9 Eylül 2015 Çarşamba
ELEŞTİRMEK BASİT, İCRAAT YAPMAK ZOR
Eleştirmek çok basittir. Bekara karı boşamak çok kolay gelir. Elinin taşın altına koymaya gelince bin dereden su getirip her şeye hayır diyeceksin. İdam cezasını kaldırıp, ceza evinde besliyorlar diye başkasını suçlayacaksın. Mecliste iç güvenlik yasası çıkarken, elinde molotof olanı vurma yetkisine, kamu malına zarar vereni tutuklama yetkisine, yüzünü örtenlerin, suc örgütlerine üye olanların aranmasına hayır diyeceksin, sonra utanmadan neden bu askerin polisin vurma yetkisi yok diye eleştireceksin.
Her hangi bir konu da herkesi birden memnun etmek zordur. Zaten onun için demokrasilerde seçimler olur ve ekseriyetle askari çoğunluğun onayını almak için yapılır. Sonra da çoğunluğu alan bir daha ki demokratik seçimlere kadar ülkeyi bildiği yönetir. halk beğenmezse değiştirir. Ama dedikya bekara karı boşamak kolaydır. çatışma olmasın dersin demokratik haklarınızı verelim ve birlik beraberliğimizi sağlıyalım dersiniz, terörle teröristle barış olmaz diyeceksiniz. hadi tamam teröristler çözüm sürecini bitirdi, top yekün teröristlerle mücadele edelim dersiniz. destek vermek şöyle dursun. Hükümet iktidar olamayınca savaş başlattı dersiniz.
Afedersiniz ama askeri ve polisi emniyet karakollarına hükümet mi saldırıp asker ve polislerimizi şehit ediyor. Hdp yetkileline savaş çığırtkanlığını hükümet mi emrediyor. cumhurbaşkanı mı emrediyor. Durun yahu azıcık kendinize gelin. Sizin kime hizmet ettiğinizi artık bu millet biliyor.
Şehitler siyasi bir partinin propoganda malzemesi değildir. Ben bir vatandaş olarak şehit olan asker veya polis herhangi bir şehit kardeşimizin cenazesinde siyasi işaret görmek istemiyorum. Adam gibi gelin şehide son görevinizi yapın. Yapmayacaksanızda gölge etmeyin başka ihsan istemez. Sanki siz partilerinizin işaretini orada gösterince millet oylarını hemen sizin patilerinize verecek. Artık işaretten çok hangi konuşmayı, hangi eylemi ne amaçla yaptığınızın önemi ortaya çıkmış durumdadır.
Alın size ülkemizin halini anlatan bir Nasreddin Hoca hikayesi. Maalesef eskiden beri böyle idi. Yine Ülkemiz Bu halde Şimdi.
Bir gün Nasreddin Hoca, oğlunu eşeğe bindirmiş kendisi arkasından ağır ağır yürüyerek köye gidiyorlarmış. Yolda bunları görenler :
– Dünya tersine döndü galiba ! Baksana hâle ihtiyar adam yerde yürüyor da parmak kadar çocuk eşeğin üzerinde. Ne ayıp şey değil mi ? Diye söylenmeye başlamışlar.
Bu sözleri duyan Nasreddin Hoca , merkepten oğlunu indirip kendisi binmiş. Biraz gidince bir kaç kisiye daha rastlamışlar. Onlar da :
– Şu hâle bakın siz ! Koskoca adam binmiş eşeğe, parmak kadar çocuk arkasından yetişeyim diye ter döküyor, insanoğlu işte hep kendini düşünür, diye konuşmaya başlamışlar..
Bu sözleri duyan Hoca :
– Oğlum en iyisi gel beraber binelim. Bakalım ne diyecekler , demiş.
Hoca önde oğlu arkada giderken birkaç kisi daha görmüş onları. Onlar da :
– Şu insanoğlunda merhamet diye birşey kalmadı. Baksana eşeğin beli neredeyse yere değecek. Yerde yürüseler sanki ölecekler mi ? Azıcık Allah korkusu olan kimse böyle yapmaz, gibi sözler söyleyerek uzaklaşmışlar.
Hoca bu sefer :
– Oğlum en iyisi mi, ikimizde yürüyelim, öyle ettik olmadı böyle ettik olmadı. Bir de bu şekil deneyelim demiş.
Eşek önlerinde, onlar arkada yollarına devam ederlerken , birkaç kisi daha görmüş bunları. Onlar da :
– Şunların ki de akıl mı yani ? Eşek önlerinde bomboş gidiyor da her ikisi de şu sıcakta yerde yürüyorlar. İnsan , boş eşek olur da binmez mi hic ? Demişler.
Bu sözleri duyan hoca :
– Gördün ya oğul, her kafadan bir ses çıkıyor. Ne yapsan beğenmiyorlar. En iyisi bildiğinden şaşmayacaksın. Elin ağzı torba değil ki, büzesin ! Demiş..
Ey ülkemizin liderleri, yöneticileri! dışardaki emperyalistlerden emir almayın, vatanını seven, bu ülke için söylecek akıllıca bir sözü olan herkesle istişarenizi yapın; oprtak aklı çalıştırarak bir karar alın ve ölsekte ülkemiz için yerinde bulup uygulamaya koyduğunuz kararı uygulayın. Hz Peygamberimiz de doğru kararı bilse de istişare eder, birlikte karar alır ve sonuna kadar o kararı uygulardı.
