram buram tarih kokan, coğrafyamızın barındırdığı Türk milletimiz 16 imparatorluk sahibidir

İşte bu yüzden her bir imparatorluğun ve her bir medeniyetin izleri var yaşadığımız bu topraklarda. İşte buları bilmek ve üzerine yenilerini koyarak devam etmek lazımdır. Geçmişimizi bilerek hatalardan ders alıp, geleceğe daha güçlü ve daha emin adımlarla yürümek lazımdır.


Bizim üzerinde yaşadığımız tarih, kültür, medeniyet ve coğrafi güzelliklerle dolu ülkemizi biz Türk milleti olarak gezmiyoruz, gezemiyoruz. Oysa Avrupalı ve diğer dünya milletleri her yıl en az bir ayını turistik seyahatlere ayırıyor. Birçok ülke ve memleketle birlikte bizim ülkemizi geziyorlar. Çağ açıp kapayan İstanbul’un fethinin yaşandığı, Çanakkale Destanının yazıldığı Çanakkale’yi, Selçuklulardan, Osmanlıdan ve Bizans ve Rumlardan tarihi mirasları gezip dolaşıyorlar. Güney doğudaki pek çok kadim medeniyeti, tarihi mirası ve doğal yapı oluşumlarını geziyorlar. Anadolu’nun ve orta Asya’dan cebeli Tarık boğazına kadar uzanan topraklardaki Selçuklu ve Osmanlıların İslami ve tarihi miraslarını geziyorlar. Bizde gezmeliyiz.

Gezerken tarihi bilen ve bize bildiklerini doğru ve eksiksiz olarak aktaran işinin ehli rehber veya rehberlere ihtiyacımız olacak. Nerede ne olmuş, nerede ne var önceden bilgi sahibi olmayan bizler bilgilendirilmedikçe kuru kuruya gezmiş dolaşmış oluruz.


Mesela Çanakkale’de Çanakkale’yi gezerken seyit onbaşını görsek bile rehber yoksa sadece heykeli görür geliriz. Seyit onbaşının yaşadıklarını, top mermisini muharebede nasıl ve hangi iman gücüyle kaldırdığını, savaş bittikten sonra fotoğraf çekimi için kaldırması istendiğinde o topun yarısı kadar ağırlıkta bir top mermisini bile kaldıramadığını bilemeyiz. 57. alaydaki askerlerin o gün yaşadıklarını, neler söylediklerini ve hangi manevi duygu ve güçle ölüme gittiklerini bilemeyiz.


Mesela Kıbrıs çıkarmasının yapıldığı beşparmak dağlarına gitsek gezip dolaşsak, çıkarma yapılırken tankın dağın zirvesine hangi güç yardımı ile çıktığını ve çıkarma bitince şoförünün o tankı geri indiremediğini bize bir rehber anlatmasa yada önceden bilip onu orada hatırlamazsak kuru kuruya gezmiş oluruz. O yaşamamız gereken manevi havayı yaşamayız. Örnekler çoğaltılabilir.


Tilki ile aslan aklıma geldi yine. Acaba onlar bunun için mi kurnaz tilki gibi ülkemizin üzerinde her türlü oyunu oynuyorlar. Tilkinin, aslanın yaşlanmasını, kolunun bacağının kırılmasını, ayaklarının üzerinde duramaz hale gelmesini ve yürüyemez hale gelip karşı koyamaz hale gelmesini istemesi gibi; Türk devletinin ayakları üzerinde duramaz hale gelmesi için neler yaptıklarını ve ülkemiz üzerinde geçmişte hangi oyunların oynandığını, şimdi hangi oyunların oynanmakta olduğunu bilmemiz gerekiyor artık.


Onun için son olarak; tilkinin aslanı tökezletmek için yapacağı kurnazlıklarını, hileli ve acımasız oyunlarını bilmeliyiz. Geçmişten ders alarak geleceğe tedbir alarak emin adımlarla yürümeliyiz. Tarihte hep kral olan milletimiz yine aslan kalarak, tilkinin gezme özelliğini de kendimize düstur edinip ve aklıselim ile geleceğe emin adımlarla yürümeliyiz.


Pençeleyerek ve parçalayarak değil, diğerlerine adalet ve hoşgörü dağıtarak, yaşanabilir bir dünya düşleyip isteyerek, barış ve huzur dolu bir yaşam arzu ederek krallığımızı daha kolay elde ederiz. Aslan ki; ne kadar saldırgan ve adalet duygusundan uzak olursa, o nispette düşmanları artacaktır. İlk tökezlediğinde ilk darbeyi ona en yakın görünen ve ona sürekli dostum diyenler vuracaktır. Onun için derim ki; gezelim ve görelim. Dinç ve kendinden emin bir şekilde geleceğe yürüyelim.

Feyzullah Kırca
Akbaşlar Köyü / Dursunbey