Biz ülke olarak, inanmış insanlar topluluğu olarak bu şekilde hak mücadelesi verdiğimiz sürece geçmişte olduğu gibi günümüzde de rabbimin yardımı bizimle olacaktır. East gibi toplu katliam yerine, hukuk içinde mücadelemize kararlılıkla mücadelemize devam ettikçe, hainlerin tuzakları başına geçirilecektir. Hak batıl mücadelesini yakın bir zamanda hak kazanacaktır.
istemediğimiz bu savaşa bizi mecbur bıraktıkları için mutlu değiliz. geleceğimizi emin kılmak için, vermek zorunda olduğumuz mücadelemizin sonucu zafer, şehidimizi ve yaralımız az olsun. Ey ülkem gazamız mübarek olsun. Amin.
Feyzullah Kırca
12 Haziran 2015 Cuma
UHUT’TAN300 MÜNAFIK KAÇTI
Tıpkı bugün şahsi çıkarları için ülkemizin düşmanlarıyla
iş tutan, kirli emellerini gerçekleştirmek için her türlü oyunu ve düzeni
kendilerine mubah gören paralel çetenin seçim sonuçlarına; İstanbul’u fetheden
Fatih Sultan Mehmet edasıyla sevindiklerini görmekteyiz.
Ama unuttukları bir şey var. Uhut savaşı sırasında münafıkların
lideri Abdullah bin Übey, “Ey ahali, biz ne diye
kendimizi öldürteceğiz, bir türlü anlamadık!” diyerek 300 münafığı yanına çekerek
Medine’ye geri dönmüştü. Peygamberimizin sonuç ne olursa olsun ben izin verene
kadar sakın bu tepeyi terk etmeyin diye yerleştirdiği 50 okçu düşmanın
kaçtığını görüp savaşı kazandık diye terk etmesi sonucu Uhut Savaşının
kaybedilmesine, hz Hamza ile birlikte 70 Müslüman’ın şehit edilmesine müşriklerle
birlikte savaş meydanını terk eden o 300 münafık da sevinmişlerdi.
Münafıklarına ve Müslümanları arkadan vurmak istemelerine rağmen sonunda
peygamberimizin öncülüğünde onların Mekke’yi fethetmesine asla engel
olamamışlardı.
Onların ağa babaları
her türlü saldırı, ihanetlere rağmen, Selehaddin-i Eyyübi’nin ordusunun Kudüs’ü
fethetmesine engel olamamışlardı.
1071 de Malazgirt’te
beyaz elbisesini ak kefen olarak giyen Alparslan ve ordusunun Anadolu’ya
girişine engel olamamışlardı.
Süleyman Şah Halep
yakınlarında ölse de oğlu Ertuğrul’un soyunun Osmanlı’yı kurmasını ve
İstanbul’u fethetmesini engelleyememişlerdi.
Çanakkale de
alamadıklarını bugünkü paralel çete zihniyetli (kandırılmış alt tabakayı kast
etmiyorum) insanların Siyonist ve sömürgeci ağalarına yaranmak isteyen diğer
din düşmanlarıyla birlikte ülkesine tuzaklar kuranlar gibi mandacı zihniyetin
eliyle komutam ve yönetici diye devşirdiklerinin marifetiyle masada vermişiz.
Bugün de yapılmak istenen budur.
Orta doğu da ve
dünyanın dört bir yanında kim kimi vuruyor belli değil. Öldüren de, Ölen de
Allahüekber diye bağırıyor. Silah satıp parasını kazanıyorlar. Birlik olup asıl
düşmanlarımız olan, o sömürgeci ve İslam düşmanı haçlı zihniyetlerine karşı her
alanda mücadele etmek varken; biz Müslümanları birbirimize öldürtüp,
halklarımız can derdindeyken yer altı ve yerüstü varlılarımızı soyuyorlar. Göz
göre göre çalıyorlar. Halklarımızı birbirleriyle savaştırıp yok ederken,
keyifle kahkahalarını atıyorlar.
İnsanımız kime inanacağını şaşırmış
bir durumda. Kimi mehdilik ilan ediyor, okullar açıyor. Peşinden İslam’a gelin
diye dünya insanlarını mehdilik iddiasıyla peşinden çağırırken; Allahın örtünme
emrini görmezden gelip o dinin aslı değil, furuatından diyebiliyor. Dünyanın
dört bir yanı zulüm altında inlerken, Londra, Washington, Tel Aviv, Vatikan,
Paris, Berlin, Rusya, Tahran, merkezli terör örgütleri dinin adını kullanarak
güya İslam devleti kurmak için katliamlar yapıyorlar.
Güya bunların düşmanı Tahran, siz ne
yapıyorsunuz dediği yok. Danışıklı düşman İsrail, onun hamileri ABD ve Vatikan
merkezli Avrupa ülkeleriyle al gülüm ver gülümler de. Bir taş atımı mesabesinde
dediği Kudüs zalimi İsrail’e elinde her türlü imkân olmasına rağmen taş bile
attığı yok. Ama İslam’ın lider ülkesi olduğunu savunuyor yıllardır. Diğer bir
İslam merkezi Suudi Arabistan krala rağmen halkının sesi çıkamayacak bir ülke ve
bir diğer liderlik yapabilecek İslam ülkesi olarak görebileceğimiz Mısır’ın durumu
zaten içler acısı.
Abdülhamit Han gibi vatan perver bir
lideri içimizdeki ihanet çevrelerinin desteğiyle alaşağı etmiş olan sömürü
devletlerinin rahatı epeydir gayet iyiydi. Daha sonrasında Çanakkale de hezimet
yaşasalar bile bir şekilde ülkemizin ve İslam inancımızın düşmandan çok daha
fazla düşmanı olan ihanet şebekelerinin masa başında verdiği topraklarda Merhum
Kemal Atatürk bir şeyler yapıp işgalden kurtarsa da sömürge olmaktan kurtaramamıştı.
Çünkü Menderes ve Özal hariç kendisinden sonra gelen hemen bütün liderler yine
ülkemiz üzerindeki hesaplarına uygun olarak yönetmeye devam etmişlerdi. Belki
biri de 3 beş ay hükümet olup gitmişti.
Yıllar sonra yıllardan bir yıl, günlerden
bir gün dirayetli bir lider çıktı. Yanına aldığı mahir bir ekip ile ülkemizi
ayağa kaldırmaya ve zalimlerin hakkını savunmaya, mazlumun yaptığının zulüm
olduğunu söylemeye ve Müslüman halkların umudu olmaya başlamıştı.
Yıllardır Müslüman çocukları okullarımızda
ve dershanelerimizde yetiştiriyoruz diye Müslüman halkımızın zekâtlarını,
sadakalarını, kurban derilerini, hatta kafalarını toplayıp umutlarımızı taze
tutsunlar diye yardım ettiğimiz cemaat lideri ve yakın çevresinin ülkesine
ihanet eden bir sahte mehdi olduğunu öğreniverdik.
Yüz yıllardır orta doğudan kirli
ellerini çekmeyen İngiltere merkezli Siyonistlerin yönettiği ABD nin aşanı
olup, yetiştirdiği elemanları kullanarak onların adına dinleme yapmak, şantaj
montaj hazırladıkları kasetlerle kirli emellerine sahip çıkmayan veya göz
yummayan liderleri devirmekmiş amacı. Kendisine halis niyetlerle inanmış,
kandırılmış tabanı bir kenara koyarak söylüyorum ki; Münafıklık böyle bir şey
olsa gerek. Sağ gösterip sol vurmak ya da inanmış görünüp kâfirlere hizmet
etmekmiş amacı.
Yollar dikenli olsa da, Allahın
yardımıyla Allahın yolundan ayrılmayan kulları sayesinde er veya geç onun vaat
ettiği günler gelecektir. Sefer (çaba) inanmış kulların olsa da, zafer mutlaka
Allahın olacaktır. İhanet edenler ihanetlerinin bedelini dünyada da, ahrette de
ödeyecektir.
Er veya geç İslam’ın zaferine inana
biz Müslümanlar kitap, sünnet, icma ve kıyas’a ilaveten aklımızı da kullanarak
oyunların ve tuzakların farkına varmalıyız. Kimin yaptığı neye ve kime hizmet
ediyor diye düşünerek hareket etmeliyiz. Kim inancına ve ülkesine hizmet
ediyor. Kim şahsi, ırki, maddi çıkarları için veya cemaat çıkarları için
ülkesine nasıl ihanet ediyor. Kim ülkesinin yanında dünya mazlumlarını dış
servislerin oyunlarından koruyarak birlik beraberlik içinde, servisler ne diyor
değil, halkımın ekseriyeti ne diyor diyerek istikbale taşımaya çalışması
ilgilendiriyor. Ben sadece bununla ilgileniyorum.
Her insanın ve oluşumun
mutlaka hatası ve eksikleri vardır. Yanlışları vardı elbet, herkesi aynı anda
memnun etmek çok zordur. Ama bu yanlışlar arasında Siyonist Yahudi uşakları
adına ülkemize hiza vermek ve Siyonistlere rağmen yaptığı tüm atılımları
durmaya çalışanların hesabının sorulması yoktu. Ülkesinin gizli kalması gereken
konuşmalarını izinsiz dinleyip uşaklığını ettiklerine servis edenlere bunun
hesabı sorulması yanlış değildi. Bu asla sekteye uğramadan devam etmesi lazım,
zaten devam edecektir.
Güya ülkesine iyilik
olsun diye gizlice dinleyip ispiyonlayan sözüm ona mehdi efendinin üst kademe
yapılanması; PKK’nın yapıp ettiklerinden, silahların gölgesinde HDP’nin meclise
girmesinden hiç rahatsız değiller. Onların mutlaka meclise girmeleri lazım diye
her türlü yayını ve her türlü oyunu oynamaktan geri durmadılar.
Ama Türkiye’yi ayağa
kaldıracak bütün atılım hamlelerinden rahatsızlar. Ele geçirdikleri yargı
elemanları vasıtasıyla Avrupalı dostlarının iyiliği için engellemeye yönelik
her şeyi yapıyorlar. Oldubittiye getirip bunları durdurmak, tek amaçları
ülkemizin ayağına nasıl kurşun sıkarız da sahiplerine yaranırız bunun
derdindeler.
Ey saf halkım benim ‘başörtüsü
Allah’ın emridir; ister takarsınız, ister takmazsınız. Ama takmayan günaha
girer’ bile diyemeyen cemaat liderinin arkasından koşarak mı İslam’ı kurtaracaksınız.
Mazluma zulüm eden zalimlere ‘zalim’ diyemeyen mehdiler ile mi kurtaracaksınız
İslam’ı. İslam adına kâfirlere değil de, hep Müslümanlara kurşun sıkan terör
örgütlerine göz yumarak mı kurtaracaksınız İslam’ı.
Gelelim; ülkemizdeki
tüm terör örgütlerini ve partilerini yanınıza alıp, bilumum medya organlarınız
ile desteklediğiniz halde, şantaj-montaj kasetlerle, akla hayale gelmeyecek
iftira ve yalanlarınızla halkın gözünden düşürmeye çalışmanıza rağmen % 41 alan bir partinin karşısında zafer
kazandık diye şenlik yapmanıza.
Yazımızın başında ifade
ettiğimiz ve Uhut Savaş meydanında Müslümanları bırakıp giden, sonra da
yenilmelerine sevinen 300 münafık aklınızdan hiç çıkmasın. Onlarda sizin gibi
sevinmişlerdi. Ama ne onlar, ne de galip gelmesini istedikleri müşrikler ve
kâfirler Allah dinini hâkim kılmak isteyen Müslümanların Mekke’nin fethetmesine
engel olamamışlardı.
Allah büyüktür. Zifiri
karanlıkların ardından mutlaka yine bir ümit ışığı ve aydınlık çıkacaktır.
Koalisyon ihtimalini bir daha hiç bir zaman gündeme getirmeyecek bir sistemi
kurmamız gerekiyor. Sanırım o da bana göre ya dar bölge sistemli ikinci turda
oyların % 51 ini alan partinin güvenoyuna gerek duymaksızın hükümeti kurduğu iki
turlu seçim, ya da başkanlıktır. İki turlu seçimde vekillerin yarısı birinci
turda seçime giren partilere, diğer yarısının ikinci turda seçime giren iki
partiye aldıkları oy oranında dağıtılan bir sistemde geliştirilebilir.
Rabbim bütün kâfirler topluluğunun ve münafıklık
alameti göstererek onların destekçisi olan ihanet şebekelerinin tuzaklarına
rağmen kendisine giden yolumuzu açık etsin. Rabbim kendisinin razı olduğu tek
din olan, dünyevi çıkarlar için ayetlerinin ve hadislerinin görmezden
gelinemeyeceği İslam dinini yüceltmek isteyenlerin yar ve yardımcısı olsun. Âmin!
Feyzullah Kırca
2 Haziran 2015 Salı
CESURLAR BİR KERE ÖLÜR
Hayat doğumdan öncesi,
doğumdan sonrası ve ölümden sonrası diye 3 e ayrılır. Doğumdan öncesi için
insanın kendisinin hiçbir dahli yoktur. Doğumdan sonrası ölüme kadar bir
imtihandır. Bu imtihanın sonucu olarak Allah’ı ne kadar razı edersek o derece
ölümden sonrasını kolaylaştırırız. Hepsi bu.
Anne karnında imtihan
yok, doğunca süt verecek annesi ama doğum sonrası kendini tanımaya başladığı
andan itibaren yani akil baliğ olduğu andan itibaren imtihan başlıyor. Rabbim
bu imtihan neticesinde razı olduğu kadar süt veya zehir (Ceza) verecek ister
inanın ister inanmayın. Herkes hak ettiğini mükâfatı veya cezayı alacak.
Doğumdan önce insanın
kendisinin hiçbir dahli olmadığı gibi ve ölümden sonra da insanoğlunun hiçbir
dahli olmayacaktır. İkisi arasındaki zaman olan dünya hayatında ömrü boyunca
yüce Allah’ı ne kadar razı ettiğine bağlı olacak. Bunda şüphemiz var mı? Yüce
yaratıcımız olan Allah c.c ye iman eden her insanın bunda şüphesi yoktur.
Olmaması gerekir zaten, varsa imanında bir sıkıntı var demektir.
İmanda bir sıkıntı yoksa iş amele kalıyor. Yalnız
Allah’a kul olma işine kalıyor. Allah Yüce kitabı kuran-ı keriminde genel
olarak‘’okuyun, öğrenin, öğretin ve benim razı olduğum şekilde emirlerime uyun,
yasaklarımdan kaçının, uzak durun. Peygamberime itaat edin. Namaz kılın, oruç
tutun, zekât verin, eğer gücünüz yeterse hacca gidin, insanlara ve diğer
hizmetinize verilmiş canlılara iyilik edin, faydalı işler yapın. Kendinize,
diğer insanlara, diğer canlılara ve çevreye zarar veren işlerden uzak durun. Yararlı
olana koşun, zararlı olandan da süratle kaçın diyor. İyi belli kötü belli,
faydalı olan belli zararlı olan bellidir. Hatta peygamberimiz Hz Muhammet
(s.a.v) şüpheli olanlardan uzak durun. Helal mi haram mı belli olmayan ve
şüpheli gözüken şeylerden uzak durun ve harama götürebilecek olan işleri terk
edin.’’ diyor.
Şimdi biraz ayet ve hadislere kulak verelim:
“Kim zerre
miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu
görür.” (Zilzâl 7-8) “Siz iftirayı günahsız ve kolay bir
iş sanıyorsunuz. Hâlbuki o Allah katında büyük bir günahtır” (Nur 15) “Çünkü Rabbin her an ve zamanda
herkesi ve her şeyi gözetleyip durmaktadır.” (Fecr
14) “Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe
vermeyene bak!” (Tirmizî, Kıyâmet 60 -
Buhârî, Büyû 3) "Bilmediğin
şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu
olur." (İsra 36)
Bu ayette insanın bilmediği bir konuda söz
söylemesi, hüküm vermesi, bilmediği tanımadığı kişiler hakkında ileri-geri
konuşması yasaklanmaktadır. Daha özel olarak yalancı şahitlik yapması, iftira
atması, kısaca bilgi sahibi olmadan, gazete küpürüne ve sosyal medyadaki art
niyetli habere dayanarak; kişiler ve kuruluşların maddî veya manevî zarara yol
açacak şekilde konuşması ve hareket etmesi yasaklanmaktadır.
‘İnsan ya duyduğu ya gördüğü ile veya akıl ve
vicdanıyla hareket eder; yani bilgilerimiz ya habere ya gözleme ya da akla
dayanır. Âyette bu bilgi kaynaklarının doğru kullanılması gerektiği, bunlardan
sorumlu olunduğu ifade edilmektedir. Kuşkusuz bu yasak, insan ilişkileriyle
ilgili olup, bilimsel ve fikrî konularda kurallara uygun olarak tahminler
yürütmek, görüş belirtip içtihatlar da bulunmak meşru, hatta gereklidir.’
(Diyanet Tefsiri, Kur’an Yolu: III/420).
Bunları bildiğiniz halde hala ileri geri
konuşuyorsanız, dinimizin bu uyarılarını dikkate almadan, iddialarınızı
ispatlama gereği duymadan insanları yaftalamaya, iftira ve yalanlarla kendinizi
sütten çıkmış ak kaşık görüp, kendinize karşı gördüklerinize oyun kurmaya ve montajlarla
kumpas hazırlamaya çalışıyorsanız; siz nasıl Müslümansınız?
"Onlar tuzak kurdular. Allah da
tuzak kurdu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır." (Ali İmran 54)
"İnkâr
edenler, seni bağlayıp bir yere kapamak veya öldürmek, ya da sürmek için düzen
kuruyorlardı. Onlar düzen kurarken, Allah da düzenlerini bozuyordu. Allah düzen
yapanların en iyisidir."
(Enfal
30)
"Onlar (Bizim bilip-gördüğümüz))
hileli bir düzen-tuzak kurdular. Biz de onların (bilip-görmediği) farkında olmadığı
bir düzen-tuzak kurduk." (Neml 50)
"Allah
o kitapla rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları
izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder." (Maide 16)
"Ey
iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin
dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan olur.
Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez."
(Maide 16)
Ayet ve hadislere kulak verdikten sonra, şimdi devam
edelim. Selçuklu da Karatoygar gibi komutanlar, Süleyman Şah ve Ertuğrul ile
dirilişte ülkemize ihanet eden Kurtoğlu gibileri vardı. Osmanlı da hoca
kılığında halkımızın zihinlerine İsrailiyat yerleştiren Yahudi ve İngiliz
ajanları vardı.
Bugün de yine İngiliz, İsrail, Amerika ve benzeri
şer odakları adına çalıştıklarını söyleyenler var. Güya din adına, ülkenin
menfaati için yolsuzluk ve hırsızlıklara karşı durduklarını söyleyenler var.
Birlikte; görünmez olduklarını sanan bir üst akıl adına ülkemizde ve İslam
coğrafyasında kirli emellerine ulaşmak için oyun üstüne oyun kuruyorlar.
Orta doğuyu, Afrika’yı, Asya’yı kirli emellerini
gerçekleştirmek için, dün olduğu gibi bu günde dünyayı sömürmeye devam edebilmek
için, kan gölüne çeviriyorlar. Ama kendilerine hizmet eden bir kişinin başına
altından geçerken ceviz düşse, Türkiye’mizden ve Müslümanlardan hesabını
sormaya kalkarlar.
Onlarla birlik olup ülkesine veya İslam dünyasına
ihanet edenlerin maddi çıkarları için onların yanında yer aldıklarını, "onlar
çok güçlü bize her türlü zararı verebilirler" diyerek,
zarar görmemek için gücün yanında durduklarını söylediklerini görürsün. Oysaki
korkaklar her gün ölür, cesurlar bir kere ölür. Öleceksek hak yolunda bir kere
ölelim. Öleceksek inancımıza ve ülkemize ihanet etmeden; İslam düşmanlarının ve
gizli servislerin oyuncağı olmadan her gün ölmektense bir kere ölelim.
"Kalplerinde
hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz"
diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih
ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine
pişman olurlar." (Maide 52)
"İman
edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah'a bütün güçleriyle yemin
edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa gitmiştir ve
kaybedenlerden olmuşlardır." (Maide 53)
"Ey
iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir
toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere
karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda
mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir
lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi
bilendir." (Maide 54)
Ne yaparlarsa yapsınlar, ülkesinin ve İslam âleminin
iyiliği ve kalkınması için Allahın rızasına uygun olarak çalışanlara karşı
onların oyunları her zaman boşa çıkacaktır.
Çıkıyor zaten, onlar kuruyor bin oyun, Allah kuruyor daha büyük bir oyun
ve tüm oyunlarını başlarına çeviriyor. Dirilişte Kurdoğlu ve avenesi, yeni Türkiye
de Fetenyahu ve organize ettiği terör çetesi.
Netenyahu’lar var, bide
Fetenyahu’lar var. ''Başörtüsü Allah’ın emridir, İsrail teröristtir, mısır da
bir darbe oldu'' diyemeyen, kendisine himmet ödemeyenlerin ve kendisine biat
etmeyenlerin defterini dürmeye çalışan, esaret altında olduğu halde kendini
mehdi ilan eden ve başkalarını münafık ilan eden, hırsız ilan eden ve beddua
seansları düzenleyen ikiyüzlü insanlar var. İhanet şebekeleri var.
Feraset sahibi halis
düşünceyle; İslam’ı ve ülkemizi kalkındırmak isteyen meşru yollardan gelen
idareciler bizlere nasip eylesin yüce rabbim. Ve hiçbir zaman cesaret ve
ferasetlerini kaybettirmeden hatalarını ve eksiklerini gidermeye çalışarak
adaletle ülkesini kalkındırma çabasında olmalarını daim eylesin. Yüce rabbim
idarecilerimize tuzakların farkına varma feraseti versin. Her daim tuzakların
boşa çıkarılmasını göklerden gelen bir kararla desteklesin.
*Twiter hesabımdan semce twitler ile bu yazımızı
noktalayalım;
-Çok uğraştım insanların yanlışlarını düzeltmek için beceremedim. Anladım ki; yanlış kişilikte olunca düzeltmek için çaba kar etmiyor.
-Kötülük, zulüm ve haksızlığa boş vermek; gitmek tarzım değil. Boş verip gidiyorsam; muhatabım, nefsine esir olmuş, boş bir insandır.
-Ancak şeytanın esiri olmuş insanlar karşısında susmak; söyleyecek şey bulamamak değil, aksine anlayana naradır.
-Hedefi gösteren parmağı, hedef seçmeyi bırakın. Dini, akılı ve bilimi en doğru şekilde kullanıp parmağın gösterdiği hedefe uçmayı başarmalıyız.
-Bazen bazı insanlara söyleyeceğim çok şey varken susarım. Çünkü anlayanım yoktur bilirim. Ama oların yanlışını kabul ettiğim anlamına gelmez.
-Ağaçlar yüksek olsa da, yaprakları hep yere düşer. İnsanlar bencil ve gururlu olsa da, hesap için sonunda bedenleri toprağa düşer.
-Babamı namaz kılmış dua ederken görünce;'baba benim içinde dua et' dedim. Şöyle bir baktı: 'Kendisi nerde diye sorarsa ne cevap vereyim' dedi.
-Çok uğraştım insanların yanlışlarını düzeltmek için beceremedim. Anladım ki; yanlış kişilikte olunca düzeltmek için çaba kar etmiyor.
-Kötülük, zulüm ve haksızlığa boş vermek; gitmek tarzım değil. Boş verip gidiyorsam; muhatabım, nefsine esir olmuş, boş bir insandır.
-Ancak şeytanın esiri olmuş insanlar karşısında susmak; söyleyecek şey bulamamak değil, aksine anlayana naradır.
-Hedefi gösteren parmağı, hedef seçmeyi bırakın. Dini, akılı ve bilimi en doğru şekilde kullanıp parmağın gösterdiği hedefe uçmayı başarmalıyız.
-Bazen bazı insanlara söyleyeceğim çok şey varken susarım. Çünkü anlayanım yoktur bilirim. Ama oların yanlışını kabul ettiğim anlamına gelmez.
-Ağaçlar yüksek olsa da, yaprakları hep yere düşer. İnsanlar bencil ve gururlu olsa da, hesap için sonunda bedenleri toprağa düşer.
-Babamı namaz kılmış dua ederken görünce;'baba benim içinde dua et' dedim. Şöyle bir baktı: 'Kendisi nerde diye sorarsa ne cevap vereyim' dedi.
Feyzullah Kırca
10 Nisan 2015 Cuma
OLAY KÜÇÜK OYUN BÜYÜK
Bildiğiniz gibi
geçen gün Fenerbahçe otobüsü 5-1 kazandıkları Çay Kur Rizespor maçından sonra
dönüş yolunda şoförün hedef alındığı bir silahlı saldırıya uğradı. Bakıldığında
gayet basit, 3 Temmuz 2011 Fetenyahu cemaatinin yargı, emniyet ve medya
çevrelerine yerleştirilen elemanlarının kurguladığı kumpas sonucu Fenerbahçe’ye
kızan bir Trabzon spor taraftarının kendi başına yaptığı bir saldırı gibi
görünüyor.
Bu kumpas öyle bir
kumpas ki, her şey sonradan ortaya çıkmış ve daha çıkacak olsa da; Siyonist ve
Neocon ağabeylerinin desteğiyle Fenerbahçe’ye ve kendilerine 50 milyon dolar
himmet vermeyi kabul etmeyen başkanına haddini bildirmek için 3 yıl UEFA ya
gitmesine engel olmuştur. 50 milyon dolar olayını Galatasaray başkanı Duygun
Yersuvat beyin medya önünde söylediğini de ifade edelim.
Ancak bizim de
tahminimiz o dur ki; bu saldırı öyle basit kişisel bir saldırı değildir. Hedef
iki güzide kulübümüz olan Fenerbahçe ve Trabzon taraftarlarını kışkırtarak
seçim öncesi ülkenin huzurunu bozmaktır. Şimdi birilerinin de Trabzon otobüsüne
saldırmasını teşvik ederler, birileri yapmaz ise birilerinin adına bunu onlar
seve seve yaparlar.
Netice olarak
bildiğimiz kesin bir şey var. O da ülkemizin huzurunu bozmak için, halkının
gönlünü fethetmiş olan iktidarının bertaraf edilmesi için, bertaraf
edilemiyorsa hiç olmaz ise gücünün zayıflatılması için oyun üstüne oyun
kurarlar.
Ülkeyi
yönetilemiyor gibi göstermek ve siyasi istikrarını bozmak ve tarihini yeniden hatırlayıp
geleceğe şahlanışını durdurmak için; yalanlarla, iftiralarla, şantaj ve montaj
kasetlerle hizaya getiremedikleri iktidarı halkın gözünden düşürmek için ülke
çapında elektrik santrallerine veya iletim hatlarına sabotaj yaparlar.
Kendileri Yalova da
benzeri yerlerde onlarca ağacı keserken görmezler ama Gezi parkında 3 adet
ağacın yeri değişecek diye ortalığı birbirine katan Vandallığı yaparlar. Organize
bir şekilde dünyadaki vahşete ve zulümlere bağlı oldukları mason ve neocon
dernekleri kızmasın diye ses edememek bir yana, onların zulmettiği mazlumlara
yardım götüren tırları durdururlar. Zulüm eden İsrail Siyonist devletine ses
etmek şöyle dursun, Filistin’e gıda ilaç yardımı götüren İHH Derneğinin yardım
götürmek amacıyla yola çıkan Mavi Marmara gemisini ve onu gönderdiğini
düşündükleri kimseleri suçlarlar. İsrail Terör devletinden izin alınmadan yola
çıkılmasını suçlu bulurlar. Sonra da gece saatlerinde Allahın kitabını
öğrenmekten ve iki dünya saadeti temin için ilim tahsil etmekten başka hiç bir
düşüncesi olmayan çocukların uykusunu bölerek beddua ve lanet seansları
düzenlerler.
Emniyete
saldırarak, Ak Parti binasına saldırı yaparak amatör liglerdeki maçlarda
yenilen takımların taraftarlarını kışkırtarak önlerinden yürüyerek halkı
birbirine koymak isterler. Zaten medyadaki haberlerde benim gördüklerimi sizde
görüyorsunuz; onun için yapıyorlar demiyorum.
2013 yılında
meydana gelen Berfin Elvan olayında iki ay öncesine kadar bir adım bile yol
alamamış olan önceki savcıyı es geçip, daha iki ay önce getirildiği bu görevde
büyük yol almış olan Mehmet Selim Kiraz’ın ortaya çıkardığı gerçekleri gizlemek
isteyebilirler. Ve böylece Türkiye’nin
en büyük adalet sarayının korunamadığını göstermek suretiyle infial ve korku
yaratmak isteyebilirler. Aksi olsa savcıyı Uğur Mumcu ve diğerleri gibi
dışarıda da öldürebilirlerdi. İçerdeki savcının zor durumdaki görüntülerini
medyaya servis etmelerindeki maksadın; ses getirmek ve infial yaratmak olduğu
anlaşılıyor.
On sezonu aşkın yayın hayatında olan Kurtlar Vadisi
Dizisi de birçok şeyi gözler önüne seriyor. Hangi suikastlar kimler tarafından
hangi amaçlarla işleniyor. Bizim sandığımız istihbarat ve güvenlik güçlerimizin
yabancı istihbarat servislerinin emellerine hizmet eder şekilde nasıl satın
alınıp kullanıldığını gözler önüne seriyor. Tabi satın alınamayan, diz
çöktürüp, ihanet ettiremediklerinin ise Türkiye Devletimizin geleceğini nasıl
inşa ettiğinin kareleri gösteriliyor. Bu dizinin bu yıl ihanet şebekesinin
medya ayaklarından biri olan Doğan Holdingin kanalında olması bize dizinin
konseptini etkilediğini düşündürmüyor değil.
TRT televizyonunun yaptığı
tarihi dizileri seyrediyoruz. Sakarya Fırat, Kızıl Elma gibi dizilerden sonra
birbiri ardına müthiş diziler. O bahsettiğimiz zevatlar ve avenesi bunları sevmezler,
seyretmezler, yıllardır uyguladıkları ihanet taktiklerini gün yüzüne çıkardığı
için bu tür filmleri çeken, oynayan ve yayınlayanlara düşmanlık beslerler. Bu
müthiş dizleri dile getirecek olursak onlar; Filinta Mustafa, Diriliş Ertuğrul,
Milat, hatta Seksenler de bunlara dâhil edilebilir.
Filinta Mustafa
dizisinde Osmanlı devletini çökertmek,
bir banka bile kurmasının önüne geçmek, kurulsa bile onu kendi
avenelerinin kurmasını ve Osmanlının parasını yönetmek ve takip etmek için
çevrilen dolaplar. İhanetler, ölümler, öldürmeler, tuzaklar ve tabii ki Hakk’ın
adaletinin tecellisi için, ülkesinin menfaati için, ihanet şebekesinin satın
alamadığı Osmanlı askerlerinin mücadelesi konu ediliyor.
Diriliş Ertuğrul
dizisinde Kayı Türk obasının kurak yurtlarını bırakarak Moğolların zulmünden
kaçarak yeni sulak ve yerleşime müsait yurt arayışlarının konu ediliyor. Yine
burada da tıpkı günümüzde olduğu gibi, tapınakçılar ve kendi istikbal umutları
için kendi halkına, kendi obasına ihanet eden Kurdoğlu emmileri ve Süleyman
Şah’ın büyük oğlu Gündoğdu’nun eşi Sercan Hatun gibi kişilerle mücadelesi
anlatılıyor. O gün ki Kurdoğlu tapınakçılarla iş birliği tutması ve kendi
obasına tapınakçılarla birlikte tuzak kurmasıyla bu gün ki Kılıçdaroğlu,
Fetenyahu cemaatinin ve diğer Gezi, şantaj, montaj ve kumpas kalkışması
işbirlikçi oluşumların ülkesini İsrail başta olmak üzere diğer Avrupa ve ABD
gibi ülkelerine şikâyet etmesinin ne farkı var?
O gün 1100
yıllarında Süleyman Şah’ın öncülüğünde sağduyulu Müslümanların da desteğini ve
duasını alarak, oba halkıyla birlikte Allah’ın da yardımıyla Ertuğrul Gazi’nin
Yeni yurdunda şahlanışını izliyoruz. Bu gün de tıpkı dün Hz Muhammed’(s.a.v.)in
öncülüğünde olduğu gibi, sonra Selçuklu ve sonrasında Diriliş destanında
Ertuğrul Gazi tüm engellemelere rağmen,
ihanetlere rağmen ve saldırılara rağmen Türklerin öncülüğünde İslam’ın
yükselişi gerçekleşmiştir.
Çanakkale de
savaşarak alamadıklarını Lozan da alma alışkanlığı olanlar ihanet şebekelerini
de kullanarak gene alacaklarını sanıyorlar. Birkaç şantaj, birkaç montaj,
birkaç kumpas ve birkaç suikast ile ülkemizin üzerinde Osmanlının son zamanı da
dâhil 300 yıla yakın zamandır ameliyat yapma alışkanlığı olanlar hala bunu
devam ettirmek istiyorlar.
‘Tarihi, tekerrür
diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?’ Tarihi tekerrür
eder sanıyorlar. Evet, tarih kendisinden ders alanların hatalarını bir daha
tekrarlamadan korkusuzca, diklenmeden dik durarak, çalışarak ve üreterek,
halklarının desteğiyle tuzakları bertaraf ederek Allah’ın adaletini hâkim
kılacak şekilde, zulümleri ve sömürüleri durduracak şekilde tekerrür eder
ancak.
Buda sadece;
tarihte iz bırakacak şekilde işini yapan, çalışıp üreten, Türk halkının ve
dünyanın hafızasına adını altın harflerle kazıyan insanlarla oluyor. İz
bırakmak ise başarıyı imkânsız görmekle değil, zoru başarmakla oluyor.
Ey başarıyı
imkânsız gören ihanet şebekesi! İz bırakanlarla sizin aranızda basit bir fark
var. Onlar ömür boyu gayret ediyorlar, siz ömür boyu hayret ediyorsunuz. Bir de
başarılarını gizlemek için yalan, iftiralar ve karalama kampanyaları
düzenliyorsunuz. Bunlar da yetmezmiş gibi ülkesinin istikbalini yüceltmeye
çalışanların başarısız olmaları için tuzaklar kuruyorsunuz. Sanki halkın duasına
karşı sizin duanız kabul olacakmış gibi gece yarılarında bir kirli
emellerinizden bihaber masum çocukları kaldırıp beddua seansları
düzenliyorsunuz.
Tıpkı diriliş Ertuğrul Gazi
destanında ve diğer Türk destanlarında ve kurulan 16 imparatorluk mücadelesinde
olduğu gibi yine ülkem kendine güvenen kadroların elinde tüm engelleme ve
tuzaklara rağmen yükselecek, dünya sahnesindeki yerini bir kez daha alacaktır. Bir
zamanlar biz de millet, hem de nasıl milletmişiz. Gelmişiz dünyaya milliyet
nedir öğretmişiz. Unutmayalım ki; ''Şeytanın
zaferi için gereken tek şey, iyi adamların hiç bir şey yapmamasıdır.'' Edmund
Burke
''Kimseyi değiştiremezsin hayatta ve
kimse için de değişmemelisin. Kimliğini
kaybettiğin an yaşamını çöpe attın demektir. ''
Charles Bukowski
Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak, alçak bir ölüm varsa,
eminim budur ancak. Geleceği karanlık görerek, engel ve
tuzakların, kirli oyunların çokluğu karşısında azmimizi yitirmeden, mazlumun
yanında ve zalimin karşısında olmaya devam etmekten vazgeçmeden yolumuza devam
etmek onlara karşı en güzel cevap olacaktır. Bu uğurda saldırıya uğraya
biliriz. Yahudi, Hıristiyan ve onların gönüllü yaltakçılarının kuranın haber
verdiği bin bir tuzaklarına maruz kalabiliriz. Hatta onlara yakalanıp esir
düşebilir, akıl almadık işkencelere maruz kalabiliriz.
Mesele esir düşmekte değil, teslim
olmayıp, onların istediklerini vermemektedir. İnsan bir kere ölür; onların
zaten istediğini aldıktan sonra bir başka ihanet beklentisi yoksa kimi
yaşattığı görülmüş. İster yaltakçıları
olsun, ister esir aldıkları düşmanları olsun. Arkada iz bırakmamak adına
kundaktaki bebekleri bile öldürmüşlerdir. Onun için istediklerini yaparak
sadece kendi ölümümüzü onaylamış olmakla kalmayız uğruna nice kanlar döktüğümüz
Al sancağın da istikbalini zora sokmuş oluruz.
Neye hizmet ettiğimizi, kime niçin destek verdiğimizi bilmeden; Allah’ın kanununa ve adaletine engel olacak, ülkemizin ve dünya Müslümanlarının aleyhine olacak, sömürü ve zulümlerin önünü açacak işlerde bulunarak iki dünya saadetini kaybetmeyelim. Bencilliklerimizi ön plana çıkarıp bölünüp parçalanmak yerine, birlikten kuvvet doğar deyip, birlik içinde olalım.
Neye hizmet ettiğimizi, kime niçin destek verdiğimizi bilmeden; Allah’ın kanununa ve adaletine engel olacak, ülkemizin ve dünya Müslümanlarının aleyhine olacak, sömürü ve zulümlerin önünü açacak işlerde bulunarak iki dünya saadetini kaybetmeyelim. Bencilliklerimizi ön plana çıkarıp bölünüp parçalanmak yerine, birlikten kuvvet doğar deyip, birlik içinde olalım.
Kazamayacağımızı bile bile küçüklerle bir araya gelerek
büyük olmayı beklemek yerine küçüklerin koltuk sevdasını bırakıp en büyüğün
yanında yer alması gerek. Unutmayın her zaman iki kere iki, dört etmez. Böyle
durumlarda iki kere iki, gene iki, en fazla üç eder.
Aslında artık
ikiyüzlüleri sevmeye başladım. Çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye
başladım.
Son olarak biz
doğduğumuzda ağlardık, gülerdi el âlem. Allahın emrinde, peygamberin uyarısını
hatırlayım yetmiş iki fırkaya ayrılmak yerine öyle bir yaşam sürelim ki, ölümümüz
bize hande olsun. Yani ölümümüzde biz gülelim, bize olan sevgilerinden ve
gidiyor olmamızın verdiği eksiklikten dolayı halk ağlasın.
Feyzullah Kırca


